Benim Ben No.1

Böcek ne kadar büyükse, o kadar korkutucudur. Ne kadar korktucuysa, ısırdığında oluşacak olaylar aynı oranda acı vericidir.

Google Earth'ten evimi bile görebiliyorum lan! Onu bırak burda ova ortasında, hatta git dağ başına görebiliyosun buram buram Anadolu'yu. Google Earth, dünya tarihinde yapılmış buluşlar arasında kesinlikle 19. sırada yer alıyor.

Kesik yaralara kolonya döküp, dezenfekte edeyim derken ömrümden ömür gidiyor, mikrop kapıp hastalansam, ömrüm o kadar azalmaz.

Keskin şeyler, çok kesici oluyor. Pamela Spence cinsellik için "güzeller olan herşey gibi bu da artık çok fazla kurcalanmamalı" demişti. Onun bu sözünden ders alıp keskin şeyler fazla kurcalanmamalı.

Vücut sıcaklığının üstündeki bir sıcaklığı barındıran herşey sıcaktır.

80-90 derece civarları ise çok sıcaktır.

Üç haneli sıcaklıklar için artık söylenecek bir söz kaldı mı bilmiyorum.

İnsan derisi hemen yanıyor yahu. Bi gıdım mukavemet yok. Aynı şekilde hemen de kesiliyor. Saha çalışmasında olduğumdan, hergün bir yerim kesiliyor. Ben mi dikkatsizim bu kadar yoksa dünya giderek daha mı tehlikeli bir yer oluyor her geçen gün arada kaldım. Alet, edavat ve sıcak şeyler asla benim kontrolüme verilmemeli gibi sanki.

Hergün pick up kullanmaktan, iyice sanayi mahallesi insanı havasına büründüm. Arkadaki kompresörle herkese de hava atıyoruz. -Duyduğun en geyik espri mi? Evet-

Buradaki ortam, gittiğimiz yerler ve hatun kişiler ne kadar güzel olursa olsun, arkada kompresörü olan bir araçla şansın sıfır. Şimdiden söyleyeyim de.

Pamela Spence bugün evlenelim desin, sabahı beklemem.

Aynı şekilde Avril Lavigne de olur yani. Efes ponpon kızlarının bir tanesi hariç hepsinde ve daha ismini vermek istemediğim daha niceleri ;p

Güneşlenip yandıktan sonra, derin soyulur ya ne kadar garip değil mi, kendinden parçalar kopuyor, giderek parçalanıyorsun gibi. Hiç sevmediğim Teoman'ın dediği gibi paramparça.. O değil de yılan gibi deri değiştiriyosun resmen. Bunu bana ne kadar garip geliyor anlatamam.

Az önce kolonya için ne dediysem aynısı yarabandı için de geçerli. Yarabandını çıkarırken ömrümden ömür gidiyor.

Dün mesaj yazarken üzerime devrilen şemsiyeyi tek elimle tuttum, hiç bozuntuya vermeden de bi yandan yazmaya devam ettim. Etrafta ne kadar insan varsa hayranlık duydu bana, vay ne adam bakışları arasında süper kahraman muamelesi görürken, bir anda dünyanın en yüzeysel adamının hisleriyle "vay ben ne adamım!" moduna giriyorsun..

Ben Çocukken No.6

Ben çocukken video kasetçalarımız vardı. Şimdiki VCD ve DVD player'ların babası diyebileceğimiz VHS player'lar evlerin olmazsa olmazı gibiydi. Yani o zamanlar çok küçük olduğumdan gerçekten ne kadar yaygın olduğu konusunda ileri geri konuşmakta zorlanıyorum. Ama şimdiki korsan cd'cilerin yerine kaset kiraladığımız yerler var idi. Bir de hatırlayamadığım şeylerden biri de bu kasetleri neden kiralıyorduk da satın almıyorduk. Bir arşivleme hevesi yok mu idi o zamanlar yine bu da tam hatırlayamadığım şeylerin arasında yer alıyor. Kaset fiyatlarını da hatırlamıyorum ve gidip de anneme babama sormaya üşeniyorum ki zaten gidip soramam zira artık ben çocuk olmadığımdan ve çalıştığım için şehir dışında sürtmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıya olmanın verdiği gariplikle sadece telefon açıp sormaya bakar ki ben çocukluktan beridir hep biraz üşengeç olmuşumdur yer yer. Burası da tam o yer yerlerden birisi. Ama yine de 9-15 arası sayıda kasedim vardı bunların çoğunluğu ninja kaplumbağalar, red kit,.. gibi çizgifilmler ve Hababam Sınıfı gibi Türk Filmlerinden ibaretti. Şimdiki gibi gepgeniş bir arşiv yapma şansımız yoktu elbette. Bir de kasetler yer kaplıyordu, bozuluyordu, vs. uzun hikaye.. değil mi?

