Live 4 it! tatilde.

ben yokum pazar gecesine kadar. 3 gün tatil resmi tatil ilan ediyorum kendime aslında burda kalıp seninle 3-4 saat vakit geçirmiş olmak için 10 yazımı birden feda ederdim ama olmuyor ki bi türlü kader hep başka bir tarafa çekiyor. ben de bari gideyim de biraz ayaklarım suya değsin, acaba yangece mi bastım korkusu yaşayayım, deniz anası gördüğümde tam gaz aksi istikamete kaçayım, suyun içinde gözümü açmaya çalışayım ama her seferinde yandığı için kapayayım, burnuma ve kulağıma su dolsun, sahil kenarında kumdan kale yapan tek eşşek kadar herif olma ünvanımı alayım, bikinili kızlara lömbek lömbek bakanlara bakıp ülke ve gençlik nereye gidiyo kardeşim diye toplumsal tespitler yapayım :P ben yandığım zaman feci yanarım iki gece zar zor uyuyayım, denizden çıkıp şemsiye altına koşayım, ve en sonunda da neyse bu yaz da böyle geçti diyeyim..

2 bira bi kola! ama layt olsun! hem de cocacola olsun :)

sevgili zimbab sağolsun bana bir cocacola light sevgisi aşıladı mı desem, cocacola light manyaklığına bulaştırdı mı oldu desem :) ne yazık ki normal kola içemiyorum artık.
ben eskiden sevmezdim ama ne olduysa oldu 2-3 haftadır sadece light içebiliyorum diğer kolalar ağır geliyor sanki :P
ama görüldüğü üzere ben alternatif genç konseptine girdiğim için artık değişik takılıyorum :P daha önce de dediğim gibi fıstık işin içine girene kadar ben yine kola içmeyi düşünüyodum :)

içerim ben bu akşaaamm..


oky ile içelim eğlenelim haftası gibi bişey oldu bu :) modaya gitmiştik pazar günü blogkardeşliği toplantısından önce orda biraz oturmuştuk. ben çok sevdim orayı demiştim. alternatif gençliğin takıldığı içkinin su gibi aktığı bir yer bugün yine çağırdı 20 dk gecikicem diyip tam 1,5 saat sonra ancak varabildim ama olsun önemli olan istemek :)

fotoğraflarda görülenin aksine ben birayı, içkiyi sevmem ama böyle anlarda da mızıkçılık yapamıyorum. gerçi çok da içemiyorum istesem de. sembolik rakamlarla sınırlı içtiklerim :) daha önce yapmadığım birşeydi gidip kayalıklara gidip içmek neyse bunu da yaptım. biraz değişiklik iyidir. ama fotoğrafta olduğu gibi her zaman birazcık gülmek herkese iyi gelir. en son böyle güldüğümün üzerinden bayağı bi süre geçmişti.

ama oky saçlarını kestirmiş güne damgasını vurdu tabii ki :) hatta blog dünyası bu olay karşısında ikiye bölündü :P


herkesçe kabul gören genel bir kanı vardır: biranın yanında fıstık yenir. ben de ise tam tersi ben fıstığın yanında bira içiyorum :) fıstık yüzünden içtim hatta bugün ( ben yazıyı yazana kadar saat 12 yi geçti dün oldu bugün ) neyse zamanında sınavlar bitsin de içmeye gideriz diyordum. oky ile gittim :) bi dost sana hala sözüm var unutmadım ;)

belki de herşey artık iyi gider? sevmek ve sevilmek arasında bir tercih yapmam gerekseydi sevilmeyi seçerdim. belki de hiç tanımadığım birinin bir başkasını nasıl sevdiğini görmem beni değiştirdi. benim sana duyduğum sevginin bir anlamı olmaz, çünkü sen başkasını, benim seni sevdiğim gibi seviyosun. üst üste gelen frekans dalgaları gibi birbirlerini sıfırlıyorlar. sevilmek için herşeyi feda edebilirdim ama kabulleniyorum demiştim ya o yüzden artık yaptıklarımın boşa çırpınmaktan başka birşey olmadığını kabul ediyorum artık. ben bi süre yeni şarkılarımla bir kenarda oturayım da kafamı dinlemektense, müzik dinleyeyim biraz.

bu güzel gün için oky' ye ve yeni arkadaşım sercan' a teşekkürler ;) iyi ki gitmişim dedirttiler :)

bunu da ancak biz yapabiliriz herhal :P

ha bi de o gün, günün sonunda oky ile yanlışlıkla içmeye gittik :) nasıl olur da insanlar yanlışlıkla içmeye gider? bizim amacımız çay içmekti sadece :) ama bir anda kendimizi güzel istanbul manzarasına bakıp bira - fıstık ikilisini tüketirken bulduk :P ama biz orası cafe diye gittiydik :) valla o düşünceyle gittiydik :) yav inanmazsan inanma tööbe tööbee :P
böyle oturup dost sohbetini özlemişim. eyvallah oky ;)

blog kardeşliği toplantısı

nerden başlasam ki? evet buldum. işte başlıyoruz..
e:alo abi nerdesin?
o:eray ben gelemiyorum.
e:neden?
o:yol kapalı?
e:??
o:dinle bak..
(arka fon) yaşasın..... ( ben anlayamıyorum ama bi slogan attıkları belli)
o:kortej eşliğinde geliyorum.
e:(telefonun diğer ucunda kendince değişik düşüncelerle kendi kendine konuşur) demek ki blog kardeşliği toplantısı değil de mitingi olacakmış :P


işte bu şekilde olaylı başladı blog kardeşliği toplantısı günü. oky beni meydanda bekle dedi. ben gidip kalabalığın fotoğrafı çekmek için kendimi önlerine attım. aradığında bu sefer sen beni meydanda bekle geliyorum kortejle dedim :P yav ne kaos insanlarız diye de içimden geçire geçire oky yi görmeden yanından geçip gitmişim :) arkamdan seslendi :) çok dalgınım ben çook :P

