hayat bir yolsa, trafiğin sıkışması normal

toplantımız vardı Hidra için. önemli gelişmeler ve yapılması gereken bir ton iş var. kulağımda cep telefonumun kulaklıklarından gelen müzik eşliğinde yürüyorum. çok yapıyorum bunu ben etrafımdaki sesleri duymaktansa sevdiğim melodileri duymak daha çok hoşuma gidiyor. aslında bu durum başlı başına 3 yazılık bir blog konusu :P girmeyeyim şimdi buna. mecidiyeköy' den taksim' e giden yolda ve taksim' den mecidiyeköy' e giden yolda berbat bi trafik var. nefret ediyorum ben trafik sıkışıklığından o yüzden bugün onca yolu yürüdüm. (belki biraz da yürümeye ihtiyacım vardı ama zaten hergün onca mesafe katediyorum okul içinde koşturuyorum. ama zevk için yürümekle mecburiyetten yürümek farklı oluyor.)
arkamdan gelen siren sesini duyunca lütfen içindeki insana yardım et tanrım diyorum. hasta insanları görmeye dayanamıyorum ben. ama trafikten zar zor ilerliyor ambulans. ben bile yürüyerek daha hızlı gidiyorum neredeyse.
biraz ilerde karşı yolda da başka bi ambulans ilerlemeye çalışıyor. ama trafik ışıklarının orda zırhlı banka araçlarından biri trafik polisi tarafından durdurulmuş yolu kapatıyor. polis adamı indirmeye çalışıyor gibi ama adam da ambulansı işaret ediyor biraz ileri alalım gibi bişeyler diyor diğer arabalar korna çalıyor ambulansa yol verin diye ama polis de tık yok adam bildiğini okuyor. genç bir polis. bi an yanına gidip arabayı kenara çeksene be adam diyesim gelmedi değil ama bunu yapabilecek bi insan değilim ben :)
ama bi anda orta yaş civarında bi adam yola atılıp polisi çekiyo savuruyor. birbirlerine vuruyorlar. çevreden yetişenler de yardım edip adamı yakalıyorlar. polis kelepçeliyor adamı. adamın akli dengesi de pek yerinde değil ama. bu arada ambulans neredeyse 10 dakika orda bekledikten sonra yoluna devam ediyor ama zaten iki adım ötesi yine trafik sıkışık. polis şimdi adamı kelepçeledi o sırada telsizinden destek çağırıyor. kargaşa var etrafta, insanlar hemen toplanmış zaten.
gideyim artık ben. ilerledikçe olayın çok uzağında kalanlar birbirlerine ne olmuş diye soruyorlar. telefonun müziği kapattığım için duyuyorum artık etraftaki konuşmaları. yanımdan bir yunus (polis olanlardan :) ) koşarak geçiyor. trafik polisinin çağırdığı destek yolda :) o yanımdan geçtikten sonra biraz ilerde bıraktığı motorunun yanında geçerken şimdi bilgisayar oyununda olsak ehehe atla ve git :P nioahaha.. gibi saçma düşüncelere kapıldım sanki bir an.
ama içim rahat değil şu an düşünüyorum da orda benim ailemden biri olsa ambulansta ve bu yüzden kaybetsem birini ya da şu an bu yazıyı okuyan birinin yakını da olabilir ya da ta kendisi. birgün ben de olabilirim o ambulansta. hatta zamanında varamayacağı biryerde de olabilirim, olabiliriz, olabilirler, olabilirsin. düşündükçe düşünceler daha da çoğaşıyor. kafana takma demek de bi işe yaramaz ki. ölümden korkmuyorum ben, yaşamak zor olsa da hayallerim olduğu sürece kabusları az görüceğime inanarak yaşıyorum. hergün yarın için hayaller kuruyorum ki kabusları hiç düşünmeyeyim. ama bu ambulansları görünce de yukarıda yazdıklarımı düşünmeden edemiyorum.
dün gece yağmur yağarken pencere önündeki yatağımdan gökyüzünü görmek için perdeleri sonuna kadar açtım. gecenin tüm karanlığı içeri girdi. arada şimşekler aydınlattı. gece uyurken bir ara annemin gelip perdeleri örttüğünü biliyorum. uyumadan önce boş boş bakarken ne düşündüğümü yazamıyorum. ben de bilmiyorum ya da hatırlayamıyorum. "ne farkeder ki?" dedim şimdi. ben her yağmurda aynı şeyleri düşünüyorum diyerek kendimi kandırıyorum şu an. uykum yok ama hayaller görmek istiyorum şimdi. o yüzden uyuyorum artık ben.

