biraz yürüyelim mi eroy?

yarıştan dönüyorum. haliçten unkapanının ordaki tekel binasına kadar yollar çok kalabalık 1,5 milyon insan gelmiş ne kadarı doğru bilmiyorum ama yollarda otobüsler tıklım tıklım gidiyordu. kadir has üniversitesini de geçtikten sonra sağa sapıyorum. arkadaşlarla vedalaştıktan sonra tek başımayım artık. i walk alone şarkısını söylemek istiyorum ama sözlerini bilmiyorum ki ezbere. sağımda itfaiye araçları var bir bina yanıyor. eski ahşap binalardan. bikaç saniye durup baktım umarım içerde kimse yoktur dedim içimden kendi kendime. neden bilmiyorum başımı öne eğdi sonra üzüntü hissettim sebepsizce. yollar amma da kalabalık! diye içimden söylendim. şimdi trafik de hiç çekilmez ki! ama yola baktım bomboş, otobüsler de kısmen dolu bunun iki katı yoğun akşamlar da görmüştüm o zaman bile binmek için uğraş verip bir an önce eve gitmek için çabalardım. ama bu akşam öyle değil, yürümek istiyorum. kaldırıma bir sürü taş yığmışlar yine yol yapım çalışması var. off ya ne zaman bitecek buraların derdi diye söylendim içimden. taşların ve yaya geçidinin alçak duvarının üzerinden seri hareketlerle seke seke geçtim. son bir hop ve artık kaldırımdayım.
solumda seyyar bir pilavcı var. ben buralardan pilavı ilk kez zimbab ile yemiştim. o çok sever bu pilavcıları. bi an o geldi aklıma. garip ama karnımda bi açlık hissediyodum. düşündüm yesem mi diye. ya ne kadar pis olursa olsun farketmez artık dedim. ne olacaksa bana, olsun istemiyorum dedim. bi tabak verir misin? yok. tavuksuz olsun dedim. ayranı da alıp yola yığılmış taşların üstüne oturdum etrafımdaki hiçbişeyin benim için bi anlamı yoktu o an. taşın kirli olup olmaması veya etrafımdakilerin bana bakıp bakmaması,.. hatta üstüme turşu düşüren adama bakmadım bile özür dileyecek gibi oldu bir an belki ama ben ona bakmadım bile. hiç tepki vermedim. tıpkı üstüme dökülen pilava vermediğim gibi. tabak bittiğinde bir tane daha yesem iyi olur dedim. karnımın açlığından değildi isteğim o an kimsenin beni umursamadığını bilerek oturmak hoşuma gitmişti. ama bir saniye telefon çalıyor. bu sen olamazsın di mi? evet değilsin. babam arıyor anahtarın var mı oğlum? diyor. var babacım diyorum. sormuyorum başka bişey tamam deyip kapatıyorum sanırım beni tek düşünenler onlar şu an. biraz mutlu oldum sanki ama geçici bir mutluluk. eve gitmek istemiyorum şu an ne kadar uzatırsam o kadar iyi gibi geliyor. parasını da ödeyip kalktım ve yürümeye karar verip aksaraya doğru yürümeye koyuldum.
durak da amma kalabalık. etrafımda bir sürü insan var hiçbirinin yüzüne bakarken bana bakmaması iyi oldu kimseyle göz göze gelecek durumum yok zaten.
ama bi kaç saat önce vardı sanki. uçakları izlerken farkettim onu. bana bakıyodu. gözgöze geldik ya lütfen sen kaçır ilk önce gözlerini diye içimden konuşuyordum. yeşil gözleri ne kadar güzel. ah saçları da düz, uzun, tam da sevdiğim renk, ya bakma lütfen bana. ilk gözlerini kaçıran bendim. sonra da ben oldum hep. kaçamak bakışmak hoş di mi? bir an yanına gidip konuşsam mı diye düşündüm. ya bakma lütfen öyle. kimsenin umursamadığı biriyim ben sen neden umursayasın? o giderken son kez gözgöze gelmemek için gözlerimi kaçırdım. bir daha asla karşılaşmayacağımı bildiğim hiç tanışamayacağım bir sevgilimden ayrıldım. ya keşke yanına gitseydim. sen olsan başka birinin yanına giderdin di mi? ben gitmedim. şu an ne hissettiğimi çözemiyorum, bir isim veremiyorum.
yürümeye devam ederken dudaklarımın yandığını hissettim. ya midem de feci bulanmaya başladı. neden oldu şimdi bu? bi duvara yaslanıp kusmayı düşündüm. geçen insanlar bana acıyarak baksın, iğrensin, gülsün, veya hiç bakmasın hiçbiri umrumda değildi. ne olursa olsun ne kadar dibe vurabilirim ki şu an hissettiklerimden daha kötü hissedemem. ah dudaklarım hala yanıyor. acılı ketçap dökmüştüm o yüzden yanıyor. midem de bulanıyor. ama ellerimi cebime sokup rahatça yürümeyi seçtim içimde ne olursa olsun orda kalsınlar. ben şu an yürümek istiyorum.
gözümün önüne saçlarım düşüyor. kızıp hepsini tutup sağa çekiyorum kulağımın arkasına sıkıştırmak için. bir kısmı kalıyor bir kısmı yine önüme düşüyor kızıp şapkamı takıyorum. off diyip yola devam ediyorum.
çantamda biskremin yeni çıkardığı içi çikolatalı çubuklardan kalmış biraz onları yerken bi mutluluk hissettim. tatlı yemektendir herhalde dedim. kemere vardım.
ya ölücem sanki yeter dedim. bikaç fotoğraf çeksem belki mutlu olurum. önce yan, sonra dik, bir de şöyle alttan alayım bakalım nasıl olur? yok olmayacak çekemiyorum. istemiyorum. yola geliyorum. arabalar da amma hızlı. geliyo bi yavaş geçin. hmm diye düşünüp ellerim cebimde yola ilk adımımı atıyorum.
sağa veya sola bakmadan ne olacaksa olsun der gibi. ya şansım mı var nedir. hiçbirine denk gelmiyorum yakınımdan bile geçmiyor hani tanesi yanımdan geçerken yavaşlayıp önüne baksana lan! bile demiyor. ilerde kırmızı mı yandı ben tam yola indiğimde. karşıya geçtim bisikletçiler çarşısı tam altımda. parkın içinden geçerken sütunlara gözüm takıldı parkın içindeki. kimbilir ne zaman yapılmışlardı. nelere şahit olmuşlardı. parkın sonunda bizanstan kalma kalıntıların olduğu bi arsa. onu görünce küfrediyorum tüm ülke halkıma. biz bunlara layık değiliz diye. bizanslılar istanbulun bugünkü halini görselerdi kapıda 1 milyon türk bile yığılmış olsa asla yenilmezlerdi. binlerce yıllık tarihi bizim nasıl bok ettiğimizi görmek sinirlendirdi beni. neyse zaten kötü hissediyorum bir de bunun üstüne sinir eklemeyeyim.
gölgeme gözüm takılıyor. bakınca herşey düzgün gibi görünüyor. şapkamı yola inmeden önce çıkarmıştım. saçlarım da berbat görünüyodur diye düşünmüştüm ama gölgemde aşırı bir kötülük göze çarpmıyor. bu içimi rahatlatmasa da ilerdeki arabanın camında gördüğüm yansımam bana herşeyi normal olduğunu gösterdi zaten.
ara sokaklardan yürüyorum. bütün gün güneşin altında kaldığım için her yerim yanık olmuştu. giderek daha çok canım acıyor. ama hiçbiri senin kadar canımı acıtmıyor. ya beni bu kadar kötü hissettiren seni beni umursamaman.
evet kendi içimden konuşuyorum kendimle. neden böyle yapıyorsun diyorum. kendi soruma kendim bi cevap veremiyorum. neden seni umursamadığı halde hala tüm gücünü ona ulaşmak için harcıyosun diyorum. ve cevap veremiyorum. kendi kendime bunu yaptığım için suçlu hissediyorum. bir daha gözlerimi kaçırmaycağım söz veriyorum diyorum kendi içimden. öyle olsa iyi olur. daha ne kadar bu iç savaşa dayanabilirim bilmiyorum ki.
eve vardığımda evde kimse yok. duşa giriyorum, yanıyor her yerim çünkü bi daha böyle işlere gitmeyecem bu son olsun dedim. tam çıkmadan sıcak suyu kapattım. su o kadar soğuk geldi ki nefesim kesildi bir anda. ama ona rağmen devam ettim. onu düşünmemeliyim. ne kadar daha böyle içten içe yazacaksın?
bilgisayarın başına geçiyorum, maillerime bakıyorum, statcounter' a da göz atayım bi, hmm bi yorum var bugün. okuyorum ve tebessüm ediyorum :) ben de bilmiyorum o güne kadar ne olur, o gün ne olur :)
star wars episode II attack of the clones' u açıyorum. sonundaki jedi dövüş sahnelerini izlemek istedim. yanıma kola ve kek de aldım. bitene kadar biraz mutlu hissedeyim.
bu yazıyı yazmaya başlayana kadar sürecek olan geçici bir mutluluk hissetmek için. bir süreliğine kendimi kandırdım ben bile bile.

