bir müsibet bin nasihatten iyidir.

biri bana gelip dese ki, " eroy sakın sıcak çayla beraber içme ağrı kesici, üşenme de git bi bardak su al " ben de " olur tamam" der geçiştiririm. ama şu an bu yazıyı yazmadan önce anladım ki, kesinlikle sıcak çayla birlikte hap içilmez. öldüm zannettim yav :) o ne biçim bir acı tattır, bi türlü de yutamadım, çünkü çay sıcak. lan durup dururken kendimi öldürüyordum :P hani bi insan nasıl yanlışlıkla kendini öldürür? al sana örnek. birşey olsaydı kimbilir arkamdan ne dedikodular uydururlardı :P neyse bunu da yaşayarak öğrendim bir müsibet, bin nasihat atasözümüzü de böylece sağlam temellere dayandırdım. kendime adadığım bugünüm berbat olacaktı az kalsın :)

bugün benim günüm

ya bugün sanki benim için özel yaratılmış. okula da gitmedim, yağmur da yağıyor, arada gök gürültüsü de var. elimde çay bütün gün film izleyecem :)

tutulma fotoğrafları

okula sadece güneş tutulmasını izlemek için gittim desem pek de yalan olmaz. doğa olaylarına olan hayranlığım da bi rahat bırakmıyo beni işte :P fotoğraf çekicem diye canım çıktı, çok şükür makineyi yakmadım ya da ben kör olmadım :) yakaladığım en güzel pozlardan birini de burda sergilememek ayıp olurdu.

blog blog blog

üçvirgül ve sevda sözleri iki dostum, iki blog.

29 mart mesajı

eveet bugün güneş tutulması kadar önemli :P bir başka olay da doğum günleri olan arkadaşlarımız. oky ve özgürcüm mutlu yıllar diliyorum size:)

29 mart güneş tutulması


yarın güneş tutulması var. güneşe direkt olarak uzun süre bakmayın, yoksa bir daha burda yazanları okuyamazsınız ancak başkası size okur :P
( yasal uyarımı yapayım da sonra tazminat davaları ile uğraşmayayım :P )

bir çin atasözü der ki;

yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır.
bunu söyleyen çinlinin ben alnından öperim :)

pisicik, pisicik, pisicik



ee mart ayı bitiyor ve pisicik dediğimiz yaşam formları da ortaya çıkmaya başladı. alıp sıkıp da seve seve canını çıkarası geliyor insanın :P
daha o kadar minnacık ki, gel pisi pisi lafının ne anlama geldiğini bilmiyor. "gel pisi pisi" diyorum anlamıyo hayvan sağa sola bakıyor. ah gel ben seni eve götüreyim de pamuğa, battaniyeye sarayım ama annesinden ayırmaya gönlüm el vermiyo :)

şans verilseydi, tek rakibim henry idi :)

nihayet aylardır süren futbol açlığımı bugün dindirebildim. ne de çok seviyorum şu mereti oynamayı. biraz kondisyonum olsa modern futbolun vazgeçemeyeceği en önemli forvetlerden biri olurdum, buna olan inancım tam. şu halimle bile bu kadar gol atabiliyorsam, fizik kondisyon artınca neler yaparım düşünemiyorum. oyun zekası, oyunu okuma, fırsatçılık, teknik, ... vs hepsi birarada :P
şu an sağ dizimin arkası tutmuyo, ve ben bu halimle bir ton yol gittim, maçtan sonra emo' nun hidromobil takımına başarıyla sunumumuzu sundum :) yolda neredeyse topal bir penguen gibi yürüdüm eve gelirken. sadece sağ dizim mi sakat? koca bir hayıır! :) her iki ayak başparmağım, karaciğerim mi yoksa dalağım mı olduğunu tam olarak kestiremediğim sağ tarafımda bir yer ve daha tam olarak yerini kestiremediğim ufak ağrılar bunlara ek olarak arada giren krampları saymıyorum tabii ki :) tam üç kere yere düşürüldüm ve her düştüğümde "tamam ben bittim, şimdi direkt hastaneye gidiyorum" hissine kapıldım. ama bence en güzeli de öksüremeyişimdi :) niye öksüremiyorum diye düşündüğümde " önce nefes alıp ciğerlere biraz oksijen koyacan ki öksüresin eroycum sen de biyolojiden hiç anlamıyorsun " dedi içimden bir ses ama gribim sadece ağzımdan nefes alabiliyorum, onunla da öksürürken nasıl nefes alayım :) neyse canım sağ sağlim bitirdim işte. 8 tane gole değer mi bu çektiklerim? değer tabii ki :) gol atmak kadar beni mutlu eden kaç şey var ki şu fani dünyada :)