gel pisi pisi pisi pisi..


sanki bi an kendimle karşılaştım okulda. kafamın içini gösteren bir aynaya bakıyodum sanki.

alphaville ile 80' ler geri döndü!


kim derdi ki gün gelecek de Alphaville? in canlı performansını izleyecez en önden. adam bize gelip teşekkür edecek. o gün dündü.
konser öncesi nerde olduğundan tam emin olamadığımı
z hatta isminden de emin değil olduğumuz kimi kaynaklarda venue, kimi yazıtlarda ise resfresh yazan yeri aradık. mekanın 7000 kişilik olduğu bilgisi henüz elimize ulaşmıştı ki böylesine kapalı bir mekanın varlığından şüphe eder olmuştum. allah? ım bu olanlar gerçek mi? güç bizimle olsun..
minibüs şoförünün ve önde oturan çocuğun yanlış yönlendirmesi sayesinde geç kaldığımız telaşıyla mekanın önüne vardık ki ne görelim. bir avuç insan!
acaba 80?ler geri mi dönüyor heyecanıyla gittiğimizde bu kadar az bir ilgiyle karşılaşmak beni hayal kırıklığına uğrattı çünkü kapıların açılmasına az kalmıştı ve toplasan 30 kişi bile yoktu. daha sıra da oluşmamıştı biz de bundan faydalanıp en önde yerimizi aldık :P kimsenin kıpırdamaya niyeti yoktu naapalım :)
içeri girerken sağlı sollu melek diye tabir edilec
ek güzellikteki kızlardan çakmak ve ışıklı bi zımbırtı aldık ve e-mail adresimizi isteyen görevliye nezaket kuralları gereği kırmadan verdik. büyük ihtimalle değişik reklam mailleri gelir ama olsun 80? ler geri dönüyor bu gece her şeye hoşgörü ile bakıyorum :)
yaklaşık 2 saat dj? in bizim için seçtiği parçalar eşliğinde en önde yerimizi kaptırmadan bekledik. bu arada 7000 kişilik diye tanıtılan bu yere 500 kişi zor sığarız. hadi balkonla beraber 700 olsun. sıkışsak biraz daha hadi 1000 kişi mülteci gemisi gibi altlı üstlü olalım ama 7000 abartı ötesi bi sayı. lan 7000 kişiyle ülke fethediliyodu eskiden :P


aman tanrım onlar!! oleeyyy


sahne performansları harika. sesini o kadar iyi kullanabilen ve inceltip kalınlaştırabilen kaç kişi kaldı seksenlerden artık :P şarkıların çoğunu bilmiyorum :) hatta 3 tanesi hariç hiçbirini ezbere bilmiyorum nerdeyse hepsini ilk defa dinledim. ama hepsi çok güzeldi. giderek rock müziğe benzemiş şarkılar. yine de o seksenlere özgü sözler ve müzik kendini hissettirdi kendini. ne zaman big in japan gelecek diye beklerken. sounds like a melody ile öyle bir coşup eğlendik ki ben bi ara gittim geldim :P ama gel gör ki big in japan? in tahmin bile edemeyeceğim müthiş performansıyla karşılaşmamıştım daha aslında hiç kimse bu kadar iyi bi big in japan beklemiyodu bence :) ve o an dın dın dı dı dı dınn dın dın dı dı dı dınn dınnn..
winter city sideee? ?here? s my come back on the roaaaddd agaaaiinn? ?you? re big in jaapannn ? arada sesim de gidip geldi :)