toplantıdan önce gittik sahile oturduk. birbirimize tespitlerimizi anlattık güldük, karşılıklı birbirimize hak verdik, ne kadar da iyi yakalamışsın noktayı diye methiyeler yağdırdık :P millet sevgilisiyle otururken biz oky ile sanki bilimsel bir konferans ve bir stand up gösterisi edasıyla sohbet ettik. onlarca yazı çıkaracak kadar konu bulmamıza rağmen şu an aklımda hiçbirinin kalmamasını çok iyi açıklayacak bir cümle vardır mutlaka ama şu an aklıma gelmiyor o da :P
toplantıda çok yeni arkadaşlar edinmedim :) zaten ilk toplantım olduğu için kötü geçeceğini kabul etmiştim kendi içimde :P yeni insanlarla tanışmada kötüyüm bunu da kabul ediyorum :P (kabul ettirmek istediği olanlar ellerini çabuk tutsunlar çünkü şu sıralar kabul üstüne kabul yapıyorum :P) blog yazmama rağmen diğer bloglara fazla zaman ayıramıyorum. msn den bile konuşmuşluğum olmadığı için de yabancılık çektim :) ama burdaki hatayı da kendi üstüme alıyorum. ama bloglara daha çok zaman ayıracağım söz :)

bu arada toplatı sırasında pasta yollayan 1 milyon yazarlarına teşekkürler :) üşenmemişler yollamışlar. belli bir amaç uğruna çalışan insanlar olarak gözüme girdiler. bir hedefleri var, bir ideal, bir rüya belki de :P ama en azından deniyorlar. (ya aslında benim yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır sözüm ahanda cuk oturdu. ama aptal kelimesi orda mecaz anlamda yoksa zeki insan fikri bu :P) madem bu kadar düşünceliler onlara ben de link vererek teşekkür, sevgi, saygı,.. vs sunayım :P


daha nice toplantılarda görüşmek üzere artık. belki bi dahaki sefere live4it! i tanıyan biri ile bile karşılaşabilirim :P

eroy ile sıradan bir gün, sıradan gibi olaylar

bayrampaşa belediyesince sokak basketbolu turnuvası düzenleniyor. bu yıl 14. sü düzenleniyor. basketbola ilgisi ve yeteneği yüksek olan kardeşim de ben de katılıyorum dedi ve geçen sene küçüklerde 2. oldular. gerçi şımardıkları için kaybettiler şampiyonluğu ama hepsi birer ders olmalıydı onlara. aslında lise çağındaki tüm gençlerde görülen genel disiplin eksiği diyebiliriz. ama şimdi demeyelim toplumsal tespitlerimi açtırmayın bana şimdi. benim anlatmak istediğim hikaye farklı :)
şimdi bunlar ilk gün yenildiler :) maçın derin teknik analizine de girmeyeyim :P ama takım senkronizasyonunu sağlayamadılar. ( elektrik makineleri dersinde iyice kafama çakıldı şu senkron kelimesi daha atamıyorum kusura bakmayın :) ) ertesi günkü maç için " geçen maçtan önce fazla ısınamadık bu sefer maçtan önce gidelim iyi ısınalım " dediler. beni de çağırdılar ben de biraz mırın kırın yapar gibi görünüp kabul ettim. halbuki geçen akşam o basket oynayanları gördüğümden beri içimdeki basket ateşi yeniden yanmıştı, can atıyordum oynamaya ama şimdiden eğer kötü oynarsam diye altyapı hazırlığı yapmalıydım :P
neyse onlar basket şortu dedikleri neredeyse yere sürtecek kadar uzun, sözde şortlarını giydiler. yav diyorum onlara bunlar zencilere yakışıyo ama size olmuyor ama yok dinlemiyorlar. buraya kadar herşey güzeli tabii ben de kapri eşofman giydim, üstüme Live4it! imi aldım ve çıktık.
tabii onların arasında ben biraz kepaze kaçıyorum :) herkesin farklı özellikleri var diye kendimi avutuyorum :P ama o ana kadar ters giden şeylerin olmamış olması da ben de tedirginlik yaratmıyo değildi. tam olarak artık her akşam geliriz bak ne güzel oynuyoruz kelimesini içimden geçirdikten sonra top, oynadığımız yerden sokağa fırladı. ilk minibüs topu es geçtiğinde ümitlendik. hemen en hızlı ve minik olan topu almak için fırladı. ikinci arabayı da es geçmişti ve giderek yolun kenarına doğru yuvarlanıyordu. ama tam da " oh neyse patlamadı " dediğim anda daha sonraları içimden çok çok küfür ettiğim bir minibüsçü topun üstünden bilerek geçti. ben de o sırada patlamayacağına inandığım için rahatlamış ve yola bakmayı bırakmıştım top gelene kadar bir yere oturayım derken o kulakları tırmalayan, yürekleri acıya boğan sesi duydum. güm! o an darth vader' in padme' yi öldürdüğünü duyduğu andaki gibi acı bir haayyııırrr!.. diyesim geldi. ama ne fayda.


top patladığı için de orda oynayan çocukları da aramıza almak zorunda kaldık çünkü artık topumuz yoktu :) ama orda da aksilik bırakmıyo ki peşimi :P
maç sırasında çok önemli birşey için kendime söz verdim. bir daha asla bacak kadar diye tabir edilen boyu gerçekten bacak kadar olan çocukları oynatma. acıdık aldık oynasınlar diye :) ama insana çarptıklarında boyları küçük olduğundan olmadık yerlerimize tahmin edemeyeceğimiz zararlar verebiliyorlar :) mesela dün akşam çarpan bastıbacak yüzünden sanırım bir süre istesem de çocuğum olamaz :P bir daha asla! :) zaten bu tür olaylar da hep beni buluyor. yeter artık yav evden çıkasım gelmiyor acaba başıma ne gelecek diye korkmaktan :P
ben en iyisi karmaya başlayayım :P en kısa sürede bir liste yapıyorum :)

eroy ile staj dersleri episode I

dün stajda neler öğrendim? çok şey öğrendim genelde fizik yasalarına bağlı şeyler bunlar. hepsini ama hepsini lehim makinesini ilk defa kullanmaya çalıştığımda öğrendim. alt tarafı bir lehim makinesi bana insanlık dersi verdi :P
gerçi yanlışlıkla gözümün üstüne anakin gibi çizik ve alnıma harry potter gibi şimşek çiziyordum ama olabilir iş kazası bunlar :P
neler öğrendiğime bir bakalım :