biraz gülsem iyi olur sanırım

ahaha çok enteresan bi hizmet. teşekkürler. ah evet sütlü olsun. saolun. iyi günler. neresi burası? lan devlet dairesinde böyle ikram mı olur? neyse ben hikayememe mi döneyim. hiç bitiremediğim hikayeme..


istanbul il sağlık müdürlüğündeyiz. elimde kahvem teknik resim malzemelerimin olduğu çantayı da kendime bir masa yaptım. defterlerimizi üstüne koydum. ah biraz da müzik olsaydı :) olur neden olmasın mutlu değil miyim şu an hani ben aydınlanmıştım. mutlu olmalıydım. bakayım telefonda 3 tane şarkı var şu an hmm ikisi neşeli denebilir biri de ihtimaller denizi. yok ben onu dinlemeyeyim şimdi yanımda sen varsın. en iyisi ben sileyim onu. hah bu şarkı güzel. yalan dostum aşk diye bişeyy yokk.... ( sanki kimi kandırıyosam. kendi kendimi avutmak için biraz eşlik ediyorum işte ne yapayım. )
sen arada geçiyosun önümden sen bana baktığın zamanlar bende geçici bi süre hayat duruyor :) şu ana kadar nasıl oldu da herşey bu kadar neşeli geçiyor bilmiyorum ama sonu kötü olacaktır mutlaka biliyorum ben. hadi adliyeye şimdi de :) gidelim tabii ki senle vakit geçirmek için tüm gücümü harcıyorum zaten.
tüm devlet daireleri özelleştirilsin!.. ahahaha çok güldüm sana :) ne koysaydık adını o zaman mesela microsoft' a filan satalım. t.c. microsoft adalet sarayı :P aptalca espri ama komik tarafı zaten aptalca olması değil mi :) hadi sıra valilikte. gidelim o zaman.
ama yolda sen ayakkabımı değiştircem diyosun. höy? nasıl olacak sokağın ortasında olmaz gel telefon klübelerinin oraya gidelim. fotoğrafını çekiyorum. sakın bunu Live 4 it! e koyma diyosun gülerek. bugünü anlatmak hoşuma gider yazıcam merak etme diyorum.


valilikteyiz. sen sırada beklerken bir an gözgöze geldik. ben daha hiç bana o şekilde baktığını görmemiştim. ama bişey farketmez sonu zaten kötü bitecek bunlar geçici eroy. kendini avutma artık. hadi kaymakamlığa gidelim.
en kısa burda vakit harcadık. hadi gidelim şimdi. ya gün bitiyo lanet olsun.
tramvay durağında bekleyelim. neyse ilkini kaçırmamız çok iyi oldu şimdi biraz daha görebilirim seni. Live 4 it! e koymadım zaten yüzünün olduğu fotoğrafı dedim. neden? koysan ne olacak ki? koyabilirsin. bunu bana şaka ile mi söyledin yoksa gerçekten mi söyledin anlayamadım. hah.. işte tramvay geliyo bugün de bitiyo. seninle benim yolum tam tersi yönde biliyosun. ben gelmiyorum diyorum. neden? diyosun. biliyosun tersi yöne gideceğimi ama sen çağırdığında asla seni kıramayacağımı. hadi binelim. lan amma da kalabalık. neyse sirkecide çok inen oldu da rahatladık biraz. madem inecektin niye bindin? dedi çok yaşlı bi amca onun üzerine konuştuk. amaç vardı di mi ortada. bindiysen inmek zorundasın. ama ben senin için daha çook beklerim son durakta. hiç inmem dedim. gider gelirim ama sen inelim hadi diyene kadar beklerim. bilmiyorum diyosun. ama ya başka biri bana hadi inelim derse diyorum. o zaman bilemem diyorum. biraz sessizlik..
ya ben senin karşında aptallaşıyorum. dedim. gülerek evet dedin. öyle ne yazık ki. seni görünce neden bilmiyorum elim ayağıma dolaşıyo bazen. son duraktayız. neyse ben de indim. seninle biraz daha yürümek istiyorum.
durakta bekliyoruz. seyahat etmeyi seviyosun di mi. ben de seviyorum. beraber bi çok yeri gezebiliriz. fotoğraf çekeriz. ama asla olmayacak rüyalar bunlar. herhangi biyerde herhangi birine aşık olabilirim diyosun. bunu derken karşında ben varım görüyosun di mi. tüm gün seni düşünen biri var karşında. herkes olabilir ama senle asla mı demek bu? sana sormak istemiyorum bunu çünkü gün güzel bitsin.
öyle de bitiyor zaten sen giderken otobüsten gülerek el sallıyosun bana. ne yapsam veya düşünsem o an bilmiyorum. neyse karşıya geçeyim de tramvaya bineyim. cam kenarına oturup arkandan seni düşünmek istiyorum.. offf... ne yapıcam ben yeter artık.. dedim birden kendim de şaşırdım dediğime. hızlıca karşıya geçtim, alnımdaki tüm saçları tutup yana çektim, çok sıkıldım bu saç işinden ne yapsam kararsızım, neyse şu onu düşünmek istiyorum galiba. her zamanki gibi başım önde tramvaya yürüdüm. ne düşündüğümü bile bilmeyerek. ve bugün de bitti. hep bitiyo zaten.