ben daha önce guano apes? in cover? ı ile karşılaştırmıştım ama bu yorum mükemmel olmuş daha bi rock ( dahası kelimesi fazla bile orda aslında tamamen rock ama kulakları tırmalamayan süper ötesi bişey ) saçlarımı iyi ki kestirmemiş çok fazla b
ir kez daha takdir ettim kendimi sağa sola atlayıp sıçradım. ki bu bana teşekkür olarak geri döndü. ve seksenler geri döndü ;)
forever young da duygusal anlardı. Bu tür müzikleri seven biri
ni nasip et yarabbii!.. diye de duamı ettim o anlarda :) çakmak bile yaktım :P
jet set!.. jerusalem ile birlikte bu konserde alphaville top list? te yerini aldı. ( bu yazıyı yazarken control şarkısı da bu listeye dahil oldu ) demir demirkan? da bile bu konserdekinin 10? da 1? i kadar coşku yaşamamışımdır :P
ama bitmesiinnn... bitti be! neyse bu kadarmış derken. hey hey hey? amannes!.. hey hey lerimiz bi sonuç verdi ve geri döndüler bikaç şarkı daha.. se
ksenler yine geri döndü :P
adam ( ohanness bana da adam diyorum ismiyle hitap etmiyorum yuhanness benim gibi seksensevere :P) bize doğru işaret yapıp teşekkürler tarzı bişeyler derken ben o sırada saçımı topluyodum ve ağzımla tacı tutuyodum. laaann naaptın tam da
bişeyle uğraşacak zamanı buldun salak! dedim kendime. bi iki bişey deseydim ya.. o an ne yapabilirdim diye düşüne düşüne çıktım. vakit geç olmuştu artık. eve dönmemin tek yolu taksiydi ama taksiye bu saatte vereceğim parayla 2 kere daha konsere giderdim herhal :P


arkadaşın evi beşiktaştaydı ve beni de konuk etti saolsun :) eve gitmeden gece 2 de beşiktaş sahilinde çayımızı içip tostumuzu da yerken çayın 1 ytl karışık tostun 1,5 olmasına olan şaşkınlığımızla ve acaba sağlıklı yerlerde mi üretildi diye münazaralara girip manzaranın da keyfini çıkardıktan sonra eve gider gitmez Live 4 it! e bakıp yattım. Sırada modern talking var. onları da bi görsem gözüm açık gitmez :P

yeniden başlayalım artık..


8 günlük bir aradan sonra yeniden buraya yazıyorum. blog yazmaya bikere başlayınca pek de bırakılmıyo. uzak kalamıyorum klavyeden. 1 gün gecikmeli de olsam geldim. aslında 6. gün yazacaktım ne olduysa oldu 8. güne gelmişiz :) hatta nerdeyse 9. gün çünkü saat 23:42 şu an. yarın akşam Alphaville konseri var ve ben bu satırları yazarken bile konserin heyecanı var :)
gerçi ben kesin son anda bi aksilik çıkar diyorum ama dur bakalım :P sanki okul yeni açılmış da ilk günümmüş gibi hissettim yazarken. özlemişim blogumu :)
artık neşeli olalım ki genç kalalım, bu dünyadan zevk alalım :)

kahve molası



ben bi süre yazmayayım. en iyisi. 1 hafta görünmeyeyim ortalıkta. kendimi dinlemeye çok ihtiyacım var çünkü. bir türlü de tam olarak yapamadığımdan geçici kendine gelmeler yaşamaktansa bir süre herşeyden uzak kalmakta fayda var. istanbul dışına çıkma gibi şansım da olmadığından istanbulun içinde herkesten kaçarak geçirebilirim bu süreyi.
ufak bi kahve molası herşey başlamadan kendime gelmek için gerekli. neyse aşağıda klip bıraktım giderken size yolluk bişeyler :P
hatta artık yazamadığım birçok okuyucumu çileden çıkarıp siteden uzaklaştıran yazılarımı da biraraya topladım aşağıda.(bunu bu yazıyı yazdıktan sonraki gün yazıyorum :) dayanamadım son bir kez uğrayayım dedim :) )
bu yazıyı editlemek istedim. bugüne kadar onun için yazdıklarımı ve yaptıklarımı düşündüm. bunları onun görmeyeceğini biliyorum ben okuyanlarla paylaşmak istedim. kötü giden herşeye bir nokta koymak için uğraşıyorum. herşey için bir hafta sürem var. bittiğinde görüşürüz.

eroy hakkında herşey
tavşan deliği ne kadar derin
salı
olmadı mı olmuyor işte
pazartesi ertesi
biraz sessizlik lütfen
şebnem ferah, şarkılar, hatıralar, kahvaltı hatta bencillik
sessizlik, those were the days my friends, gece soğuk ama heryer daha güzel
yıldız, gece, serinlik, uyumak, dilek tutmak
fark ettim ki
güzel şehir şu istanbul
sadece dinle eroy, bana cevap verme
yoksa ben seçilmiş kişi miyim? ya da sen benim için seçilmiş olan mısın?
ama seni gördüm göreliiii
olay bir de bu açıdan bak
kötü gündür geçer umarım
eroy' u tersten okumak gibi bişey
light side vs. dark side
the end
o
hepimiz veya bazılarımız belki de sadece biz
içerim ben bu akşaaam
yıldızlara bakıp dilek dilemek
eğer bu bizim sonumuz olacaksa varsın dillere destan bir son olsun
yarını beklemek, beklerken biraz konuşmak
yol ayrımı
o sendin
ne yapıyorum
seni düşünüyodum bir anda aklıma tüm insanlık geldi
bugün güzel bir gün
yeni eroy mu? evet
birkaç fotoğrafa bakmak, yazmak, bir türlü yeni bir hikayeye başlayamamak
biraz gülsem iyi olur sanırım
biraz yürüyelim mi eroy?
benim odam karanlık
hiç vazgeçemediğim bir fincan kahvesin aslında sen
biz gideriz modaya heyyy
hergün bugün gibi aslında ama ben bunu yeni anladım
içindeki sesi dinlemek
uyumak uyuyamamak ya da korkmak
going under istemiyorum bunları duymak
ve ben biraz daha büyüdüm