Bir kaset kiralamak için kaset dükkanına giderken hissettiğim heyecanı nasıl anlatabilirim ki. Şu an Avril Lavigne'i görsem aynı heyecan. Gittiğimiz dükkandaki film afişleri, sıra sıra kasetler,.. herşey sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi. Benim küçücük dünyamın sınırlarının çok ötesinde bambaşka bir galaksideki bir dünya gibi..

İlk kez sinemaya gidişimi hatırlıyorum. Hayalet Avcıları 2'ye gitmiştik. Babam, ben ve dayım beraber gitmiştik. O yaştaki bir çocuk için garip bir seçim tabii ki hayalet avcıları. Trenin adamın içinden geçiş sahnesinde gözlerimi ellerimle kapatıp, parmaklarımın arasından izleme çabam da takdir edilmeli bence. Lakin izlediğim filmler arasında hiçbiri "Child's Play 1 - Çocuk Oyunu 1" kadar beni etkisi altına alamadı. İlk kez izlediğimde 10'lu yaşların henüz çok başındaydım sanırım ya da tek haneli yaşların çok sonlarında. "Caki" diye yıllarca filmin adını sayıkladım durdum. Buna sebep aslında filmi izlediğimizin ertesi günü annemin işten gelirken elinde aynı bebekle içeri girmesiydi. Aklım yerinden oynadı resmen. O yaşta çocuğa yapılır mıydı bu yahu? Yıllarca aynı odada beraber kaldık ki ben onun arada ev içerisinde dolaştığına, beni izlediğine inanıyordum. Lan aynı bebekti ya!.. Ödüm kopuyordu. Çok uzun bir süre, gerçekten fobimdi caki. Bugün de hiçbir oyuncak bebeği sevmem zaten. İnsan figürlü bebeklerden hem korkarım hem de nefret ederim. Bu ne korkudur Allahım. Ağaç yaşken eğilir diye boşuna dememişler.
Her yıl tam da okul açılacağı sıralar okul alışverişi yapardık. Yahu ne kadar da heyecan dolu, nasıl bir çocukça mutlulukla dolu bir şekilde giderdim. Alışveriş merkezinin içerisine adım attıktan sonraki her an, yeni birşey gördüğüm ve aldığım her an ayrı bir mutluluktu. Raflardakş herşey o an için dünyanın en güzel nesnesiydi. İçerisinde binbir özellik olan kalemlikler, renkli kalemler, silgiler, kalemtıraşlar,.. ne kadar çocukça yahu.. Okul başladıktan bir ay sonra çoğu kırılacak, kaybolacaktı ama yine de ilk günü yaşamak için ne büyük bir telaştı bu..
Şimdi ise, günler geceye dönüştü. Hissedilen heyecanlar olsa da sebepleri değişti. Değişti herşey, ben de, sen de, değişmeyen ne kaldı ki diye üzülmekle sevinmek birbirine karışıyor şimdi.

Diğer Ben Çocukken olan diğer olaylar için bulunmaz kaynak burada.

Live 4 it! Haftanın Klibi


Live 4 The Greatest Vol.1 Metallica - Mama Said ile açılıyor. Uzakta olmanın verdiği o dayanılmaz kendini ve hayatı sorgulama dürtüsüne uygun bir şarkı seçmek istedim.

Ciddi ciddi kız-erkek ilişkilerini sorgularken aslında ilişkilerin ne kadar temelsiz ve boş olmalarını görmekten sıkılsam da bunu değiştirmek gibi bir şansım olmadığından diğer örnekler hakkında, toplumsal tespitten bir adım öteye gidemeyen yazılı ve sözlü eserler bırakıyorum sadece geriye. Bunun sebebi de tabii ki burada bulunduğum ortamdan kaynaklanıyor. İlginç geldiği için bunlar üzerine düşünmek, bir kenarda insanları izliyorum bazen, bir yandan yanımdakilerin benim deli olduğunu sanmamaları için birkaç kelime ederken. Üzülüyorum aslında düşünürken. Çok mu fazla düşünüyorum, çok fazla romantizme kapılıyorum kendi içimde sanırım. Bunları bir kenara bırakıp tekrar normal hayat dönerken, normalden farklı şeylerle karşılaşıyorsun.