the return of eroy

cidden hayata bakışımı tekrar değiştirdiğimi anlattığım yazı böyle mi olmalıydı bilmiyorum ama nasıl hissettiğim önemli olan di mi?
hmm nasıl oldu bilmiyorum. ama nedense bir anda farklı hissetmeye başladım artık. kendime gelebilirim. evet neden olmasın.
denize ilk kez girmek gibi başta asla giremeyeceğini zannediyosun ama sonra derin bir nefes ve bir anda önce tüm vücudu saran irkilmene yol açan bir soğukluk, sonra giderek ısınıyor gibi heryer etrafındaki daha önce sana soğuk olan herşeye bir anda alışmaya başlıyosun hepsi sıcak gelmeye başlıyo. giderek daha sıcak ve en sonunda etrafındaki çevreyle bir bütün oluyorsun. sanırım biraz denize girme vakti. kumsalda güneşin altında oturmak yandım iyice biraz serinlemek iyi gelecek.
bir anda kafamın içindeki düşüncelerin giderek azalması sanki aydınlanma bu diyesim geliyo. herşeyden bir anda kurtuldum diyemem ama en azından artık kurtulabileceğimi gördüm. tıpkı zamanında sömürge altındaki devletlerin atatürk' ün yaptığı devrimi örnek alıp kendi bağımsızlıklarını ilan etmeyi düşündükleri gibi. ya ben herşeyi neden illa ki çook uzaktaki bir konudan örnek vererek açıklıyorum?
şimdi önce etrafıma bakmalıydım di mi? hemen hızlıca bakıp işe koyulmam gerek çünkü yarından itibaren artık hergün çok uzun bir gün..
sanırım iyi kötü bir şekilde anlatmaya çalıştım derdimi ama ne kadarını anlatabildim bilmiyorum. uykum bile geldi güzel bir uyku çekersem sanırım bu beni iyice dinlendirir. evet biraz uyumalıyım sonra sabah kahvaltı yapmalıyım her zamanki gibi okulda poğça çaydan tat almalıyım. bir şekilde zorlama da olsa yapmalıyım. tamam tamam yatıyorum artık. yarın uzun bir gün.
evet uzun bir gün.

başka şeyler hakkında da yazmak :)


cumartesi günü formula g' ye gittim. seneye biz de burada olacaz ama hidromobil olarak farklı bir yarış için burada olacağız. ama yıldız' ın bu mağlubiyeti canımı sıkmadı değil. ben de bir yıldızlı olarak sosyal sorumluluk bilinciyle kendi okuluma yardımcı olmaya karar verdim. belki de iki yarış için birden olurum :) gözüm doysun di mi :P ama belki de birşeyler üretmem gerek sadece birini düşünmeye odaklanmışım. başka şeyleri de düşünmem gerek. şimdi geç oldu ama yarın yazarım formula g anılarımı :)


bugün sabah kalkıp tenis oynamaya gittim :) ilk defa oynamanın verdiği heycan ve acemilik de üst düzeydeydi :) raketler çok pahalı olmasa alıcam kendime bi raket aslında. kredi kartına 12 taksit yapan biyer olsa hemen alıcam :) öğrenci insan taksitsiz bişey alamaz :) alırsa öğrenci değildir :P ama ben sevdim bu tenis işini haftaya yine oynamaya karar verdik.
herşeyin güzel gittiği bugünde birşeyleri ters gitmemesi olmazdı di mi :) oyun oynarken tam da bileğimi kimliği henüz belirlenemeyen bişey ısırdı. lan davutpaşada da zaten ne beklenirdi yabanıl hayatın ortasınsaydık. ama o böcük müdür arımıdır nedir ısırdığında elim gitti zannettim böyle bir acı olur mu ya bileğim biraz şişti şimdi inmiş ama bunu yazarken farkettim ki ufak bir su toplama izi var ( kolumu ışığa tutup baktım evet su toplamış ) neyse dokundum şimdi korka korka çünkü dokunduğumda acı veriyorsa ahan da al başına belayı kesin bişey olmuştur sonra git doktor doktor dolaş ama dokundum acımıyo bugünlere şükür olsun :)
şekilde görüldüğü üzere dark side' a kaçan kırmızı kıyafetlerimle tenise yeni bir soluk getirdim moda konusunda :P
merak ettim de neden tenisçiler hep beyazlar içindeler? ben tenisçi olsam gri ve siyaha yakın veya lacivert giyinirdim hep :) merak etmeyin ben satanist değilim :) ama koyu renklere, siyaha griye bu renklerin diğer renklerle oluşturduğu karışımlara, veya yanyana gelmelerine ilgim var :) hmm.. sanırım şu ortaya çıkıyor ki kelimelerle ifade edemediğim bir renk zevkim var :) aslında renk zevkim oky ile aynı diyebilirim. neyse konu dağıldı burda bi son veriyorum renk olayına.
al işte konuyu da unuttum. yazının ruhu gitti. kim dedi renk diye ya? dersin ortasında hocam sınav ne zaman olacaz diye sormak gibi bişey oldu. ne ders kaldı ne konu :P neyse artık haftaya tekrar yazıcam zaten tenis ile ilgili. o zamana kadar esen kalın sevgili tenisseverler :)

birkaç fotoğrafa bakmak, yazmak, bir türlü yeni bir hikayeye başlayamamak..

o kediler birinin kucağına bu kadar mı yakışırdı :)


cocacola light beyne çok zararlıydı di mi haklısın. hafızaya çok zarar ama seni unutmamı sağlayamıyor işte. bu anı çekmek ne kadar da mutlu etmişti beni ama sen bilmiyodun işte.
duman dinlemek istiyorum demiştin. ben de dinliyorum işte sabahtan akşama dinler oldum zaten. köprüaltı' nı çok sevdim, en sevdiğim o mu değil mi bilmiyorum. ama tüm sözlerini sana bağıra bağıra söyleyecek kadar gitar çalmayı bilseydim inan bana yapardım. ama şimdilik sadece winamp' a eşlik ediyorum. ama yeterince iyi çalarsam sen birgün beni izlemeye gelir misin?
yeni hikayeme eski bir yerden mi başladım ben? devamı mı olacak bu? eski kitapda yer olmadığı için mi yeni birine başladım, yoksa burası sadece bir önsöz mü? bilmiyorum. açıklayamıyorum çoğu zaman davranışlarımı. anlamsızca gözlerimin dolmasını bile açıklayamıyorum bazen. ya da bunu yazarken neden boğazımın düğümlendiğini ve zor nefes aldığımı. kendime zararım var sadece galiba. biri kafama vurup da benim hafızam sıfırlanmadıkça Live 4 it! biraz zor düzelir gibi geliyor. ama elime bir gitar alıp sahneye çıkmak da istiyorum. sana şarkılar söylemek istiyorum. ama belki de sahneye çıkıp takım elbiseli insanlara hidrojenli araba teknolojileri hakkında konuşmak tek seçeneğim olacak gibi. ama ne olursa olsun birgün beni izlemeye gelirsin di mi? sen gelene kadar en önde hep bir yer boş olacak. bir başkası oturmak istemeden sen gel lütfen. yoksa biri gelip oturmak isteyecek belki de ben de o zaman hayır diyememiycem. ya da ben birine lütfen buraya otur diyecem. belki de oturmak istemeycek belki de sahneye beraber çıkmak isteyecek. bilmiyorum, ne olacaksa biraz çabuk olsun lütfen.
kendimi bırakmak istiyorum bazen nehirin akışına bırakır gibi ama sonra olmuyor ki hep suyun dibine tutunuyorum gitmek istemiyorum. senden uzaklaşmak mı? asla! ama nehir giderek sert akıyor, suda bir sürü pislik var yüzüme çarpıyorlar. hepsine dayanabilirim hala ama su giderek derinleşecek bi süre sonra tutunabileceğim bir dip kalmayacak ve ben o zaman istesem de istemesem de suyla beraber gidecem.senin yanına çıkabilir miyim? teknende bana da yer var mı? yolumuz aynı yöne doğru olabilir mi diye düşünüyorum o zaman için. ben kendi teknemi sana biraz olsun yaklaşabilmek için kayalıklara sürdüm ve geçerken kendi açtığım deliklerle batırdım. senin yanında kendime bir yer bulabilir miyim acaba? aynı yöne gidelim lütfen beraber gidelim demek istiyorum sana sonra da gerçek yüzüme çarpıyor soğuk rüzgar gibi keskin,
yolumuz ayrı biliyorum..