ben yokken dinlersiniz ;)



aslında bu şarkıyı bulma hikayem başlı başına bir yazı :) çok alakasız bir yerde en sonda 2 cümlesi geçiyordu ve ben onun ne olduğunu anlayıp da şarkıyı internette bulmam imkansız gibiydi :) lakin buldum nioahaha dedim ilk olarak. neyse ben yokken dinlersiniz umarım. bence çok hoş bi şarkı hem müziği hem de sözleri güzel. bir sonraki klipte görüşürüz artık :)

ol

nasıl biri olmak istiyorsan öyle biri ol. istediğini yap. ama yaptığın seçimlerden pişmanlık duyma. zor birşey kabul ediyorum bunu. ama o zaman seçimlerinden önce iyi düşün. ve gül hep, neşeli ol. insanlara niye bu kadar mutlusun sen dedirtecek kadar neşeli biri ol. ya da somurt tüm gün. hepsi senin istediğin şeyler olsun yeter ki.
keşke yaptıklarımızdan dolayı diğer insanların hayatı hiç etkilenmese sorumluluk gibi bu bazen. ama ben ne yapabilirim ki? bu sonuçta onun hayatı diyebilecek kadar biraz bencillik de koy desem. hmm diyemem sanırım. ya da bilmiyorum ya istediğiniz gibi davranın. herkes mutlu olduktan sonra başka bişey istemek, olayı abartmak oluyor. ya da olmuyor di mi. insanın doğası bu. hep fazlasını istemek. içinde pişmanlık duygusu olmasın hiçbirşeyin.

dünya artık eskisi gibi olmayacak

bugün 11 eylül. gerçi ben bunu yazarken bitmesine 22 dakika var. ama 5 yıl önce ben bugünü çok iyi hatırlıyorum. dünya eskisi gibi hala. kendi düzeni hüküm sürüyor.
değişen tekşey savaşlar yüzünden parçalanan hayatların sayısı arttı. "bir kişinin ölümü trajedi, milyonların ölümü ise istatistiktir" diye bir söz var. direkt olarak insanların başkalarının hayatına nasıl baktığını özetliyor.

internet gelir, hoşgelir.