- lehim makinesi yanlış ellere düştüğünde çok tehlikeli bir silah olabilir.
- üç haneli sıcalık değerleri gerçekten sıcaktır.
- 450 santigrat derece harbiden sıcaktır.
- birşeyin sıcak olup olmadığını elle kontrol etmek, ellere zarar verebilir.
- insan dersi hemen yanabilen bir maddeden yapılmıştır.
- ne kadar kaslı, güçlü olursan ol. derinin kalınlığı kadar dayanabilirsin yanmaya.
- parmak izimiz değişebilir.
- metaller sıvı halde ise kesinlikle çok sıcaktır ( civa hariç :P )
- metal sıvı halde ise bir bildiği vardır.
- sıvı metal ile derinin teması sonucu istenmeyen görüntüler ortaya çıkabilir.
- sıvı haldeki metal ile derinin teması sonucunda yanma ürünü olarak; duman, acı, aaahh! sesi ve yanık ortaya çıkar.
- soğumak göreceli bir kavramdır. çok çok sıcak birşey soğuduğunda hala sıcak olabilir.
- bunları elle kontrol etmeyin demiş miydim? :P
- metaller de yağ gibi sıçrayabilir.
- birşey biraz önce sıcaksa hala sıcak olabilir.
- bir yerimizin acıması için illa ki kesilmesine, delinmesine, yanmasına gerek yoktur. kendi kendine de acımaya başlayabilir.
- benim gönlüümm sarhoştuurr yıldızların altındaağğ, sevişmek ah nee hoştuur yıldızlarınn altındaağğ.. şeklindeki nakarat yüksek sesle kapalı mekanlarda, etrafınızda başkaları varken söylenecek bir şarkı değildir :P
- teknik servislerde çalışan herkes belli bir zamandan sonra sadece küfürle birbirleriyle anlaşmaya başlarlar ve bu onlar için bir yaşam biçimi haline gelir.
- biraz yakışıklıysan ( benim gibi :P ) sana sorulan 3. soru "sevgilin var mı?" olur
- " yok " dersen 4. soru " neden? " olur :)
- eşyalarını koymak için yanında bel çantası götürmen seni ordakilerin gözünde dağcı yapar.
- eğer yeterince kapuçino, sıcak kakao, mocaccino, kakaolu süt içersen üstüne, anlam veremediğin bir mutluluk ve hareket enerjisi çöker.
- her tarafın elektrikle çalışan alet edavatla doluysa, fişler kabolar varsa; sakın bi daha onların üstüne pet şişe su düşürme! bu sefer kurtuldun ama bi daha ki sefer olmayabilir :)
- hareketli şarkılar eşliğinde lehim makinesi ile iş yapılmaz, şarkının ritmine takılıp elini, ayağını, envayi çeşit yerini yakabilirsin.
- lehim makinesinin metal olan hiçbir yerine dokunma. çok canın acır.
- her olaydan ders çıkarmak büyük bir erdemdir.
- bu derslerin unutulması kaçınılmazdır.
- bir kez hata yapıyosan, yine yaparsın.
- ben bir jedi değilim :P
- tornavida, yan keski, pense, ... gibi aletler ile çalışırken; elini ayağını kesmen, delmen,.. gibi facialar sana çok yakındır.
- ben makine de okuyorum diyorsan, oturup bunu anlatman ve bunun imkansız olmadığını kanıtlaman için azami 15 dakika ayırman şart.
- süper bişey yapacağın zaman dikkat et. bi daha tüm işler senin üstüne kalabilir.
- floresan ampuller kırılınca etrafa saçılan gazı tenefüs etme.
- cam da en az kesici aletler kadar kesici bir maddedir.
- elini cam keserse tamam da cam batarsa kötü.
- eline cam girdiyse, çıkarmak için etrafındaki bölgeleri de tahliye etmen gerek.
- giren cam parçası ne kadar küçükse, boyutuyla ters orantılı şekilde acı verir.
- atölye malzemeleriyle şaka olmaz, kullanırken başkaları düşünülmez, eğer kafan karışıksa şöyle bari kafamı biraz dağıtayım diye atölye malzemeleriyle oynamak canını çok yakabilir.
- iki metal arasına sıkışan el çok acır.
- ne kadar su tutarsan tut. elini suyun altından çekince acı geri gelecektir.
- üflemekle yanık yer iyileşmez.
- parmağın yandıysa orayı yeterince ısırırsan, bi yerden sonra yanık acısı geçer, ama ısırmanın acısı ile başbaşa kalırsın.
- ısırmanın verdiği acı geçince, yanık acısı geri gelecektir. aslında o hep ordaydı :P

bunca olaydan sonra, sanırım atölye olayı benim için biraz erken dedim :) 1 saatte başıma bunlar geldiyse, yok yok kalsın gerisi ben kağıt üstünde çalışacağım :P