yeni eroy mu? evet ;)

18 temmuz 2006 salı eroy günlüklerinde mutlaka önemli gün ve haftalar köşesinde yer alacak. çünkü bugünü senle geçirdim ilk defa. nerdeyse tüm gün seninleydim. biraz da benim yalvar yakar davranışlarımla oldu ama olsun :)
fal bile baktırdık. falcı kız açtı fincanı ve.. bana ilk sözleri:
hmm sen de karamsarlık görüyorum. yalnızlık çekiyorsun uzun zamandır. birini o kadar çok düşünüyosun ki. mesela 20 saat ayaktasın günde kalan 4 saatte de uyuyosun. hayatta şu an bir amaç arıyosun.
aha da bu kesin benim blogu okumuş ordan söylüyo dedim :P
sonraki söyledikleri de doğruydu gelecekle ilgili birkaç tahminde de bulundu. güzeldi.
ama en çok da senin hakkında söyledikleri doğruydu ya nasıl da kız bizi sevgili sanmış :) falı ona göre açınca hep benden bahsetmiş sana sen de şaşırdın di mi. sana önce bakmıştı nerden bilecekti benim hakkımdakileri. neyse artık hiçbirşeyin önemi yok artık.


sonra falı bırakıp senin hakkında konuştuk. bana aslında ne kadar kararsız olduğunu ve hayatında neşeye ihtiyaç olduğunu söyledi. bunu da ona sen verebilirsin dedi. ama çok uğraşman gerek. uğraşmak mı? sorun değil tabii ki dedim. ama ilerisi belirsiz dedi. ben de zaten güzel bişey söyliyceğini zannetmiyordum, umudum yoktu.
bu yazıyı yazdığım günü de senle geçirmek iki gün ardarda, bende nirvana etkisi yaptı :) neyse bugün de güzeldi. bazen öyle konuşuyorsun ki, bir sonraki sözünde sarılacaksın gibi geliyor. ama şimdi kafan dolu di mi okul işleriyle dolu kafan, erasmus ne bela bi olaymış sen git gel belki döndüğünde farklı olur herşey. gerçi artık bir anlamı yok.
nasıl olur da 10 dakikada bir insan bu kadar değişir. bir an dondurma yiyelim mi diyosun 10 dakika sonra bir daha görüşmeyelim okul işlerim varken.. ama ben ne kadarına dayanabilirim ki? yine de tüm akşam oturup senin işlerin için uğraştım. gerçi yine bir anlamı yok.
ben bugünün geleceğini biliyordum. başladığı günden itibaren hem de. ben elimden gelenin fazlasını yapmak için uğraştım. sadece arkadaş kalacağız dediğim halde sen de mi inanmadın buna. ama ben yapıyorum bazen o kadar kararsız ve karamsar görünüyosun ki bunu değiştirmem gerek diyorum işte bu yüzden herşey rayından çıkıyor.
ama, ama, ama bu akşam değişti herşey. sanırım buraya koyduğum ilk ve son fotoğrafımız ama ben senin yüzünü göstermeyen bir foto çektim ki buraya koyayım.


iki günde ne değişik yerlere gittik. yemek yedik beraber, oyun oynadık, karakola, hastaneye, sağlık ocağına, adliyeye gittik. sanırım bu bana yetti diyeyim. benim bu ufak eğlenceye ya da avunma mı desem, ya adı ne olursa olsun işte buna ihtiyacım vardı. yetmese de artık sınırı ne kadar zorlayabilirim ben de bilmiyorum.
ama tüm bunlar senin işlerini halledebilmek içindi bundan sonraki buluşmalarımız hep iki iyi arkadaş gibi olacak. ben bunu yapabilirim, işte seni o kadar çok seviyorum.
bundan aylar sonra belki tekrar açılabilecek ümidiyle şimdilik bu hikayeyi eroy günlüklerinde geriye boş birkaç sayfası kalmış şekilde bitiriyorum. son yazıp birkaç kez sildim, üstünü karaladım ama bu sefer son yazmayacağım. onu yerine birkaç boş sayfa bırakıcam, belki sayfalar sararıp da yazılar yavaş yavaş dağılmaya başlamadan birkaç kelime daha yazabilirim ilerde ya da gerçekten büyük harflerle son diyebilirim.
o zamana kadar eroy hep mutlu yaşadı diye bitecek yeni bir hikayeye başlıyorum. içinde belki de bir prenses bile olur ( gerçi bunları yazdıktan sonra hangi kız bana bakacaksa artık :) ) ve gerçekten eroy' un mutlu sonla biten bir hikayesini yazarım buraya. şimdi bir başlangıç yapıyorum. hmm.. nerden başlasam?

bugün güzel bir gün

bugün güzel bir gündü.
herşey daha iyiye gidecek. nerden mi biliyorum?
bilmiyorum ki.
sadece inanıyorum. hissediyorum sana bakınca..
hayatım yeniden neşeli olacak.
evet, olmalı..