uzanmışım kumsaalldaaa , savrulup gidiyorummm

Uzanmışım kumsalda
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste
Yaşıyorum aheste

Kapılmışım rüzgara
Savrulup gidiyorum
Şimdi çok uzaklarımda
Nafile telaşlarım
Hayattan çalıyorum

Ni la bombe atomique
Un amour platonique
Umudum yarınlarda; tatildeyim

Bir elimde ayna var
Şair beni kıskanır
Yanmışım sereserpe; sahildeyim

bu şarkıyı şimdi şans eseri dinledim, ama bir saniye bu şarkıyı en son dinleyişimin üzerinden bu kadar geçti mi? klibini tv' de izlediğimi dün gibi hatırlıyorum. o zamanlar lisedeydik, öss derdiyle yanıp tutuşuyorduk. oky ile aynı dershaneye gidiyorduk. lise1 ' in ilk döneminde neydik be :) dershaneler peşimizden koşardı. cumartesi, pazar sabahları beraber giderdik dershaneye. ben, hala bugün bile arada kendini hatırlatan platonik aşkımı bulmuştum. değişik bir zaman dilimiydi yav bu kadar çok zaman nasıl geçmiş. öss ye çalışmak da ayrı bir dert ve heyecandı. geceleri geç saatlere kadar otururdum son zamanlara doğru, o saatlerde de aklıma lisenin ne çabuk geçtiği gelirdi, şimdi bile geliyor. üzülürdüm arkadaşlarımdan ayrıldığım için. bu bir periyot içinde tekrar ediyor. geçmiş zamanı anmak bir alışkanlık.
birkaç tane karışık kasetim vardı. onları dinlerdim çalışırken, şimdi ne kadar uzak geliyor. garip bir mutluluk var içimde şimdi. şimdi daha çok hatırlıyorum ( o kadar çok şimdi diyorum ki :) ama hepsi aynı anda aklıma geliyor sanki ) öss ye doğru son zamanları okula gitmemeler, dershanede tüm günü geçirmek, içimde platonik aşkıma duyduğum özlem. şimdi olsa aynısını yapar mıyım? evet yaparım. çünkü ben sınavlarda yaptığım soruları kontrol etmeyi sevmezdim. yaptıysam sonucunu hemen görmek isterdim. benden başak biri daha hemen cevap kağıdına koşardı ki kendisi o yüzden gelmiş geçmiş en iyi arkadaşımdır :) beraber kontrol ederdik. genelde aynı yerlerde hata yapardık. ayrı düştüğümüz zaman ben yalnız I diyorsam o II ve III derdi :) gerçi son zamanlarda beraber sınav kontrol edemez olmuştuk, herkes kendine değişik bir yol çiziyor. ama sonunda hep bir noktada karşılaşıyoruz. ayrılamayız biz ;)
öss den bir gün önce herkese gezin eğlenin kafayı dağıtın denir. benim buna cevabım da istersen ertesi gün sınava da girmeyelim, eğlenceye vuralım kendimizi olmuştur. o gün evde oturup sakin bir günü tek başıma geçirmiştim. sabah kalkıp nasıl da gitmiştim babamla sınav, sınav salonuna girdiğimizde 5-10 dakika sessiz bir bekleyiş olmuştu herkes kendi dünyasında değişik bir anı yaşıyordu. hoş anılar bunlar.
daha bloglar dolusu yazı yazabilirim. ama artık üniversite maceram var. hem de çift anadal gibi manyak bir sorumluluk altına da girmişim. çok geç olmadan yarınki deneye çalışsam iyi olacak :)