hepimiz veya bazılarımız belki de sadece biz

hepimiz, hayatta yanlışlar yaptık. bazen bir yanlışımız tüm doğruları götürdü, bazen birçok doğrumuz bir yanlışı silemedi. hepimiz hayatımız boyunca bir sefer de olsa geç kaldık. hepimiz birilerini beklettik. hepimiz bir yerlere erken gittik. birilerini bekledik. bazen bizi bekleyen sadece bekledi ve bizi asla göremedi ya da biz beklediğimizi asla göremedik, o hiç gelmedi. birilerini beklerken hepimiz bazen sabırsız davrandık ve ve o gelmeden gittik veya aynısını bir başkası bize yaptı. hepimiz en az bir kere televizyon izleyen birinin önünden geçtik, bizim yüzümüzden programın en heyecanlı yerini kaçırdı. bazen de bir başkası yüzünden biz programın en heyecanlı yerini kaçırdık. birçoğumuz en az birkez saçları şampuanlıyken sular kesildiği için ortada kaldı. bazılarımız tebdir aldığı için saçını yıkayabilirken, birçoğumuz ise anı yaşamaya odaklandığı için saçındaki şampuanı temizleyemedi.
hepimiz bir kez olsun süt dökmüş gibi dolaştık. bazen dut yemiş bülbüle döndük. heyecandan tir tir titredik. ışıklar söndüğünde sadece kendi nefes alışımızı duyduk veya karanlıkta nefes nefese kaldık.
nerdeyse hepimiz bir kez olsun inançlarını sorguladı. neye, neden ve nasıl inandığını düşündü. bazıları inancını kaybetse de bazıları daha çok inanarak geri döndü. hepimiz en az bir kez pes! dedik. bazıların bir daha asla demeyecek kadar güçlü oldu birçoğumuz içinse, sıradan bir kelime gibi oldu hayatımızda. birçoğumuz "artık bana bu hayat yeter" dedi, bir kısmı bu andan sonra geri dönmedi, birçoğumuz ise hala kendine sormaya devam ediyor.
hepimiz birini sevdik. hepimizi biri sevdi. bazılarımız benim sevdiğim değil, beni seven önemlidir dedi. birçoğumuz ise "önemli olan dış güzelliktir" dedi. ama belki de hepimizin içindeki isteği, ışıklar söndüğünde onun yanında olmak. hepimiz giden birinin arkasından ağladık. hala ağlamadıysak bile bu ağlayacak olduğumuz kişiyi henüz kaybetmediğimiz için olsa gerek.
hepimiz gece kalkıp gökyüzüne bakıp tanrıdan birşeyler diledi. birçoğumuz tek bir yıldızı bile zor görürken, bazılarımız tamamen yıldızla kaplı gökyüzünün inanılmaz manzarasına bakarak diledi. hepimiz yıldız kaymasıyla beraber dilek tuttuk. onu göremediysek de pastamızın mumunu üflerken diledik. ya da gece yastığa başımızı koyduğumuzda, veya hangi dine inanıyorsak, onun tanrısından istekte bulunduk. bunların yüzde doksanlık kısmının yarısı aşık olduğumuz insanın elini tutmak için, yarısı da istediğimiz insana ulaşabilecek para içindi.
hepimiz hasta olduk. hala yaşıyorsak eğer, yine hasta olacağız. hepimiz zor günler geçireceğiz, tek başımıza kalacağız, bir anlık gözyaşı damlası olsa bile ağlayacağız. bazılarımız bunlara kader deyip kabullenerek yaşayacak, bazılarımız "neden hep ben?" diyerek geçirecek bu zor zamanları.
birçoğumuza en az bir kez bir dost eli uzanacak. yüzünde koca bir gülümseme ile en yakın dostumuz gelip bizi yerden kaldıracak. tozlanmış, çamurlanmış üstümüzü başımızı temizlememize yardım edecek, kanayan dizimize ilaç sürecek. birçoğumuz onunla beraber yürüyecek artık, bazılarımız bir daha öyke bir eli göremeyecek, düştüğü yerden kendi kalkmaya çalışacak veya hep orda kalacak. ya da bazılarımız o insanın yüzündeki koca gülümsemenin aslında koca bir yalan olduğunu anlayacak, bir kısmımız bunu er geç farkedecek. farkedenlerden bazıları için çok geç olacak, farkedenlerden bazıları da tam zamanında farketmişim diyecek.
hepimiz sevdiğimizin yüzündeki o tatlı gülümseme için çalışacağız. gözlerinin içi gülsün diye bir ömür feda edeceğiz belki de. bazılarımız için bu sevgili; yakışıklı bir erkek, bazılarımız için güzel bir kız, bazılarımız için sahip olduğu çocuklar, bazılarımız için ise ailesi olacak. belki de bazılarımız için çalıştığı işi veya okuduğu okul hatta bilimin herhangi bir dalı olacak. ya da bir kısmımız , çoğumuz tarafından sıradan görünen insanlar için çabalayacaklar. bazılarımıza bu saçma gelecek, bazılarımız ise bunu onurlu bir mücadele olarak görecek.
bazılarımız şu an benim yaptığımız gibi gecenin bir yarısı kalkıp içindeki mutsuzluğu dışarı vuracak, bir kısmımız bunu asla söyleyemeyecek. ya da bazılarımız benim gibi sevdiğine onu sevdiğini bile söyleyemeyecek kadar çaresiz kalacak, ama birçoğumuz ise herşeyi göze alıp sevdiğine onu sevdiğini haykıracak. belki de bazılarımız bunu tüm içtenliğiyle söylecek birini bulamayacak.
ama hepimiz birgün bir an bile olsa bu yazdıklarıma benzer duyguları hissedecek, belki de birçoğumuzun benim şu an olduğu gibi boğazının düğümlenmesini belki de gözünün yaşarmasına anlam veremeyerek, kendine kızacak. ama bazılarımız ise içinden geldiği gibi duygularını serbest bırakacak. belki de benim şu an yapmaya çalıştığım gibi.

o

o, sendin.

the end

bitti. biten sadece bahar yarıyılı da değildi üstelik.

yarın bitiyor.