seni düşünüyodum bir anda aklıma tüm insanlık geldi

evet sadece seni düşünüyorum ya olmuyo atamıyorum seni kafamdan. ne yapsam da sana kendimi kabul ettirsem diye düşünmekten alamıyorum. birgün tekrar karşılaştığımızda çok geç olmasın lütfen seni seviyorum diyebileyim yüzüne karşı..
bu kadar çaresizce kalıp düşünmeye başlayınca alakasız konular aklıma geliyor bazen. hayır seni yine düşünüyorum zaten ama yine de aklımın bir başka ucunda kimseye çaktırmadan sırtımı herkese dönüp düşünüyorum. neyiz biz? amacımız ne? herşey bir sınav mı? sınavsa ben nasıl seçildim bu sınava? lan bunlar zaten bilindik sorular sen sadede gel diyenlere biraz sabırlı olun diyorum. yatıp tavanı seyrederken ve msn e senin gelmeni beklerken sakin müzikler dinliyorum tüm gün. o kadar sakin oluyorum ki erecem zannediyorum bir an. herşey kızılderilileri düşünmemle başladı. sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim kendimce kaybettiğim yaşama amacımı tekrar kazanmam için bundan önce insanların yaşama amaçlarına bakmak gerek diye düşündüm. sanırım başlarda doğru dürüst yazamayacam ama yazdıkça daha güzel olmasını umuyorum. nerden başlamalıyım? hmmm... evet tamam. bugünden başlamalıyım.
bungün günlerden ne? 17 temmuz 2006. Hz. İsa' nın doğumunu 0 kabul ettiğimize göre sadece şu an bile 2000 yıldan uzun bir tarih var elimizde. miladın da öncesine bakalım. ne zaman başladığını bilemedeğimiz sadece tahminde bulunduğumuz bir zamandan beri insanoğlu olarak bu dünyayı evimiz kabul ettik. kabul etmek zorunda kaldık. yeni bir ev arayışına girdiysek de bir türlü içinde bulunduğumuz ve her tahtasını bir böcek gibi kemirdiğimiz bu ahşap, eski, etrafı eskiden içinde sonsuz sayıda ve çeşitte hayvan olan yeşil bahçelerle ve içinde yine sonsuz sayıda ve çeşitte balık olan mavi havuzlarla çevrili evden başka bir yerde ev bulamadık. evden kaçmak isteyen, kendini suçlu hisseden bir çocuk gibi burayı terketmek için elimizden geleni yapıyoruz. bilmiyoruz ki koca bir bozkırın ortasında bir tek bu ev var ve dışarda sürekli gece hakim. öğrenicez birgün elbet. o zaman insan kendisinin ve başkalarının hayatının değerini anlayacaktır.
ne kadar zamandan beri insanlar olarak biz varız? 10 bin mi? 20 bin mi? 500 bin mi? ne kadar tam olarak? bana bir tarih söyleyin de merakımı yeneyim ben de. sonuçta bir şekilde varız biz bu dünyada nasıl ve ne zaman geldiğimizi hep tartışacağız bu yüzden birbirimizi bile öldüreceğiz hatta.
öldürmek mi? nasıl oluyo bu dediğin? yaşayan birşeyi öldürmek ve onun bir daha asla geri gelmeyeceğini de biliyorsun. uzaktan bir bakınca doğa ana karşısında pek de bir güçsüz pek de bir cılız görünmüyor mu insan? en basitinden üstümüzde bir kürkümüz yok! her tarafımız açıkta. her hayvanın var ama bizim yok. onun yerine biz onları öldürebilmeyi biliyoruz sırtlarındaki kürkleri alıp ısınalım diye. tek tek bakınca bi işe yarayacak pençemiz veya dişlerimiz yok. bireysel olarak sıfıra yakın bir varlık gibi ilk zamanlarda insan ama doğada hiçbir canlıda olmayacak kadar akıl da bizde var. kalem kılıçtan keskindir sözünü düşünce pençeden güçlüdür diye değiştirebiliriz o zaman. ve en başından beri doğru olan en vahşi hayvan insandır da bunu kanıtlayıcı sözlerin arasında kendine yer buluyor. insan da bir hayvan mıdır? zor bi soru.
düşünsenize ilk zamanlardaki insanları nasıl da bize göre ilkeldiler. ne yiyip ne içtikleri belli değil diye düşünüyoruz biz. erkeklerin hiçbiri beckham gibi değildi di mi. ya da kadınlar da angelina jolie gibi değildi ve olamazdı o zamanlar. nasıl insanlardı acaba? manken gibi olanlara şimdiki gibi bakmıyorlardı herhalde cılız ve işe yaramaz gibi mi görüyorlardı? yoksa yine kavga ediyorlar mıydı güzellik için? yoksa hangisi daha güçlü kadını alacak diye mi kavga ediyorlardı. ya da manken gibi kadın kavramı ne zaman doğdu? vücudun pürüzsüz hatları ne zaman önem kazandı? zaman ilerleyip teknoloji geliştikçe insanın zevkleri daha önem kazanıyo tabii ki nasıl olsa hayatta kalmak için avlanmasına gerek yok ya da gece mağarada uyumayacak. çalışmak zorunda ama eskisi gibi değil tabii ki.
ölen birinin ardından ne yaptıklarını merak ediyorum ben esas. geri gelmeyeceğini anlamaları kaç yıllarını aldı? ya da en baştan beri biliyorlar mıydı? mağara duvarlarına çizdikleri resimlerin anlamı neydi onlar için? sanat diye bir düşünce mi doğmuştu onlarda da? yoksa gelecek nesiller nasıl yapıldığını öğrensinler de zorda kalmasınlar diye tamamen doğacak torunlarını düşündükleri için ortaya çıkan koruma ve şefkat duygusu muydu onlara bunu yaptıran?
hep bi daha fazlasını isteme duygusu hakimdi zaten bize ezelden beri o yüzden yerimizde rahat edemedik. ormanlarda ve mağaralarda yaşamak sarmadı bizi bişeyler yapmalıydık ki daha rahat yiyelim, daha rahat uyuyalım. yavaş yavaş keşfe başladık. sonucu belki de kendi sonumuz olacaktı ama birşeyler icat etmeye başlamalıydık artık..
devam edecek..
bir şekilde etmesi için çabalıycam :) taa ki tekrar sevgi seli, konfeti yağmuru, serin kum kızgın dalga ilişkisi ( pardon tam tersi olacaktı :) ) gibi mutlu neşeli oluncaya kadar..

ne yapıyorum?

ne doğru dürüst yemek yiyorum ne de uyuyorum. hergün 6 da kalkıp akşam 9 da eve geliyorum. 9 kilo vermişim bu ay pilim bitecek yakında ama bunların aksine hiç bu kadar dinç olduğumu hatırlamıyorum.
tüm bunların yanında o kadar büyük bir boşluk hissediyorum ki şu an. sebebini de biliyorum. tüm amacım senle konuşmaktı evet veya hayır bile anlamını yitirmişti bi yerden sonra. şimdi ise herşey bitti. artık arkadaşız ama benim bir amacım kalmadı ki şimdi. bu kadar mı çok düşünüyordum seni? her zamanımı işgal ediyor muydu bu kadar? şu an bile düşünüyorsam birşeyleri yanlış mı yaptım ya da birşeyleri eksik mi söyledim?
eroy:niye öyle bakıyorsun?
-bi insan kendi kendini nasıl mahveder ona bakıyorum
bu söz içimi acıttı. bir arkadaşım söyledi bunu. haklıydı galiba. ne yapıyorum ben? hala mı dibe vurmaya çalışyorum ne dipsiz bi yermiş burası!
live4it! in okuyucu sayısı da giderek düşüyor artık diğerleri de aslında benden bişey olmayacağını anladılar sanırım. ben de bişey yapamıyorum zaten. benim dışımda herkes haklı. ben bu kadar çok mu yanlış yapıyorum?
sen son yazımı okumuşsun. kendini kötü biri gibi hissetme lütfen sen ne yaptın ki? ama sağ alt köşede arşivlere bak bi ara sana söylemediğim, senden sakladıklarımı da oku. oku ki benim içim rahat etsin. hatta yorum yaz. ne garip bişey olur insanın kendi hakkında yazılanlara yorum yazması. zaten saçma da olur ne yazıcan yorum olarak. ama yorum yazılmasını çok seviyorum ben. sen neden yazmayasın.
bugün berbat hissediyordum kendimi. hatta sana mail atacaktım ne yazdığımı tam olarak ben de anlamamıştım aslında ama huyum bu bir kez yazınca tekrar okumuyorum. o yüzden ki sözlerimi geri alamam şarkısını çok sevmeye başladım. ama bir an arkadaşlarla şakalaşırken çok içten güldüğümü farkettim amma da özlemişim.tekrar güleceğim şeyler yazacağım artık. yazmalıyım çünkü farkettim ki bu şekilde gidersem çok kötü olacak benim için kendimden korkmaya başladım.
bir yerlerden başlamalıyım artık ama nerden başlasam ki? en son yol ayrımındaydım di mi ben..