çevresel tespitler yumağı

uzun bir süredir gözüme çarpan bir olay aslında bu. hergün etrafımı dikkatlice izliyorum ve bunu rahatlıkla söylüyorum. istanbul çok pis bir şehir! heryer çamur deryası. binalar, arabalar, duraklar, gördüğümüz herşey. artık kafamda o kadar yer etmişti dikkat etmeden duramıyorum. kimse işini düzgün yapmıyor ne yazık ki. u kadar güzellik hepsi sanki çamurla, pislikle kaplı. Allah' ım ne kadar boş işlerle kafamı yoruyorum :) ama takıntı yaptım bunu.
bence bir başka sorun da yere atılan sigara izmariti ve sakızlar! yav herşeyi yere atın birşey demiyorum ama şu sakız denen mereti yere atmak ne saçmadır. kışın sorun olmuyor ama yazın sıcağında o donmuş sakızlar da eriyor ve ayağımıza yapışıyor. ayağıma sakız yapıştığı zaman kendimi kaybediyorum resmen :) ne kadar da pis insanlarız yav.
bu kadar toplumsal mesaj yeter sanırım :P bir çevre saatimizin daha sonuna geldik esen kalın :)

yorumsuz :)

yolda gel pisi pisi diyince kendini hemen yere attı manyak hayvan :P sevilesi kedi böyle olur işte :)

fener vs. cimbom bölüm II - buruk sevinç

çok güzel bir maçın ardından biz turumuzu geçtik. plastik bardak yağmuru altında oynanan maçta fenerbahçe galatasaray' ı eledi!.. sırada ligde de elemek var :) türkiye kupası görmemiş olan ben hayatımın ilk kupasını görecek miyim acaba, heyecan içinde bekleşiyoruz.

sabah sabah eroy

sabah kalktım. nedense yine uykumu tam alamamışım, saç baş dağınık, bir mağrurluk abidesi şeklinde her zaman olduğu gibi ilk iş bilgisayarı açıp sonra elimi yüzümü yıkamaya gittim. döndüğümde çoktan açılmış olan bilgisayarda birkaç şarkı seçip, sesini yüksekçe açıp içeri traş olmaya, dişimi fırçalamaya,.. gibi insan içine çıkma hazırlıklarımı yapmaya gittim. elimde havlu, traş köpüğü bezgin bir biçimde lavabo karşısına geçtim. bir değişiklik olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu bilemeyordum. noel baba moduna geçtikten sonra traş olurkene birden dank etti! arka fonda married with children müziği çalıyordu. ben de al bundy gibi bezgin bir insan rolündeydim. birden acaba " ben ne zaman evlendim? nerdeyim ben? Allah' ım bu nasıl olur? " diye korku, dehşet, panik, hepsi birarada duygulara kapıldım. bir anda gelecekteymişim gibi hissettim, ödüm koptu, kalbim tekledi, gözlerim yaşardı :P neyse ki sabah sabah ayakta rüya görmüşüm :) bu kadar mı korkulur bir anda. rüyada ayağımızı boşa atarız da düşer gibi hissederiz ya. aynen öyle oldu. neyse ki herşey normaldi :)