yaklaşık 1 aydır her hafta sınav oluyorum. haftada 2 - 3 sınav ( yeri geldi 6-7 oldu :) ) olmaktan iyice beyin sarsıntısı geçireyazmaya yaklaştım. ama yarın bitiyor. ne kadar da hızlı geçti bu dönem yav. hayatımın en zor dönemi diyebilirim :) dedim hatta :P
aslında bu dönemi zor kılan dersler miydi yoksa ben miydim? evet bendim :) üzerime nedense ani bir iyilik çöktü yazarken gülerek yazıyorum. hani hö desen kahkaha bile atabilirim :) sınavların bitişi dolayısıyla gülüyorum galiba, ama isteyerek değil, kendi içimden gelen engelleyemediğim bir gülümseme. kahveden mi yoksa? süt tozunun kalanını da son kahvemde kullandım hoş bir görüntü oldu aslında sınavlar yüzünden içiyordum sınavlar bitince o da bitti. ama sabaha kadar oturmam gerek sabah 11 de sınav var, son sınav. daha hiç çalışmadım. 8 de yatıp 00:00 da kalkacaktım. sonra da sabahlayacaktım ama senin mesajınla uyandım. artık bir daha uyuyamazdım. merak etmeyin içinde hepimizi ayağa kaldıracak, kötü gidişe bir son verecek şeyler yazmıyordu. sizinle alakası yoktu mesajın ama olsun senden gelebilecek telgraf bile bana yeter :P aah ah ben yakında şiir de yazarsam şaşmayacam kendime :P
nerde kalmıştık? hah! " inşallah gece uykum gelmez. süt tozu bitti, kahveye süt katınca daha çok uykumu getiriyo, sade kahve de çok acı olur gece gece " dedim kendimce. ya bu yazının amacı neydi? kafam karıştı şimdi ne yazdığımı unuttum :) dilim acıyor, nedenini bilmiyorum belki de o yüzden unuttum :P ne alakası var? di mi :) yok tabii ki ama içimde sebepsiz mutluluk var dedim ya ondandır herhalde :)
çok saçma yazmaya devam ediyormuşum gibi geliyor. hayır saçma yazıyorum ama inşallah cümleler düşük, bölük pörçük değildir. o zaman okunmaz yazı. cümleler birbirinden anlamca kopuk da olsa en azından şekilleri düzgün olsun da bari okuyana ikinci bir eziyet olmasın.
neyse özetleyeyim ben bu yazıyı:
yarın son sınavım var. 1 aydır her hafta sınav oluyorum ben. taş olsa çatlardı sonunda :P ama içimde sebepsiz bir mutluluk var. sebepsiz demeyeyim ona kaynağı belirleyenemeyen diyeyim. 10 saat kalmış sınava. bunu diyince bi endişe mi kapladı beni?.. :P

light side vs. dark side

ne tam aydınlıktayım, ne de tamamen kara bulutlarla kaplıyım. ikisinin arasındayım, aşağıdan seyrediyorum hangisinin kazanacağını..

eroy' u tersten okumak gibi birşey..

bunu yazmam gerekiyordu. şimdi çalışmama ( ki daha başlayamadım bi türlü ) döneyim bundan sonra. seni düşünmeseydim, senin dışında kalan herşeyi bir kere de düşünebilirim, hepsine bir mühendisin yapması gereken pratik, güvenli, hızlı ve ekonomik bir çözüm getirebilirim. ama sen varken diğerleri olmuyor. ama bunu benden başka anlayan yok.
odam çok dağılıyor, her akşam "biraz daha düzenli olsana" lafını işitiyorum. biliyorlar ki ben hiç de dağınık olmaya alışık değilim. ama toplamak istemiyorum, hayattan soğudum, yok intihara meyilli biri değilim ;P ama seni düşünmekten diğer herşeyi yok sayıyorum.
neden çalışmıyorsun abi yarın sınav var? diyorlar ama ben onu bile düşünemiyorum. çünkü düşünecek daha önemli birşeyim var.
çok komiğimdir bunu kabul ediyorum. herşeyi komediye geyiğe vurmayı severim. ciddiyet istemediğim zaman onun zıt anlamlısı ne varsa kendimle özdeşleştirebilirim. ama içimde ne olduğunu bilmiyorlar ki. ben onları güldürmeye çalışmıyorum, kendimi güldürmeye çalşıyorum. ama ben içimde sessizce otururken dışarıdakileri güldürüyorum, asıl gülmesini istediğim bende değişen birşey olmuyor.
sen iyice sevda insanı olmuşsun. bunu dediklerinde buna kızmıyorum bile, herşeyi kabullenmeyi başarabilirim ama sensiz ne kadar daha bunu yapabilirim bilmiyorum.
fotoğraf çekmesinden veya müzik çalmasından başka telefon adına hiçbir özelliğini kullanmadığım telefona bile arada bakar oldum belki bir çağrı vardır ya da bana cevap atmıştır diye. halbuki ben bunları hiç sevmezdim, zaten arayacak önemli biri de yoktu..
senin için seçtiğim rengi merak ediyorsan, sarıydı o renk. hiç unutmayacağım.. ve koyunu da en sona koymuştum. ama şimdi tamamen tersiyim herşeyin.
şunu da farkettim insanın elleri aslında birer düşünme aracı çünkü ben bunları yazarken durduğumda ellerime bakıyorum, neden bilmiyorum. belki de tuşlara vurmaktan uyuşmuş veya acımış parmak uçlarımı ovuşturduğum için ve o an yapacak başka bişey olmadığı için bakıyorum. biri "senin bazı takıntıların var" demişti ki bunu sadece 3-4 saat birlikte dolaştıktan sonra demişti. takıntı, refleks, prensip ne derseniz öyle olsun kabul ediyorum.
tek istediğim biraz iç huzur. di mi iç huzur. ya seni tamamen unutmak ya da sadece benim seni değil, senin de beni düşündüğünü bilmek yeter mi bunu bitirmeye? bilmiyorum ki! kaç aydır hiç bir sorunuma bir çözüm getiremedim. herşeyi erteledim. bu yüzden herkesten özür diliyorum. bilmiyolar kafamın içindekileri. neden yapamadığı, neden herşeyi ertelediğimi bilmiyorlar, keyfimden yapmıyorum ama bunun için sizden onlarca kez özür dileyebilirim. çünkü herşeyi kabulleniyorum tek bir isteğimin olması için diğer tüm isteklerimden, sahip olduklarımdan vazgeçebilirim. zafer sarhoşluğunu hiç yaşamayan bir zaferin ardından daima bir üstü için hayal kuranların asla vazgeçmeyeceği birşey ama ben vazgeçiyorum bundan.
yüzük kardeşliği için yüzüğü taşımayı kabul ederdim ben de. sonsuz sorumluluk altına girebilirim ve isteğim sadece bugünleri atlatmak fazlasını istemiyorum.
aslında sanırım sorun doğru dürüst hiç düşmediğimden kaynaklanıyor. ne olursa olsun ne kadar ben bittim desem de :P sonunda kurtuluyorum MacGyver bile bazen halt etmiş :P ama yalpalıyorum işte. düşmekle ayakta kalmak arasındayım. ne evetim ne de hayır belkiyim ben ya da daha sonrayım.
dün arkadaşım bana " allah sana dersini verecek göreceksin o zaman " dedi. yanlış anlamayın süper iyi niyetli biridir, temiz kalpli insandır, hoşgörüsü yaklaşık eşit sonsuzdur. okuldaki en yakın arkadaş grubumdadır ve birkaç haftada bir dvd günlerimizi onun evinde yaparız. onda kalırız 4-5 kişi. bulunmaz insanlardan biridir. aklımı başıma almam için söyledi.
ve dediği doğru ben bu şekilde nereye kadar gidebilirim ki? aslında sen beni ya it de ben düşeyim belki kafam bir yerlere çarpar da kendime gelirim. ya da elimden tut ki düzgün yürüyeyim artık. belki de beraber yürürüz belki de yalnız yürümeye devam ederim belirsizlik olmasın hayatımda. senin arkadaşın olarak kalsam da olur. yeter ki sen kızma. şimdi biraz oturayım sessizlikte. yapmak zorunda olduğum herşeyi yine erteleyeyim..