o sendin

o sendin.
şaşırdığını görünce ne diyebilirdim ki sana? şaşırmıştın, ama benim hatam herşey. ben karşında durup da söyleyemedim ki. ama şimdi biliyosun işte. yeşilliğin ortasında oturuyoruz. senle burda konuşmayı o kadar uzun zaman beklemiştim ki. işte karşımdaydın tam da karşımda değildin yanyana oturuyoduk gözlerinin içine bakabiliyodum artık ama çok da değil sadece sen bana bakmadığın zamanlar.
oraya gelmeden önce sen hocayla konuşurken sadece sana bakıyodum ki bir daha bu şekilde rahatça seni nasıl izleyecektim? ama hoca benle konuşmaya başladı. hocam bırakın benle konuşmayı onun işini halledin önce bırakın gitsin, istediğini her zaman yapabilsin. senin yardımına ihtiyacım var biraz konuşalım mı? evet dediğin zaman bu kadar uzun zaman beklemem zona erecekti biliyorum. son bir kez daha senle konuşma çabamdı bu. kötü bitecek ama bitsin artık. kahraman ölsün de film kötü sonla bitsin bu sefer. ne olacak ki? mutlu sonla biten onca film varken kötü sonla biten bir avuç filmin ne anlamı var.
o sendin! evet sendin! ben bunca zaman senden bunu sakladım. salyangozların geçip de iz bıraktığı taşa oturduk işte ben orda dün yatıp gökyüzünü izledim. biraz ilerde sen sevgilinle otururken. ama siz orayı bilmiyorsunuz benim herkesten saklandığım yer. sana niye kızayım ki? nerden bilebilirsin senden o kadar özenle sakladığım herşeyi. dedin ya zekisin evet tüm zekamı buna kullandım aptalca, duygularımı saklamak için.
lütfen en azından hayır de bana içim rahat etsin veya siktir git! de. ama "evet diyemem de.." diyosun hayır de diyorum arkadaşlığımızın bozulmasını ben de istemiyorum diyosun. "sen bana bağırıp çağırsan da kızmam ki sana diyorum" haklısın çünkü.
bunca zaman burda sayfalarca yazı yazdım. aylardır senin için yazıyorum ben buraya birgün göresin diye. ama sen onu başkası zannetmişsin. hayır işte o sensin, sensin ya başkası değil!
seni seviyorum diyemedim, o sendin dedim. ne kadar aptalca di mi. aslında diyecektim ki, seni seviyorum ama sen hayır diyemem dedin. o zaman seni daha çok sevdim. boşuna sevmemişim ki seni! ne kadar iyi bir insansın diye sarılasım geldi.
biz konuşurken arada insanlar gelip geçiyor çok sık değil ama geçiyor işte. yok biz sevgili değiliz bakmayın öyle göz ucuyla. her zaman gördüğünde selamlaştığım hocam bile bizi birlikte görünce bakamadı bize.
birkaç espri yapıyorum arada biraz sana olan hislerimi anlatıyorum. sen konuşmuyorsun fazla, sessizliği de ben kaldıramıyorum o an. biraz ssana baktım. gözlerine baktım yan dönmüş yüzünün hepsini göremesem de, ben bunları hissedip o an yazıyo gibiydim. sanki blogda oturmuşuz da yazı yazıyorum sana bakarak, bir ressamın modeline bakarak resim yapması gibi. sen diye başlayan onlarca cümle geçiyor aklımdan. hepsini söyleyemiyorum. "4-5 aydır sadece seni düşünüyorum" acaba bunu tam olarak anladın mı? ben cümlelerimi tam kurabildim mi? senin için stajımı iptal ettim okulum bu yüzden uzayacak, hepsinin sebebi aynı dersi alıp vakit geçirebilelim diye. gerçek olduğuna inanamadın di mi? ama ben daha da fazlasını feda edebilirim.
dün seni okulda gördükten sonra sana kızmıştım. hani gelmeyecektin? ama karşıma çıktın işte yanımdan geçtin beni görmeden ben de gelmeyecektim arkandan ama dayanamadım işte. sinirimden ağladım ilk defa, hem de kusarken! hem ağlayıp hem kusmak ne garip bişeymiş. ama sana kızgındım taa ki o sendin dediğimde yüzünde o şaşkın ifadeyi görünceye kadar. bunu sana söyleyip seni sıkmak istemedim. boşver önemi yok. bugün sana tekrar aşık oldum.
artık kalkalım di mi. bitsin artık bu anlar ben bunları sana söylebildim sonunda. üzgünüm seni üzdüysem. yarın yine görüşeceğiz zaten sabah ders var. yine yanına oturacağım ama artık farklı biri olarak, konuşurken hiçbirşey saklamama gerek yok. bir anda aydınlandım demiyorum ama farklı hissediyorum şu an. keşke bunu yazarken çocuk gibi ağlamasaydım, klavyenin arasına girmeseydi gözyaşlarım. hep orda kalırlar gibi geliyor. sen bunu okursun diye yazmıyorum. ya ciddi ciddi oturup ağladım lan! salak mısın çocuk gibisin resmen diyebilirler ama ben bunu yazarken bile hala ağlıyorum. o yüzden yavaş yazıyorum arada elim ıslanıyor gözümü silerken, burnum bile akmış gidip sileyim. aynada kendime baktım kendimden utanmak için bir daha asla böyle olmamak için.
ben bu tarafa gitmeliyim. bu tarafa. senin gittiğin yönün tersi olması ve merdiven olmasını ben düşündüm yürürken bir an. aklımda öyle kalsın güzel olsun son sahnemiz. el sıkışırken bunun ilk ve son el tutuşmamız olması da senin için olmasa da benim için önemliydi.
ben giderken hiç arkama bakmadım. son kez kapıdan girerken dönüp baktım. sen arkadaşınla karşılaşmışsın konuşuyodun. evet.. gerçekten de bu sefer bitmişti.