eroy hakkında herşey

her sabah yataktan kalkıyorum, tüm günü okulda geçirip geri geliyorum. geldiğimde geç olmuş oluyor çoğunlukla. fazla da durmadan yatıyorum, çünkü neden bilmiyorum bir süredir canım sadece uyumak istiyor. uyuduğum zaman dert edecek fazla şey olmuyor. nedendir bilinmez çok uzun süredir kabus da görmüyorum. birkaç gerilimli rüya gördüm ama hepsi o kadar. yattığım zaman gerçek bir rüya alemine dalıyorum sanırım :)
günleri hani geçsin de bitsin diye yaşıyorum. bunun farkında olmak da ayrı bir dert, bilip de engelleyememek. bazen kararlar vermeye çalışıyorum ama hepsinin önüne bir engeldir çıkıyor. bir yerden sonra da şevk kalmıyor insanda. bazen, numb klibini izleyenler bilir ordaki gibi hissettiğim oluyor. biri gelip de kurtarsın artık diye bekleme salonunda bir sandalyeye oturmuşum gibi.
niye buna bir anlam veremiyorum, bilmiyorum. bunu yazmak da aslında biraz saçma geliyor. hani geçmişte nasıl birşey yapmış olabilirim ki bunlarla karşılaşıyorum. bir sınav gibi çok ama çok zor bir sınav. hatta bir sorudan oluşan bir sınav ve ben cevabı bulamıyorum. buldum belki ama işleme dökemiyorum. kendi içimde çözmem gereken bir sorun ve içimdeki isteksizliğin de farkındayım. belki bir cümlem öbürünü tutmuyor. aslında bu da içimdeki karmaşayı gösteriyor. hiçbirşeye dikkatimi veremeyişimin sebebi sürekli başka şeyleri düşünmem, genel olarak bir konsantrasyon sorunum var ama bunu engellemek için de kendimle olan sorunlarımı çözmeliyim. nasıl çözecem ki? insan kendisiyle nasıl tartışabilir. çok isterim bir tane eroy daha çıksın karşıma " neden böylesin? " diye sorayım ona, ne cevap verecek merak ediyorum.
off yav amma da içim kötüymüş be. yazdıkça yazıyorum. saçmalamanın bini bi para zaten. ama kendimle yazışıyo gibiyim :) bunların sebebi ne diye düşünüyorum da, niye aniden ben kendimi sorgular oldum? ve sonunda ben de birinden hoşlanıyorum o yüzden bunlar :) belki de onun için kendimi yeterli görmüyorum. evet bence olay burda başlıyor. gördüğüm ilk andan beri acaba gitsem konuşsam mı diye düşünüyorum. ama ya sevgilisi varsa ayıp olmaz mı? insanları kırmaktan nefret ediyorum. benden nefret eden birine bile ( ki var mıdır acaba öyle biri? cidden çok merak ediyorum. ) hoşgörü ile yaklaşırım. kimseyi üzmeden ben ordan geçeyim isterim. bugün ilk defa konuştuk, daha da iyi olabilirdi ama en azından sonu olan herşeyin bir de başlangıcı vardır :P kafamı fena halde kurcalıyor bu konu. acaba bu yalnızlığıma o son verebilir mi? ya da ben en sonunda herşeyin farkına varıp nirvanaya erecek miyim :P kafa bi milyon sayın seyirciler :P nioahaha aniden çok güldüm son cümleme :) yazı gittikçe cıvıklaşıyor. son vermenin zamanı gelmiş. aslında hiç yayınlamasam daha iyi gibi. ama tam da bana uygun bir yazı oldu. aklımdan ne geçiyorsa onu yazdım. tam olduğu gibi ne eksik ne fazla. yazdığım en uzun yazı olarak tarihe geçecek bu yazı. klavye ağladı bee! :P ( çalıntı da olsa espriyi de koyduk sona yeter artık bitsin bu yazı, hepsini okuyana helal olsun, çünkü ben bile acaba ne yazdım ben diye tekrar okumaya üşeniyorum :) )

"işte başlıyorum" diyorum ben hep buna

tamam artık ders çalışmaya başlıyorum buraya kadar iyiydi, hoştu, güzeldi. hep beraber güldük eğlendik ama artık sorumluluk alma zamanı. zaten iyice düşmüş grafiği biraz yükseltelim :)