Ben küçükken, nasıl desem çok böyle bön, salak, aptal ve birçok türevi sıfatı barındıran biriyken, ha şimdi çok mu değiştim hayır ama daha duygusal zayıflığın dışında pek bir problemim yok sanırım, şimdi giderek büyümek, sonrasında bu dur durak bilmeyen büyümeye kendini kaptırmak, doğal sınırların ölüm olduğu bir hayatta doğal sınırlarına ulaşana kadar büyümek, hergün yeni bir günken, eskileri de beraberinde getirmek, eskilerin yenilere, yenilerin eskilere karışması, sürekli hata, sürekli ders almak ya da almamak belki de alamamak veya almak istememek, sonsuz bir döngüde kaybolup gitmek, bazen o döngüye dahi giremeden kaybolup gitmek.. Hepsi ayrı ayrı ve bir bütün olarak garip.. Daha sayamadığım ve saymak istemediğim belki de garipliklerin de olması var tabii..

Küçük bir çocuğa bakarken, kendinizi onun yerine koyduğunuz zamanlar olur bazen. Düşünsene, hiçbirşey bilmeden dünyaya geliyorsun, elin ayağın tutmuyor, ne yemeğini yiyebiliyor ne de tuvaletini kendi başına yapamıyor. Geldiği dünyada tamamen bağımlı bir varlık olarak doğuyorsun ama geldiğin dünya kendi etrafında birkaç kez 365 tur döndükten sonra onun hakimi belki de sen olabilirsin. Taa ki birkaç 365 tur sonra "bu dünyanın bir de öteki tarafı var" denilen zamana kadar. Ben de bilmiyorum var mı. Var diyolar inanıyorum. Bakalım sonucuna.

5 yaşımdan beri okula gidiyorum. İlkokul 3. sınıftan lise 3. sınıfa kadar aralıksız hem de aynı dershanede okuyup sonra dershane kariyerime son verdim.Burdan sonrası işte ikili ilişkiler başlarken, benim gibi konsantrasyonu çabuk dağılan biri nasıl olur da üniversitede 2 bölüm okur, yüksek lisans yapar, tenis oynuyorum, atlıyorum, zıplıyorum, fotoğraf, araba yapıyorum, yarışlar, çılgınım, manyağım, romantiğim falan filan.. işte sadece karşı cinsi etkilemeye çalışmak için birkaç şey gibi saçını iki dakika daha uğraşıp biraz düzgün tarasan aynı durum gibi ki aynı durum. Anlatınca komik geliyor.

Bana, mezara kadar götüreceğim yokluğunu verdin de nasıl bir sözdür ki insanı düşünmeye iter, canını sıkar. Yanında götüreceğin şeyler o kadar çoğalmaya başlar ki bir süre sonra taşıyamazsın onları ve bir yerde çöker kalırsın gitmek istediğin yere gidemeden yol bitmiş olur. geride bıraktıkların da seni bulmak isteyenlere bir iz kalır. Hansel ve Gratel'de küçük ekmek parçalarını kuşların yemesi gibi ya da çöldeki ayak izlerinin bir rüzgarda silinmesi gibi kaybolur gider. Bazen de milyonlarca yıl sonra bulunan fosil ayak izleri gibi baki kalır. Ama bunca garipliğin içinde en garip olanı da aile kavramı olsa gerek. Belki de sevgili ama sonunda o da aileye katılacağından aslında bir alt küme belki de. Matematiksel ispatı bana düşmez.

Hiç öfke ile "Kendi yolumu çizmeye karar verdim ben!" diye birçok kez tekrarlanan bu anlamsız ya da en anlamlı sözün verdiği garip düşüncelere dalarken, kendi dağınıklığımı taşıdığım otel odasında, tatil mi yapıyorum yoksa çalışıyor muyum diye yorgun ve kararsız kaldığım günler geçerken, aileni 200 çarpı bilmemkaç çözünürlükte bir pencereden görmenin verdiği gariplik bir de kalbinin kırıklığıyla ne de güzel gider değil mi uyku.. Demek istediğim de buydu yoksa, o sarışın kız gerçekten bana bakıyordu.

Herkese iyi bir hafta diliyorum..