bana mail gelmedi hani nerde? diyenler lütfen buraya!.. ;)

yorum yazanlardan mail adreslerini bulabildiklerime teşekkür mailimi yolladım. bazılarına gitmedi hata verdi. bana neden yollamadın aşkolsun, ayıp ettin bak şimdi demeyin :P
size gelmediyse, veya siz bir anonymous' sanız ve ben de istiyorum ben de istiyorum diyorsanız. " bozkurteray@gmail.com " ahanda bana mail atın. veya profilimdeki msn adresimden ulaşın ben de size hakkettiğiniz teşekkür mailini yollayayım ;) spam mail korkunuz olmasın :) ben burdayım öyle birşey atarsam gelir suratıma çarparsınız :P

bugün 12 haziraaann hep neşeyle doluyor insan..

muutllu yılllaaaarrr saannaağğğ muutlu yıllaaarrr saannaaağğğğ muuutlu yıllaaar muutlu yıllaaarr muuutlu yıllaaaar saaanaaaaağğğğ!..

live 4 it! sizinle gurur duyuyor!..

bugüne kadar çokça bloga bakamadım. bir türlü oturup da kendime rutin okunacak çokça blog seçemedim. ama hep istedim. istedim ve yapamadım. her zaman olduğu gibi :)
ama bugüne kadar benim yazılarımı kaale alıp da yorum yazan herkese teşekkür ediyorum. çünkü yaptığınız işin beğenilmesini görmenin dayanılmaz mutluluğunu verdiler ;)

peki kim di bunlar? kronolojik sırayla ilk yorumcudan son yorumcuya sırayla teşekkür, minnet, sevgi, saygı,.. diye yazacaktım ama sonra çok zor olacaktı zamanım az :) o yüzden alfabetik sıra daha pratik bi çözüm oldu. oky listenin başında kurucu kontenjanından dolayı ;P

kötü gündür geçer... umarım :)

bugün kesinlikle çok kötü bir gündü. bazı şeyleri yavaş yavaş kabullenmeye başladım gibi hissediyorum. bu beni korkutuyor. seni uzaktan görmek bile güzel..

olaya bir de bu açıdan bak..

- kolay tabi. kıyıya dalgaların vurması, rüzgarların esmesi, denizin kabarması karşı kıyıdan bakınca güzel görünür.
- hı? anlamadım?
- neyse boşver.

yağğğmuur yağııyooor selleeer akıyooor live 4 it! camdaaan bakıyorr

yağmuru ne kadar da özlemişim. keşke hiç durmasan da ben de hep altında dolaşsam. ama o zaman da sıkılırız di mi. biraz ayrılık, biraz özlem iyi gelir. ağacı budamak gibi kes dallarını ondan ayır ki uzak kaldığı dallarına inat daha gür çıksın :) ( şu olayı, ağaç budamaya benzeten sevgili eroy seni kınamaktan da öte yapıyoruz taraftara havale ediyoruz :P )
okuldan gelirken yağmaya başlamıştı ki en sevdiğim türü olan iri damlalı yağmur yağıyordu. daha ne isteyeyim ki? diye düşünürken gökyüzü tam bulutlu olmadığı için yer yer yağıyordu yağmur. neyse orda biraz ıslanmayı başardım :)
şimdi ise deli gibi yağıyor hemen it's rainning men' e sarıldım tabii ki :) herşeyi bir şarkı ile özdeşleştiriyorum neden bilmiyorum ama hatırlaması kolay oluyor o zaman :)
camda iki şarkı kadar durup kafa gözü iyice ıslatıp yağmura sevgilerimi sunduktan sonra bir kez de şenlik haftasında yağmurdan bahsedelim ayıp olmasın ona da :) 3-5 gün hiç durmasan bari biraz özlem giderelim :)

ama seni gördüm göreliiii


yıllar yılııı gülmeediii yüzümmm, buralara doğğmadı güneş ben hep güzün başedemediimm ben aşksıızz edemeediimmm. heee ee eyy....
diye gidiyor işte :) bu şarkısı ki adı aşk tarkan' ın en sevdiğim şarkısı. aslında çok değişik hatıralar canlandırıyor bende. ne mesela? ben bu şarkıyı ilk kez dinlerken tomb raider III' ün demosunu oynuyordum. şarkının başındaki mistik açılış o an lara ile meşgul olan beni çok etkilemişti saatlerce aynı yeri aynı şarkıyla oynamıştım. çünkü bırakmak istemiyordum. şarkıdan mıdır? lara' dan mıdır? yoksa ikisinin birleşip nirvanavari bir varlık oluşturmasından mıdır bilmiyorum kalkamamıştım başından :)