18 mart

iki gündür hastayım ayağına evde yatıyorum :) bütün gün oyun oynurum.
önce call of duty 2' de oyunun sonuna geldim. kahramanca savaştım diyebilirim. en önde koştum, düşmanın gözünün yaşına bakmadım. her ölüşümde çayımdan bir iki yudum içip daha hırslı ve sinirle geri döndüm. bazen bu kadarını kaldıramam diye ara verdim. yemek yedim, gazete okudum, televizyona baktım. sonra bu kadar aksiyon yeter dedim ve star wars empire at war oynadım. orda da düşmanlarımın üstüne yürüdüm. ölüm yıldızı ile gezegenleri yok ettim. yakıp yıktım. bazen kendimden korktum :P ve en sonunda en yeni oyunum battle front 2' yi kurdum. orada klon askeri olarak yine en ön safta savaştım. karşımdaki droidleri yok ettim. bazen jedi olup kötüleri yok ettim bazen de klon olup jedileri öldürdüm.
tüm bunlar içimizdeki savaşma, şiddet ve heyecan isteğini bastırmak için yapılmış oyunlar. ama bundan yıllar önce benim yaşımdaki gençler gerçek bir savaşın içindeydiler. öldüklerinde geri dönme şansları da yoktu. savaştan sıkıldıklarında bırakıp gitme şansları da yoktu, karınları acıktığında benim gibi kalkıp mutfağa gitme şansları da yoktu. onlar bunlara rağmen düşmana boyun eğmedi ve kahramanca savaştılar. ben her bölüm geçtiğimde sevinirken, onlar belki de hayatta kaldıkları hergünün gecesi uyurken seviniyorlardı.
çannakkale savaşları türk tarihinin en önemli olaylarından biridir. bir milletin özverisi, kahramanlığı nasıl kendi kaderini belirler, bunun örneğidir. birkaç sene önce çanakkale' ye gidip oralardaki şehitlikleri, tarihi mekanları filan gezmiştik. o zaman insan orda savaşmış insanlara daha fazla saygı duyuyor. bugünü geçmişte bizim için kanlarını dökenlere borçluyuz. ruhları huzurla dolsun.

nesin sen öyle? kocaman yumak :P















geçen sabah derse girmek için merdivenlerde rastladığım bu kedicik (!) yüzünden derse 20 dakika geç girdim. direk geldi yattı önüme, türlü türlü şaklabanlıklar yaptı, hayatımda gördüğüm en yumuşak tüylü kediydi diyebilirim.
gerçi en sonunda severken elimi tırmaladı ve gitti. herşey güzel başlamıştı ama kötü bitti. ve eroy' un hayat düzeni her zaman olduğu gibi kendini yine gösterdi.

sobelendik, bi kere kaçış yok.

yaptığım 4 iş: etrafa neşe saçmak, fotoğrafçılık, çift anadalcılık ve blogculuk.
en 4 film: star wars, kelebek etkisi, matrix, karayip korsanları.
en 4 dizi: married with children, malcom in the middle, kanıt peşinde, süper baba.
yaşadığım 4 yer: yıldız teknik üniversitesi beşiktaş yerleşkesi, bayrampaşa, bayrampaşa - beşiktaş arası otobüs ve raylı sistem hattı.
en 4 tv programı: avrupadan maç özetleri, trt1' de pazar sabahları yayınlanan kovboy filmleri kuşağı, kanıt peşinde, tüm belgeseller.
tatil için gittiğim 4 yer: antalya, edirne, giresun, gümüşyaka.
en sevdiğim 4 yemek: bezelye, pizza, patates, börek.
hemen şimdi olmak istediğim yer: karayiplerde bir ada
sobelediğim 4 aşçı:zimbab, sevda sözleri, yaz köşesi

vahşi kedi dehşet saçmış

okulda her gördüğüm kediyle haşır neşir olmak gibi bir huyum var. ama artık daha dikkatli olmaya karar verdim nedeni de bu görüntü oldu :) yarın öbür gün bizim okulda kayıp bir öğrenci filan olursa sanırım olayın kanıtı da burda :P
kedi gözlerini bana çevirince olay mahalinden hemen uzaklaştım. ( korkudan gitmedim, dersim vardı :P )

kar nerde, hani?

yağacak kar bu kadar mıydı? ben şimdi boşuna mı eldiven aradım, kaldırdığım yerden geri çıkarana kadar canım çıktı. ayıp oldu şimdi ama :P

8 mart

hep birşeyleri gecikmeli olarak yapıyorum. bundan dolayı da kendimle bir iç çatışma yaşıyorum. ama tüm bunları şu an bir kenara bırakayım.
9 mart gece 01:28 tarihini yazayım da 8 mart' ı henüz geride bıraktığımız anlaşılsın :)
tüm kadınların " dünya kadınlar günü" nü kutlarım ( geç olsun güç olmasın )

fener vs. cimbom bölüm I - burası kadıköy burdan çıkış yok!