internete giremiyorum. nedenini tam olarak anlayamadığım ve bir türlü karşımdakine 10 cümleden az olmayan diyaloglarla anlatamadım bir sorun var. ama şu an çalışıyor. aman tanrım bu bir mucize olmalı! diye haykırasım geldi. şu an bu yazıyı yazarken bile bir gözüm modemin ışığında. acaba ne zaman bozulacak diye bekliyorum. bekliyorum hala.. lan bozulacaksan hemen bozul yoksa bak yazı yazmak istiyorum sonra yarıda kalır ben de seni camdan aşağı atarım modem :P bilgisayara yeni format attık herşey düzelir diye bekledim şu an herşeyi sorunsuz çalışan bilgisayarımı bir türlü şu yalan internet dünyasına bağlayamlıyorum. (yine modeme baktım bu arada :) ahaha.. lan! bakmadan yazabiliyorum ehehe bak yine yazdım. :P )
şu sıralar fazlaca gidiyorum taksime. yolum düşüyo bazen bazen de arkadaşlarla buluşmak için en ideal mekan orası naapalım. istanbulda öğrenciysen onun kurallarına uyacaksın :) çokça insanları izliyorum çevremden geçen. yine onların hayatlarını merak etme damarım kabardı. içimde bi sıkıntı var aslında. ne yapacağımı bilemiyorum buna karşı. hani bazen insan kendisiyle konuşmak ister ya ben seslendiğim zaman cevap alamıyorum. en önemli şeyleri konuşup bir karara bağlayalım dedikçe o kaçıyor. ben de tıpkı bugün olduğu gibi gideceğim yere erken yola çıkıp sokaklarda amaçsızca yürüyorum.
konuşurken, gülerken (ki o zaman daha kolay insanlar doğal bir şekilde gülerse onları anlamak daha kolay oluyor. ya da bana öyle geliyor.) sen sen derken ispanyaya gittiğin için ve hiç konuşup, görüşmediğimiz için gerçekten de gözümün önünden siliniyo silüetin. iyi mi kötü mü bilmiyorum.
kendimi tamamen dünyevi işlere adadım. sanırım, bi süre sonra kupa üstüne kupa kazanacak genç bir takımın iskeletinin oluşması sürecine benzer bir zamandayım. biraz sabır ve istikrarla şampiyonlar ligini bile kazanabiliriz. tüm otoriteler bu takımın neler yapabileceğini biliyor. ama teknik direktörden endişeliler. bu kafayla bu hoca bu takımı kaldıramaz diye birçok yorumcu şimdiden köşelerini doldurmuş bile. ama başkan ve yönetim kurulu tam destek veriyor hocaya.
herşeyi akışına bıraktıkça daha da hızlanıyor hayat. bir süre sonra bir daha duramayacakmışım gibi geliyor. en iyisi bu sanırım. hiç düşünmeden yaşamak. ama ben bunu yapamam. biliyorum. ya da bildiğimi sanıyorum.
hiç düşünmediğim biriyle gözgöze gelip hiç ummadığım şeyleri hissettim. bir an. seni tanımıyorum doğru dürüst. ya bi saniye.. ne yapıyorum ben. kendine gel. ya ama ne yapmalıyım? bi düşün bakalım. şu içtiğim şey biter bitmez bi çare düşünecem sakin ol biraz. yeni yazıları kaldıramaz bu blog :)
en iyisi bolca gülelim biraz daha. herşeyi zamana bırakalım ve olacakların en iyisi olması için tanrıya dua edelim..