zati şarkı da uyuyordu hayatıma. seninle birlikte bu şarkıyı günlerce dinleyebilirim :) sadece sevgili ile dinlenmesi gereken şarkılar listeme bunu da eklemiştim :) sanırım bu, o listenin ilk şarkısıdır :)

bilgisayar oyunu çılgınlığını had safhada yaşamış her oyuncu arkadaşımız gibi ben de lara' ya platonik duygularla bağlıydım tabii ki :) ya aslında eli silah tutan güzel kadınlara karşı feci bir zaafiyetim söz konusu :) milla' ya da bu yüzden aşık olmuştum tabii ki :) allah' ım silah bir insana bu kadar mı yakışır.

aslında güzelliğinin yanısıra ne zaman istersen seninleydi. oyuncuları ona çeken bir etken de bu. neyse lara ile birleşip had safhaya vuran platonizmimde bu şarkının payı büyük. gece uyumadan açıp, yatağa uzandıktan sonra sabaha kadar dinleyebilirim. sıkılmam da sıkılsam da belli etmem, çünkü sevdiğim hiçbirşeyi incitmek istemem, lan şarkı incinir mi bre insan evladı? :P olsun yav benim içim rahat etsin yine de :)
lara' mı da alsam da gitsem uzaklara :)

live..

bu fotoğrafın altına yazdıklarım ilahi adaletten midir nedir çıkmadı. şimdi tekrar yazıyorum. demek ki söylemek istediklerimi sana söylemem gerekiyormuş diye düşündüm içimden. sanırım söylemesem daha iyi.

hobaaa!..

ehehehe şimdi çalışıyordum gayet sakin ve umutsuz bir şekilde :P ve birden bilgisayar gözümün önünde kendi kendine açıldı ve ben artık inanıyorum seçilmiş kişi olayına :P
acaba sırf bunu yazmam için mi açıldı bilgisayar kendi kendine? korktum ama ben şimdi :) bilgisayarla yalnız kalamam artık :)

yoksa ben seçilmiş kişi miyim? ya da sen benim için seçilmiş olan mısın?


" O sonsuzluk denizinden yükselecek

İki kıyıda ordular yaratacak

Ve insanı kardeşine düşman edecek

Bir tek insan kalmayana dek "

böyle bir savaş çıksa kılıçla, mızrakla, yayla, okla ne savaşırım ama :) zaten içimde yeniden middle earth sevdası yeşerdi :P evet yarın 6 haziran 2006 ya da pek çok kişinin beklediği şekilde söylemek gerekirse, 6.6.06. tüm korku filmlerinde görmeye alıştığımız 666' yı oluşturuyor tarih. yarın neler olacağını hep birlikte göreceğiz. böylesine şeytani bir günde benim finallerimin başlaması bir tesadüf mü? yoksa gerçekten sonun başlangıcı mı? yoksa ben seçilmiş kişi miyim? seçmek ile seçilmek tüm hayatımız boyunca hep karşımıza çıkan iki kelime. biz ya birilerini seçiyoruz ya da birileri bizi seçiyor. bazen seçen de seçilen de bunun farkında olmuyor. hepimiz kendimiz için seçilmiş insanı arıyoruz di mi? inkar etmeyin boşuna baktığımız her insanda bizim seçme kriterlerimize uygunluk aramıyor muyuz? sonra da bir kişiyi seçiyoruz. o da bize bakıp kendi seçimini söylüyor. ortak seçimlerden birliktelikler meydana geliyor. her seçimimiz doğru veya yanlış olmak üzere iki olasılığı var. bazen de bizim seçtiğimiz kişi kendi seçimini yapıp bir başkasını seçmiş oluyor. o zaman bizim seçimimizin doğru veya yanlış olduğunu asla öğrenemeyebiliriz. o zaman bir başka seçilmiş insan arayışına giriyoruz. hayat bu şekilde ilerliyor. bazen de seçtiğimiz kişinin aslında bizim için seçilmiş insan olmadığını farkedebiliyoruz. yaptığımız seçimin yanlış olduğunu görüyoruz. er ya da geç seçimlerimizin doğru mu yanlış mı olduğunu görüyoruz.
yarın belki de bir palavradan ibaret ya da gerçek olacak. kıyamet yarın olmazmış gibi gelmesi normal. bundan 50 yıl sonra 100 yıl sonra dünya kaynakları bitince kopacakmış gibi düşünüyoruz. dünyadaki herşeyin bitmesinden sonra insanoğlunun yeryüzünde yapacak hiçbirşeyi kalmayacakmış gibi bir inanç hakim. ama amacımız dünyada varolup, kaynaklarını tüketip sonra ölmek mi? yaşamımızın amacını bulmak milladın da öncesine dayanıyor bunu anlatmak için birçok seçilmiş insan da gönderildi yeryüzüne ama hala tek ve kesin bir cevap üzerinde insanlar mutabık kalamadı. neye, nasıl inanmak yine insanın seçimi. ben bunun ilahi yönüyle değil de romantik yönüyle ilgilenmek istiyorum belki de, yaşamımın amacı benim için seçilmiş insanı bulmak diye düşünüyor olabilir miyim yoksa şu an platonik duygularla dolu olduğum için mi bana böyle geliyor? yaşamın amacını bir başkası atomda bir başkası ise camide, kilisede, sinagogta arıyor. hiç aramayanları da söylemeden geçmeyeyim.
seçmek ve seçilmek, bir kez daha söyledim bunu yazdıktan sonra kendi içimden. sanırım benim seçimim şu an oturup yarına hazırlanmak. çünkü benim seçimim olan zor bir yoldan gitmek istedim ve seçimlerimin sıkıntısını çekmek zorundayım. senin de benimle aynı seçimi yapmış olman beni daha da mutlu etmişti. aynı yoldan giden iki kişi olabilirdik. sen benim seçilmişim olabilirdin. senin de beni seçmiş olman için fedakarlıkta sınır tanımazdım. lakin herkesin seçimlerine saygı duymayı çok uzun zamandır yapıyorum, hatta hiç yapmamazlık yaptığım olmadı :) amma da çok seçilmek kelimesini kullandım. bunu söylemek hoşuma gidiyor. mastar eksiz daha da güzel bir kelime ;)
omeni hiç izlemedim. etkisinde de kalmam çünkü kendimi biliyorum :P ama yarını çok uzun zamandır bekleyenler vardır mutlaka. ama yarın bişey olursa ben olay çıkarırım ona göre bu kadar çalışıyorum sınava :P gerçi sabah sınav genelde bu tür olaylar olacaksa öğleden sonraya tekabül eder :P
neyse canım live4it! sağolsun zaten hayatın amacı isminde gizli zaten :)