Live 4 it! The Greatest Hits

Uzun süren bir ayrılığın ardından tekrar Live 4 it! yayın hayatına geri dönüyor. Edirne'ye çalışmak için gittiğimden beridir benden pek haber alamadınız. Bazı okurlarım beni özledi, bazıları oh be gitti de kurtulduk dedi, bazıları ne dese bilemedi,.. Gittiğim her yere "Eroy ve Talihsiz Serüvenler Dizisi" adlı hikayemi de götürdüğümden burada da birşeylerin ters gitmemiş olması düşünülemez tabii ki..

Neyse ben burda gayet mutluyum. Her dalda Oscar'a aday olacak yazılarla "Live 4 it! The Greatest Hits" albümü tüm seçkin bloglarda ve yetkili mercilerde..

Welcome to the real world eroy..

Gün geldi ve ben artık çalışıyorum... Another Brick in the Wall misali.. İlginç geliyor kulağa. Edirne'ye gideceğim önümüzdeki 2 ay boyunca gurbet ellerden sizlere sesleneceğim. Gerçi gurbet eli olmuyor zira babamın memleketi olmasından ötürü. Neyse. Değişmek gerekliydi bu da iyi bir başlangıç.
Hiç gerçekle, gerçek olmayanı birbirine karıştırdığınız oldu mu? Elbette olmuştur. Dünden beridir bir şizofren havaya bürünmüş gibi aslında öyle demek yanlış olur. Neyin gerçek neyin hayal olduğunu karıştırdığınızı düşünün. Aslında hiç düşünmeyin sanırım kafayı yemek deyimini gerçek kıldım. Gerçekten ama Matrix'e bağlanmak mı yoksa Matrix'ten çıkmak mı ne desem bilmiyorum ama gerçekle hayali gerçekten birbirine karıştırıp, ikisi arasında seçim yapamadığımı görmek garip. Delirmiş olabilir miyim bilmiyorum :) Akli dengemi kaybetmiş olabilir miyim bilmiyorum ama gerçekten çok ilginç bir deneyim. Bir an tüm aklınızın sıfırlanması... Neyse bunu da yaşamadım demeyeyim. Gözümü kapatıp açsam .. welcome to the real world eroy!.. diyeceklerdi sanki. Tam anlatamıyorum ama ilginç bir deneyimdi. Neyse sistem normal haline geliyor gibi şimdilik. Tünelin sonudaki ışığı görüp geri geldim ama :)
Karıştııımm.. Değiştiiimm... Çok içtiiimm.. Geliyoruuumm.. Aslında gidiyorum...

Live 4 it! Haftanın Klibi



Live 4 it! Haftanın Klibi'nde bu hafta.. Christina Aguilera ( İmla klavuzuna bakmadan yazdım umarım doğru yazıyorumdur.) Fighter ile bizlerle birlikte. Savaşçı yapıyor hayat eninde sonunda ayakta kalabilmek için ona uyum sağlamalısın.

Ben Rohirrim'i toplayıp kuzeye cephesine gidiyorum. Dönebilirsem, yarın akşam güzel bir sohbet yapabiliriz. Christina'nın da dediği gibi. Thanks for making me fighter..

Herkese iyi bir hafta diliyorum..

Live 4 it! Haftanın Klibi


Live 4 it! Haftanın Klibi yayın hayatına devam etmeye çalışırken, blogun sadece klipten, arada bir çocukluk hatıralarından başka birşeyden ibaret olmamaya başladığını göreli çok olmuştu. Neyse, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez zaten. Nightwish - Bye Bye Beautiful ile bizlerle beraber bu hafta.

Sana söylediklerimi duydun mu? Sana yazdıklarımı da okumadın. Beni görmedin bile. Seçmediğin yolun sonunda uzunca bir süre beklediğimi de bilmiyorsun zaten.. Bye bye beautiful... Die die beautiful.. Böylesine bir şeyi duymak için ne yapmış olmak gerek ki? Kaybedecek çok şeyi olmasına rağmen sevmeye devam etmenin bir bedeli olsa gerek. Kumar gibi.. Kendisinin olmayan herşeyi kaybettiği bir kumar. Gerçekten bak aklıma yattı yazarken. Aşk diyelim, karşılıklı sevgi var, sen sevmeye çalışıyorsun başta ne karşılık olacağını bilmeden, ona karşı onun sevgisini ortaya koyuyorsun. Kaybettiğin zaman senin olmayan birşeyi kaybettiğin için üzülüyorsun. Bunu göremeyecek kadar da körsün.. Kör değilsin biliyorum. Görmek istemiyorsun.

Bye bye beautiful.. Die die beautiful.. İşte başlıyor.. How blind can't you see?.. Aynı anda atıyoruz. Büyük atan başlasın..

Herkese iyi haftalar..