güzel bir gün yaşamak için

bugün ( siz bu satıları okurken saat 12' yi geçtiği için yarına girmiş oluyoruz kusura bakan varsa diye belirteyim dedim :P ) için son zamanların en güzel günü diyemem ama sanırım en kendim olduğum günlerden biriydi. başka diyarlara yol alıyorum artık. ciddi ciddi yapıyorum bunu öyle oturup hadi aslanım yaparsın sen demedim kendime. ya da düşünüp taşınıp " hmm artık kendime gelmeliyim " demedim. sadece sabah erkenden kalktım ve evden çıktım. elime staj kağıtlarımı aldım. aniden göz doktoruna gitmeliyim dedim. onun için de gerekli kağıtları aldım. okula gittiğimde yine kayıt telaşındaki öğrencileri gördüm. ama bu sefer farklı hissettim ne bir pişmanlık ne de eskiyi arama duygusu vardı. kağıtlarımı teslim ettim. hülya hocaya imzalattım. çok iyi bi insan ya. üniversitelerimizde nadir rastlanan aşırı iyi insanlardan bir tanesi.
ordan beşiktaşa yürüdüm. trafik çok tıkalıydı yürüyim dedim. aşağıya indiğimde midem kazındı poğaça ve limonatalı hoş bir pastane kahvaltısı yaptım. mutlu hissettim kendimi. gerçi kaşarlı diye yanlışlıkla zeytinli poğaça vermiş adam ona biraz bozuldum ama adamın yüzüne vurup da rencide etmek istemedim :P
ordan alkım' a gittim. ( alkım beşiktaşta bir kitapevi beşiktaş son duraktan hemen önceki durakta akaretler durağı sanırım orası. bilmeyenler için bu da bi dipnot olsun. ) iki tane kitap aldım. ama öderken kasiyer kızlar her seferinde bir aksilikle karşılaştığından 10 dakikamı para öderken harcadım. ama iyi bi insanım ya aksilikler her zaman olur dedim. güldüm. sempatik tavırlarım gözümden kaçmadı :P ordan kabataş' a kabataş' tan da çapa' ya.. işte kan merkezinin önündeyim. içerisi kalabalık. acaba başka gün mü gelsem? ya saçmalama gir hadi içeri.
formu dolduruyorum ilk seçenekteki bugün kendinizi kan verecek kadar iyi hissediyor musunuz
? sorusu dışındakilerin hepsine hayır dedim. çünkü ne dişçiye gittim son 3 günde, ne ilaç kullanıp tedavi oldum, 1 yıl içinde hiçbir homoseksüelle ilişkiye de girmedim. ( ya üff be içimi bulandırmaya başladı sorular. midem bulandı be :P ) yok piercing de yaptırmadım. aids olduğundan şüphelendiğim kimseyle de bişey yapmadım. ( bak sıkılmaya başladım. bana bu sorularla gelmeyin :P bana galileo sorun, elektrik sorun :P ) neyse iğrenç sorular ama hepsi gerekli. içerde bir sürü kan bağışlayan veya hastasına kan veren insan var. ( bi tek iğneden korkar mısın sorusunda sürüncemede kaldım :P şimdi hatırladım :) )
farkettim ki bugün ilk defa iğnenin batması canımı o kadar acıtmadı. iyi bişeyler yapmak istiyodum ve canımın acıması da farketmezdi zaten. ama iğnenin batmasına bu kadar tepkisiz de kalmama şaşırdım :) ( bi daha olmaz abi :P ) ama burda hastalara davranış çok güzel modern de bi yer hoşuma gidiyo burası. hiçbişeyim hemşire hanım kendimi çok iyi hissediyorum gerçekten. gidebilir miyim artık? saolun iyi günler..
metroya girdiğimde hüzünlü bi müzik çalıyodu istasyonun sonuna doğru bi banka oturdum. müzik devam ediyor. bense artık kanamaz diye kolumdaki bantı çıkarıyordum. benim bi teorim var insan sonsuza kadar yaşabilir diye. o aklıma geldi yine. sonra da koluma tekrar baktım. bence insanın kanı ruhundan bir parça taşır. umarım birilerine bir şekilde yardımcı olur yaptığım. çünkü hissettiğim herşeyden bir parça gitmiştir kanla. başkası belki bunu hissetmez ama onlar ordadır.
eve gelip biraz dinlendim. gece de az uyumuştum zaten fırsatını bulmuşken uyudum biraz. arada uyandım telefona cevap verdim, mesaj yazdım ama oralar muamma geliyor bana şimdi :P sonra da hidromobil için gittim emo' ya kurallar açıklanmış artık tam mesai harcıycam bişeylere bir sürü hayal ve hedefim vardı kaç tanesine ulaşırım bilemiyorum ama bugün gördüm ki herşeyi akışına bırakınca hayat güzel gidiyor sanki. sevmek için de belki öyle yapmalıyım.
hmm.. güzel bir gündü bugün. güzel şeyler için destek çıkanlar vardı bize. genciz biz daha di mi? herşeyi yapabiliriz? ben kurtuldum mu herşeyden dedim. benimle konuşulurken. hem dinleyip hem de düşünüyorum ve bunu yazmalıyım diyorum bir yandan da.
birçok yeni şey başlıyor artık. burdan çook uzaklarda bile.. aslında yat eroy sen şimdi. yarın çok işin var yine. hepinize iyi geceler, hayırlı kandiller bu arada. ( gerçi saat 12' yi geçti di mi :) ) sonunu getiremiyorum yazının :) bööle bitsin artık. son.