sadece dinle eroy, bana cevap verme.

kendime bazen o kadar kızıyorum ki. hani bazen kendi düşmanım kendimmişim gibi geliyor. sen onca zaman otur düşün onu sonra en azından biraz olsun görme fırsatın olduğunda hayır de kaç. neden? çünkü korkaksın. neden korktuğunu kendi kendine bile söyleyemeyecek kadar korkaksın. aslında kendime temiz dayak gerek, ama cidden iyi bir dayak gerek içte ve dışta bu kadar fark oluyorsa içini dışına çıkaracaksın ya da dışını içine geri sokacaksın. o zaman belki düzelirim.
aslında ben haksızım, bir adım ileri atamıyorum, onun gelmesini bu kadar beklemek saçma. çünkü parmağını bile kıpırdatmıyosun. bunu istediğin halde yapamıyorsun. o zaman haksızsın. çünkü bu şekilde sadece kenardan izleyerek hayatını geçirmeyi planlıyorsan o zaman oyuna girmeyi istemeyeceksin. ya izle ya oyna. birini yaparken öbürünü düşünme sadece bir kez olsun kararsızlıktan kurtul. ne istiyorsan onu söyle, içinden mırıldanma. bunları gece gece neden düşündün ki şimdi? uyumak istemem doğal çünkü kaçmak için en iyi yol. rüyanda starwars görürsün belki elinde lightsaber savaşırsın, ya da elf diyarlarında dağlardan yağmur gibi inersin at sürersin, ya da bugünü düşlersin di mi, içinde yaşadığın şu anki hayatı ve zamanı rüyalar gerçeğe yaklaştıkça, bir şeylere dokunabildiğini, sıcaklığını veya acısını uyurken de hissedince uykuyu daha çok istiyor insan, ulaşmak istediklerini gözülerin açıkken değil de kapalıyken görmek daha kolay tabii ki. bir gün gözlerimi açtığımda aslında herşey için çok geç olmuş olacak ama hayatımın harmonik hareketi bu, hep aynı.
neyse, live4it! 1.yıl şenlikleri' ni bozmayayım böyle kronik yazılarla. live4it! şenlik haftası da resmen başlasın artık :)

live4it! 1 yaşına giriyor.


ilk mesajımı 12 haziranda atmıştım. oky sağolsun beni bulaştırdı blog dünyasına. o yüzden vakit vakit aklıma gelince teşekkür ederim ona. bugüne kadar burdaki yazılara yorum yapmış olan herkese çok çok teşekkürler ;)
zaten hepsini belirledim. isimleri bende :P burdan onlara da teşekkür mesajlarımız olacak. aslında tam da final zamanıma denk geldiği için uzun zamandır istediğim acaba biraz template ile oynasak mı fikri ne yazık ki haziran sonuna ertelendi. halbuki yeni yıla yeni template ile girmeyi istiyordum :) takip etmeye çalışıp da yorum yazamadığım, linkinparkıma ekleyemediğim blogları da yine haziran sonuna bırakıyorum. ooh herşeyi haziran sonuna bırak bakalım, elbet o gün geldiğinde karşına mutlaka aksilikler çıkacaktır :P
herşeye rağmen, hayatıma değişik bir anlam kattı live4it! bir tesadüf ile başlamış olsa da hayatımda önemli bir yeri oldu. onu okuyan herkese teşekkürler ;)

güzel şehir şu istanbul

Güzel şehir şu istanbul, yaşaması zor, ama güzelliği herşeye değiyor. bir dargın bir barışık sevgililer gibi. bazen senden nefret ediyorum desem de sonra bırakıp da gidilmez burası diyorum.. gerçekten gidebilir miyim?
söylemesi bile kötü etti beni :) herkes doğduğu yere karşı ister istemez bir sempati duyar. "memleket hasreti" diyelim ona. ben de burda doğdum, bırakıp gitmek istemiyorum. en azından bu sevdiğimden uzak kalmayayım. ama sırf böyle dediğim için bile birgün uzak kalacakmışım gibi geliyor.

vizeler de bitti, proje de , hatta ödevler de :)

iki gündür beyin iflas etmediyse daha da bişey olmaz bana :P ne kadar uyuyabildim bilmiyorum ama yolda uyuduklarımı hesaba katarsak evde değil de yolda daha çok uyumuş oluyorum :P
okulda bahar şenlikleri, konserler, ben ödev peşindeyim :) zamanında yapsaydım bunları bu kadar derde girmezdim. o zaman konsere de giderdim. o zaman bu yazıyı da yazmazdım. şartlı cümleler, di li geçmiş zamanlar, keşkeler.
durup, nereye gittiğime bakmam gerek. hep koşturuyorum ama nereye? bunların hepsine birer cevap bulacağım. ama şimdi zamanı değil, finaller başlıyor :)

teslim ettim :P


elektrik makineleri II ödevi için hayatımda uğraşmadığım kadar uğraştım. inşallah onun sayesinde geçicem dersi :P ödevi de teslim ettim. pişman değilim :P