yol ayrımı

birini seçmem gerek artık. ama gideceğim yönü seçmek için biraz düşünmem gerek. biraz uzun sürebilir..

yarını beklemek, beklerken biraz konuşmak.

bugün senin günaydınla başlayan mesajınla uyandım. uyandığında melek görmek gibi birşey :) yarından sonra yazı yazamadım bi türlü. neden yazamadım ki? belki de hiç bu kadar boşlukta hissetmemiştim. buraya ne yazabilirim ki? gelemediğini olabilir mesela, ya da ondan sonraki günler de aynı şeyi tekrarladığını ama daha istanbul' a gelememişti ki o yüzden gelemedi. ama yarın gelicek di mi? evet gelicek. bu sefer söyledi yarın görüşürüz dedi. zaten söylemek istediklerimin hepsini söylemedim mi? evet söyledim. ama tek eksik vardı. o dediğim, sensin onu söyleyemedim. tam da söyleyecekken mi içeri girerler? ya da eray şuna bi baksana diye başıma dikilirler? bi gidin de diyemiyorum ki. uysal insanım işte :P
herşeyi anlattım sana daha ne anlatabilirdim ki? 4 aydır hissettiklerimi söyleyince 4 ay uzun bir süre dedin. ama bilseydin senin için olduğunu ne derdin? sadece o sensin demek kaldı. hepsini biliyorsun artık. burda yazanları görseydin kızar mıydın? iyi ki görmemişsin zaten. okusaydın böylesine umutsuzca yazabilen birini ne zannederdin?
"keşke daha fazla konuşsaymışız" dedin. "sadece merhaba merhabamız var ders dışında" dedin. acaba "ben mi soğuk davrandım?" sen bunu dediğinde benim neler hissettiğimi sana nasıl anlatabilirim ki? sende bir hata olabilir mi? asla! herşeyi ben üstlenebilirim. ben, ben, ben herşeyi kabullenebilirim sorun değil. neyse daha çok konuşuruz artık demen niye beni sevinç yerine üzüntüye sürekledi ki? biliyorum sebebini çünkü son sözümü söyleyemedim daha. sen kalktın.
bunları yüzüne söyleyebilirdim? yazmak daha kolay tabii ki. resmini de koymamışsın sana bakardım yazarken yine elim ayağıma dolaşırdı belki. ama yok kafamı eğip sadece harflere bakarak yazmak, giderek daha da hızlı yazmak kolay. hissettiklerini tam olarak anlatmak için harfleri bir araya getirmek, onlardan kelimeleri oluşturmak, bunları anlamlı bir diziye sokmak, bu diziye duyguyu yükleyebildin mi diye düşünmek, acaba yanlış anlaşılır mıyım süzgecinden geçirmek bunları yapmak bir salise alıyor ama söylebilmem için aylar gerekiyor. sonra günü geldiğinde hepsini söylemek bir dakikamı bile almıyor ama yaptığı etki ömür boyu sürüyor.
"dinlemeyi severim" diyorsun ya ben de anlatmaya bayılırım sana istersen bu 4 aylık süreyi saniye saniye anlatayım, hepsi birer edebi eser gibi olur. sen istedikten sonra neyi yapamam ki? sandığım da zekisin diyorsun. evet öyleyim ama hiçbirşeyi düşünmüyorum ki senden başka, buna rağmen böyleyim evet oturup da yapamayacağım iş yok. ama seni düşünmeyi hepsinden daha çok istiyorum.
birbirimizi daha iyi tanımayı ben de isterdim. "dışardan renkli bir hayatın var gibi görünüyorsun" neşeli insan olduğum içindir. 24 saat komiğim dediğimde tüm sınıfı güldürdüğüm gibi seni de güldürebilirim. ama dedim ya içimde öyle değilim ama benim yüzümden kimsenin eğlencesini bozamam. çağırdıklarında onlarla beraber giderim, hayır diyemem. orda hep gülelim diye herşeyi yaparım. sanki hiçbirşeyi takmıyo gibi görünüyorum di mi? ahaha.. öyle değil işte. benim yüzümden başkalarının eğlencesi bozulmasın. ben sadece araziye uyum sağlıyorum bir süreliğine :) eve geldiğimde herşey aynı.
o kadar çalışmam gerek ki şu an çok önemli işleri yapmam gerek. benden istenenleri hep erteliyorum. onları düşünmek istemediğimden. zamanı gelip de birşeyler istediklerinde anlık cevaplarla, ertelemelerle veya birkaç dakika uğraşıp da süsleyip uydurduklarımla atlatabiliyorum. yalan söylüyorum açıkçası, onları değil de kendimi kandırıyorum. bir süre sonra herşey üzerime göceceğini bile bile daha çok taşı bile bile dengesizce üst üste koyuyorum.
ne? ispanyaya mı gideceksin? bu dönem yok musun? bence ne mi yapayım yaz okulunu? ne desem ki sana? gitme dur demek en aptalcası ve en umutsuzca haykırış olurdu. bence yaz okulu kısa kes, stajını da yaz okuluyla birlikte yap böylece daha erken gidersin ve daha uzun süre kalmış olursun. öğrenmek için vaktin daha fazla olur? ne diyorum ben? tüm kalbimle karşı çıkıyorum ama mantığımla konuşuyorum. her zaman hissettiklerimin düşündüklerimi bastırabileceğini düşünmüştüm ama demek ki hala mantığım yenilmemiş kabime. ne olursa olsun bekleyebilir miyim seni? beklerim elbette! ama bi saniye ben kim oluyorum ki şu an onun için? ama bana soruyor neden? grrr!... kendime ne kadar kızsam da asla sana aklımdan geçenin tersini söyleyemem. kimseye yalan söyleyemem ki. sadece erteliyorum biraz daha kendimi. yarından sonra herşey değişmiş olacak söz ama o güne kadar sabredin biraz.
- sana söylemem gereken son birşey kaldı. onu şimdi söylememi istermisin?
- çok önemliyse ve uzunsa yarın söylersin. kendine çok iyi bak. yarın görüşürüz.
söyleyecek onlarca kelimemi karşılayan iki kelimem var ama o kadar önemli ki.. aslında senin cevabın daha önemli benim için. yarını beklemek bu kadar uzun mu olmalı benim için hep?

eğer bu bizim sonumuz olacaksa, varsın dillere destan bir son olsun.


yarın herşey bitecek. belki de herşey bambaşka bir şekilde yeniden başlayacak. tek bildiğim bu kısır döngünün yarın kırılabileceği. herkesten sakladığım gizli bahçemde bu sefer yalnız olmuycam. ama bu belki de birinin yanımda olduğu son sefer olacak. o zamana kadar ben yine tek başıma oturuyor olucam. kendi fotoğrafımı kendim çekicem, kedilerle oynamaya devam edicem.Live 4 it! gerçekten anlamını bulacak ve belki de gerçekten ne için yaşaması gerektiğini anlayacak. ama son yakın bunu hissediyorum iyi veya kötü olacağını zaman gösterecek..