Le vent nous portera

üniversite kayıtları başladı

bugün sabah davutpaşa kampüsüne gittim. ve orda üniversiteyi yeni kazanmış öğrencilerin kayıt telaşı vardı. uzun kuyruk, kalabalık, ve beklemek.. sanki bunca öss derdi yetmedi de bi de beklemesi var şimdi. gerçi ikisi zorluk açısından karşılaştıralamaz bile ama anlık dertler hep geçmiştekilerden daha zor görünür. neyse. şimdi konumuz o değil :)
onları görünce benim de davutpaşada geçirdiğim zamanlar aklıma geldi. şimdi 4. sınıfa gideceğime göre 3 yıl oluyor bu zamanları yaşayalı. ne kadar da hızlı geçiyor şu meret. geçtikten sonra farkediyoruz. ama bunlar hep söylenen, klişe şeyler gibi değil mi? ama yine bunları yaşadıktan sonra anlıyoruz. en başında ben böyle olmam diyip yola çıkıyor ve aynı yere varıyoruz. hani nerdeyse aklıma bu durumu açıklayacak tek kelimelik bir sözcük gelecek ama şu an yok ortalıkta o kelime. bugünü yaşadıktan sonra zaten karışmaya meyilli kafam yine düşüncelere daldı. hepsi birbirinden farklı onlarca şey. bazıları hatıra, bazıları hayal, bazıları hedef, bazıları tanıdığım insanlar, bazıları.. bazıları işte. hani baz baz bağırıyolar diye de geyik kere geyik bi espri yapıcam :P
ben saçlarımı kestirdim dün. çok şekilsizlerdi ama seviyodum ben. çok dağınıksın diye söyleniyo annem sürekli, hatta sadece o değil çok insan dağınıklığımdan ve dünyadan kopmuş sallanan sandalyede oturup hatıralara dalmış yaşlı adam tavırlarımdan şikayetçi ama işte pek azı dile getiriyor bunları bana karşı. diğerleri de nezaketten dolayı susuyorlar herhalde.
kimya metalurji fakültesini kazananların hepsi kız mı diye de aklıma takıldı. kayda gelenlerin %93,43272 'si kızdı. ben kız yurdu kaydı var sanırım diye esprimi de koydum kendi kendime :) ve kendi kendime güldüm :) sana seviyorum eroy :P
ama çok çalışmam gerekiyor. her zamankinden fazla işim var artık. iş de değil sorumluluk bunların hepsi. önemli kararlar gece herkes uyurken, geç saatlerde verir diye de bi hipotez mi, tespit mi herneyse öyle bi düşüncem vardı. ama bugün ona ters düşecek şeyler yaptım. erkenden kararları verip günü düşünerek geçirmektense, uygulayarak geçirmeyi istedim.
bunları yazıyorum. ama neden yazıyorum aslında saçma gibi geliyor. ama bi arkadaşla konuşmak gibi burası. hiç tanımadığın bir sürü arkadaşla konuşuyosun. onlar da sana bazen düşüncelerini söylüyorlar. gerçi ben hep yanlış yaptığımdan genelde hepsi telkin oluyor ama daha iyisini yapmak için çabalıyorum. en azından son zamanlarda deniyorum. yürüyen üç aptal oturan üç bilgeden daha çok yol alır. unutmamalı bunu. arada sırada yazmalı tekrar.

herkesin istanbul' u kendine

ne güzel yağmur yağıyor artık. ne de mutluyum bilemezsiniz. ama koca yaz bu kadar çabuk mu geçti? yok, hayır, bi saniye.. diyene kadar işte herşey yeniden başlıyor. ve ben neyi sevip neyi sevmediğimi aslında tam olarak artık anlayamıyorum. herşeyi sevmek böyle oluyor sanırım.
hidromobil toplantımız bitti. karşımız harbiye olması lazım. isminin ne olduğundan bi türlü emin olamadım zaten :) yolum aslında tam ters yönde ama biraz yürümek istedim arkadaşlarla. can sıkıntısını atmanın başka yolu yok sanırım. arkadaşlarınla gülmekten başka bi yol yok gibi. mecidiyeköy' e kadar yürüdük. tam da cevahir' in önünde otobüs şoförü ışıkta dururken kapıyı açtı sağolsun iyi adammış :)