muhteşem bir futbol izleyemediysek de mücadele takdire değerdi. maçtan önce tüm takım çoluk çocuk toplanıp yeminimizi de ettik ve kazandık. kaybettiğimiz liderliği de en kısa zamanda almak dileğiyle...

ben karı çok seviyorum!..

sabah yataktan kalkar kalkmaz acaba kar yağıyor mu diye bakmak için pencereye koştum. çünkü 4-5 gündür kar yağacak diyorlardı ve ben bunun hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu bir türlü kontrol edememiştim, bir türlü hava durumunu izleyememiştim. ama şimdi kar yağıyor. demek ki doğruymuş bir de yerler kar tutarsa nioahahaha! :P kara doyulmuyor işte. ben gidip finlandiya' ya filan yerleşeyim. beni ancak orası paklar :)

pazar köşesi

birgünü berbat edebilecek şeyleri düşünürsek sabahları berbat bir başağrısı ile uyanmaktan daha kötüsü aklıma gelmiyor. bu sabah öyle kalktım ve bu baş ağrısıyla beraber vücudumun artık 3-4 saat uykuya alıştığını anladım fazlası baş ağrısı yapıyor :) bu yazıyı yazmamın sebebi de başağrısının yeni geçmiş olması yapacak birşey düşünene kadar yazımı yazarım sonra da oyunumu oynarım :P tam yazarken zil çaldı bakalım kimmiş?
-ve kahramanımız bilgisayar başındayken zil çalar. geldiğini düşündüğü kişi asla tahmin edemeyeği bir insandı. kapıyı açtığında karşısında karanlık bir geçmişten gelen gizemli bir güzel vardı...
ehehe bu düşünce hep vardır kafamda :P ama gelen dayımmış :) neyse belki bir dahaki sefere.

beyaz başlıklı kedi


kedileri çok seviyorumm, onlarla oynamayı da bir o kadar seviyorum :)

deney zamanı

bugün bahar yarıyılının ilk deneyini yaptık. denedik ve çalıştığını gördük."neyi denediniz?" sorusunu sorarsanız size cevabım "dc kıyıcı" olur. "ne öğrendin?" sorusunu sorarsanız benim cevabım "sonunda sınav yapılan deneylere asla çalışmadan gelme!" olur :)

osiloskobu ( şekilde görülen garipçe alet ) ne zaman görsem "biiir derdiiim vaarr.." diye şarkı söylemeye başlıyorum. bu yüzden birkaç kez arkadaşlar tarafından elektrik çarpma tehtidiyle karşı karşıya geldim. ama benim elimde değil hele bir de o yeşil çizgi saçma sapan oynamaya başlayınca iş çığrından çıkıyor :)

mart kedicikleri

dünyada kedileri benim kadar seven her gördüğü kediyi alıp kucağında okşayıp sevmek isteyen kaç kişi daha vardır? çok azdır :)
ama mart ayı geldi çattı. bilindiği üzere yıldız kampüsümüz kediyle dolup taşıyor ve bu ayda okullarda görmek istemediğimiz sahneler ne yazık ki oluyor :P hem hayvanlara yazık hem de öğrencilere, bazen garip garip miyavlamaları yüzünden derslerde kahkaha tufanları oluyor, ne ders kalıyor ne ilim ne irfan :P

efes - cibona



uzun bir aradan sonra yine bir euroleague maçında efesin saflarında yer aldık ama alışkanlık haline gelmiş cibona zagreb yenilgilerine yenisini ekledik. hayatımda ilk defa kardeşimle beraber salonda basket maçı izledik :) ama anladık ki uğurlu olmadı :P olsun daha çok maç var diyip önümüzdeki maçlara ( ki panathinaikos maçı var, yav ne atmosfer oluyor maçta :) ) bakacağız :)

efsanee geri döndüü

yav yazmayalı çok mu oldu nedir nası yazı yazacağımı unutmuşum foto koyacaktım nasıl yapıyorum diye bir an sürüncemede kaldım.
kahvemi ve gecenin bu saatinde bana bir nimet olarak bağışlandığına inandığım ve nerden geldiğini bilmediğim bir kekstramı ve bir de topkekimi alıp seri yazılarıma başlayayım. önce topkeki yemeye başlayayım ki iyi olan sona kalsın :P