yıldızlara bakıp dilek dilemek

gece 1' i çoktan geçmişiz 2' ye yaklaşıyoruz sanırım. 1' i geçtiğimiz kesin de 2' ye ne kadar yakınız bilemiyorum. belki de 3' ü geçmiş bile olabiliriz. saat takmıyorum çok uzun zamandır. oky den kalma bi alışkanlık :) binbir güçlükle bulduğum cocacola light' ımın da son yudumunu içtim. tek başıma değilim ama etrafımdakiler yokmuş gibiyim. belki de bana kızıyorlar ama seni düşünürken de bir yandan konuşmak zor.
sandalyemi tam olarak korkuluklara dayadım ki kafamı geriye yasladığımda balkon korkuluyla arasında kalan boşluğa saçım sıkışmasın çok acır şimdi gece gece :) kafamı yavaşça geriye yasladığımda tam olarak balkon korkuluğuna oturması beni çok mutlu etti kafam bu şekilde rahat durursa, boynum tutulana kadar gökyüzünü izleyebilirdim. kayan onlarca yıldız görmek istiyorum ben, kayan olmasa da olur. yıldızlarla dolu olsun gökyüzü ben daha dikkatli baktıkça yeni yeni yıldızlar göreyim. biraz önce o orda değildi diyeyim kendi içimden.
kafamı koyduğum ilk anda nerdeyse gördüğüm tüm gökyüzü alanını boydan boya geçen bir yıldız gördüm. arkasındaki iz o kadar belli ve uzundu ki onu gördüğümde hissettiğimi o güzelliği anlatamıyorum. birçok inanış var yıldız kayması için di mi dilek dilemek işin boş inanç kısmı gibi görünse de benim dileğimi tahmin etmek zor değil. hem adettendir, dilek söylenmez :) ikincisi o kadar parlak değildi ama ben dileğimi tuttum yine :) gökyüzünü izlemek ne kadar da güzel. şu an sen de gökyüzüne bakıyor olamazsın di mi? hayır olamazsın. yok yok olamazsın.
keşke burda gördüğümden daha fazlasını görebileceğim bir yerde olsam diye de düşündüm. ıssız bir yerin ortasında yaşıyor olsam. okyanusta bir ada, asya bozkırları, orta afrika, grönland... gökyüzü istiyorum ben.
birkaç kayan yıldız sonra ben mi göremez oldum yoksa hepsi bir anda yok mu oldu. sadece sabit gökyüzü vardı önümde duran. umutsuzluk çöktü birden, yatayım artık ben di mi? zaten bu güzellik ne kadar daha sürecekti ki? dıştan ufak görünse de derin bir geçiriş ve sonra yatmaya gittim. yok ben kesin herşeyi geride bırakıp gitmeliyim. bu şekilde ne kadar daha devam edebilirim? gitmek belki de bir sembol benim için. içimdeki bu sıkıntıyı atlatmanın sembolü. hem nereye gidebilirim ki? geride bırakacağım hiç mi insan yok? onlar aynı şeyi bana yapmış olsalardıi affeder miydim onları? ama ben süt dökmüş kedi gibi başım önde af diliyorum işte. sorun değil nasıl göründüğüm veya ne kadar rezil olduğum artık.
yanında olup da bu şekilde konuşamamak ne kadar zor. her cümleni kurarken seçme kelimeler kullanmak zorunda olmak. düşündüğünü söyleyememek. aklından geçenle söylediklerin bir değil ki! yalan söylüyorum sanki her cümlemde. anne veya babasını kaybetmiş bi arkadaşının yanındayken anne veya babanın geçtiği kelimeleri kullanamazsın ya da onları hatırlatabilecek her türlü cümleyi kurmaktan uzak durursun. artık o insan için belirlediğin yasak kelimeler vardır. işte benimki de bunun değişik bir versiyonu. ikisi de acı veriyor insana.
bunları okuyup okumadığını bilmiyorum ama iyi ya da kötü bir son olduğu gün gelse de artık ben de kayan yıldızlardan başka dilekler dilesem.. diler miydim acaba?

uzanmışım kumsalaaa


işte tekrar istanbuldayım. iki gece iki buçuk günlük tatilimden döndüm :) şööle derin derin istanbul havasını içime çektikten sonra şu an hatırlayamadım şeyler hissederek eve geldim.
güzel iki gün geçirdim. en azından yıllık denize girme hakkımı kullandım :) istanbulda yapmam gereken o kadar çok şey var ama bir de bunlardan kaçmak için içimde o kadar da büyük bir istek var :) güzel güzel yüzmeye çalıştık, kumda yattık, gece açık havanın altında oturduk.
birkaç şey farkettim;

mesela birincisi, bendeki cocacola light alışkanlığının bir an önce önüne geçilmeli. doktora filan gitmek zorunda kalıcam bırakmak için yoksa. yemek yemiyorum sadece kola ile yaşıyorum :) bi de heryerde yok şu meret herhalde. 3-4 yere sormama rağmen hep "yok" yanıtıyla karşılaştım. neyse sonunda gece 1' de bulabildim. "sıcak" dedi ama önemli olan içmek dedim bunu nasıl diyebilirdim ki? kola soğuk içilen bir sıvı gıda ama gözüm kararmıştı bi kere :) istanbula gelir gelmez de ilk işim cocacola light almak oldu. içerken de bol bol zimbab' ı andım :P ama nasıl kepaze dolandım ortalıkta :) ama olsun sevdiğim şeyler için komik duruma düşmek belki de hoşuma gidiyor diye de düşünmedim değil :)


ikincisi de yıldızları izlemeyi ne kadar da çok seviyorum tekrar anladım. yıldız kaysın da dilek tutayım diye bekledim. belki de şansımdandır kafamı kaldırdığım anda geçti önümden bir tanesi. birkaç tane daha gördüm, hepsinde aynı dilek. belki o yüzden bir süre sonra onlar da görünmez oldu. ama yıldızlı geceye bakıp uyumak istiyorum ben hep. çok şey istiyorum belki de ama istiyorum işte :)


üçe gelelim şimdi. madde madde eroyla iki gün tatil programı :P mesela bu 2 gün içinde başıma gelen pek de büyük bi aksilik olmadı. hmm biraz daha düşüneyim de sonraki yazılarda aklıma gelir filan rezil olmayalım okuyucularıma :) yok yav olmadı bir iki münferit olay dışında o da vurduğum topun adam boyu dikenlerin olduğu bir diken tarlasına :P kaçması o kadar. ben de şaşırmadım değil bu olaya ben en kötü ihtimalle iki üç kez boğulur öyle dönerim diye düşünüyordum :P ayağımı yengeç bile ısırmadı. Live4it! sevinç yumağı havası şans mı getirdi acaba? :)

çok da fazla yanmadım. uzmanların özellikle dışarı çıkmayın dedikleri saatlerde denize gittik. ama naapabiliriz ki dünya kupası var kardeşim :) neyse bu yaz da böyle geçti. seneye artık mezun oluyorum elektrikten daha uzun bi tatili hakediyorum galiba :) ama döndüğümde makine devam ediyor olacak... macera devam ediyor hep :)

gittim ve geldim

işte yine başladığım yere geri döndüm. şimdilik sadece eve döndüğümü söylemek için yazayım gerisi de gelecek :)