yeni otobüsler de bayağı güzel aslında ilk girdiğimizde solumuzda kalan karşısında 1,5 kişilik koltuk olan yere oturuyorum. elimde 500 sayfalık kitap var canım çıktı taşırken. onu da yanımda koltuğa attım telefonumun kulaklıklarını da taktım. hergün aynı şarkıları dinliyorum aslında ama yol da başka türlü geçmiyor sanki. yürüdüğüm yolları tekrar otobüsle geçicem şimdi. güzel dükkanlar var etrafta, güzel cafeler ve restaurantlar. ama onların ışıklarında biraz uzaklaşınca biraz karanlığa girince herşey fakirleşiyor birden. gloria jean' s coffee' den yayılan güzel müzik ve tatlı kahve kokusunun yerini ucuz şarap ve bira kokusu sarıyor karanlıkta. otobüse binmeden önce yürürken farkettim ki, karanlık iğrenç kokuyor.
düşük bel pantolon, siyah tişört, siyah kapşonlu saçlarım bazen rüzgarda hoş şekil alıyor, gözümün önüne düşecek kadar da uzamaya başladı. ama cool değilim, hem olsam neye yarar ki ben küçük bir ev kedisiyim buralar bana göre değil. herşey fazla cesur, herşey fazla yalan, kızlar fazla büyük, bakışlar fazla sert. eve gidip film izlemek istiyorum şu an sadece ve biraz da kahve.
taksime geldik artık meydandan yokuş aşağı yoldayız. cam kenarını seviyorum dedim içimden insanları izlemek hoşuma gidiyor. hayatlarını merak ediyorum ama başkasının hayatına giremeyecek kadar da korkağım. izlemek en iyisi bi süre daha.
travestileri görünce üzülürüm ben hep. travesti demek ne derece doğru bilmiyorum zaten ben pek bişey bilmem sadece duruma bakıp sonuç çıkarırım. bilgim yok ama zekiyim ordan kurtarıyorum. ben aslında çok korkarım onlardan ayıp di mi? ama nedensiz bir korkum vardır. o yüzden ben beyoğlunda gece asla tek dolaşamam. ama onların dışında daha birçok başka korkum var aslında ama korkuma bir isim koyamıyorum. hayatları parçalanan insanları görüyorum sanki etrafta birçok sokak bir parça ışıkla aydınlanmaya çalışıyor. o ışık da sönse masumiyet diye birşey kalmayacak ortada herşey suç ve ölüm gibi geliyor karanlıkta. çocuklar sokakta dolaşıyor. anneleri sandığım bi kadın da var orda ve her sokakta loş ışıklarda bir sürü insan bazen tek başına bazen kalabalık. ama bir o kadar da göremediğim gölgede kalanlar var. geceye siyah güneş gözlüğüyle bakıyoruz biz masum insanlar. görmemek en iyisi diyoruz. masumiyet bizim seçimimiz mi? yoksa biz beyoğlunda yaşamıyoruz diye arkasına sığındığımız bir yalan mı? neyse herkesin istanbul' u kendine
bu sözü oky' le barışarock' a giderken aynı anda bulmuştuk :) çünkü gittiğimiz yerler bariz ormandı ve dağ başı olarak bile tanımlanabilirdi ama oralar da istanbuldu. sonra deniz kıyısında biryerlerden geçerken ben evim burda olsun isterdim dedim oky burada değil biraz daha aşağıda demişti. oralar da istanbuldu. hatta okulun olduğu beşiktaş ne kadar istanbulsa, staja gittiğim fabrikalar arasında yürüdüğüm davutpaşa da bir o kadar istanbuldu. ya da 4.levent metroda baktığımız haritada görülen birsürü yer ismi. İyi de heryer istanbul burda!..
herkes biryerlere gidiyor şu an farklı yerlere giden binlerce insan var otobüslerde. ki bu benim gördüklerim. ben otobüsle gidip geldiğim için otobüs insanlarıyla karşılaşıyorum. arabam olsaydı o zaman diğer şoförler benim otobüs insanlarım olacaktı. herkes hayata kendi gözlükleriyle bakıyor. gözlüğün camlarının ne kadar şeffaf olacağını da kendimiz belirliyoruz. bindiğim otobüs eminönü' ne gidiyodu o yüzden inmem lazım eminönü tarafına dönmeden. trt' nin ordaki durakta indim. yenikapıya giden bi otobüs geldi bindim hemen nasılsa aylık akbilim vardı. öğrenciyim ben di mi. hala büyümeme çok var. ben istemiyorum takım elbiseli insanların arasına karışmak. spor ayakkabıdan başkasını da giyemem hiç ümitlenmesinler. yenikapı otobüsünden de 2 durak sonra inip aksaraydan geçen bi otobüse biniyorum sonunda. oturmadım ayakta durmak istedim. ama iki dizim de çok feci ağrıyor sabah yağmur altında tenis oynadık üşüdüm herhalde. o saatten beri de sürekli dışarda koşturuyorum. off diyorum bazen. ama olsun tek başıma kalmaktan iyidir.
aksarayda indim. herkes bi yere bakarak yürüyor. midyecinin tezgahı devrilmiş bi adamla konuşuyor. ne olduğunu bilmeden yanlarından geçiyorum. herkesin çok başka bi hayatı var. dükkanlardan müzikler yükseliyor ve ben yine karanlık yerlerden geçiyorum. metroya girdiğimde tek isteğim bi kola alıp oturmaktı ama 90' dan geriye saymaya başladı ben inerken. en iyisi evde içmek dedim direk metroya girdim. orda da bir sürü insan. heryer insanla dolu ve onlara baktıkça yaşadıkları hayatları sorguluyorlar mı, mutlular mı, nereye gidiyorlar diyorum.. sanırım bu gece tespit işini fazla kaçırdım. aslında biraz seni de düşündüm ama giderek daha uzak geliyor seni düşünmek. daha zor oluyor yüzünü gözümün önüne getirmek. sanırım ben yine kendi hayatıma dönüyorum.