Live 4 it! - the greatest hits

artık dayanamayacacığını anlarsın. o zaman başını öne eğilir, ağlamak istersin. ben hiç çekinmedim bundan. fotoğraftaki gibi umutsuzca birşeyler istedim hep..
artık yeni bir yayın dönemimi desem ya da tarz değişikliği mi, yoksa bahar temizliği mi bilmiyorum. Live 4 it! - the greatest hits başlıyor.. sadece geçtiğimiz ayların nasıl geçtiğini göstererek başlamak istedim..

Live 4 it! haftanın klibi


merhaba, haftanın klibinde sıra yine. blog buluşmasının neşeli havasından kurtulup hani "eray da yaşasaydı aynen böyle derdi" dedirtecek havamdayım bu akşam. yani nasıl diyim bilmiyorum. siz şarkıyı dinlerken ben yazmaya devam ediyorum..
hatıralarla yaşamak, bunları ileride hatırlamak için birşeylere anlam yüklemek. hatıra dediğimiz şey çok garip aslında. nasıl desem bazen geriye dönmek o kadar garip ki. geçmişe saplantılı yaşamak insanın doğasında var. o yüzden tarih hep tekerrürden ibarettir. içimizde bir boşluk olduğunda yeni hatırlarla doldurmaktansa hep eskilerini koymayı tercih ederiz. bilmiyorum hepimiz değil belki de. ne kadarımız bilmiyorum. ama üzüldüğüme üzülmek.. işte neye üzüldüğünün bi anlamı kalıyor mu ki? sadece üzülmek.. ne yapıyorsun diye sormak kendine ama hatıralara özlem duymak çok mu güzel yoksa çok mu acı. acı mı güzel yoksa? hatırlamak, ama sadece kötü olanları değil, güzel hatıraları da sevgilinle veya arkadaşlarınla ya da hiç tanımadığın insanlarla yaşadığın her an önemli aslında. ama pervasızlık daha bi hoş yaşama karşı.
herkese mutlu haftalar diliyorum..

eroy ft. mor ve ötesi

mor ve ötesi en sevdiğim grup. bi onlar bi de kargo :) okula konsere gelirler de ben onları kapıda karşılamaz mıyım :) neyse tezim olmasa yazasım çok var da pazartesi gününden sonra artık :)

bi de dedim ya hayat gençken güzel. hakkatten güzel be abi :) aslında burda yazdığım üzüntülerin hiçbirine gerek yok diyesi geliyor insanın. ama hayat güzeldir. herşeyiyle birlikte.. ama güzel anları paylaşacak arkadaşlarımın yanında ne biliyim onlardan farklı bi sevgiyi hissetmek, sarılmak, aynı şarkıyı beraber söylemek.. sen gittin ya ben cidden üzülmüştüm.. şimdi bugünü yaşamak da. ne diyim? bilemiyorum zaten..
şirket mirket anlaaamammm diye bağırıp da sonra bi şirkette çalışıcağım günleri hayal etmek. angels&demons gibi :) ama en güzel sözü ünlü düşünürlerden biri "aşna fişne votka vişne" diye diyerek demiş zaten :P ama işte hala bir deeerrdimm vaaarrr artık tutaaaamamm içimdeeee... zaten tutmuyorum ki :) i love you Live 4 it!.. hani iyi ki varsın diycem tutmayın beni :)

hey genç!..

nasıl desem, hayat gençken daha bi güzel daha bi pervasız oluyor.
bizden öncekiler büyüdü de ne oldu sanki :)

bilmem..

defalarca yazıp silmek çok kötü. yani aslında ne diyeceğini bilememek mi daha kötüydü yoksa diyeceğini karşındakinin bilememesi miydi? belki sonra dedim. geri dönüp bakmamıştı bile.

ıslanmak güzeldir

gülmek gerek kendine.. arada böyle tam da en karamsar anında yaptığın saçma salak herşey için. hayat o zaman daha tatlı.

Live 4 it! haftanın klibi


youtube' un azizliğine mi yoksa saçmalığına mı diyim artık. ne zaman post video desem nerdeyse 8 gün sonra yolluyor klibi. ben de kodunu kopyalayıp post' u yolladım. altına yazdığım saçmalıklar görünmedi en azından ama elbet yayınlanmış olacak.
bu hafta anastacia - left outside alone ile bizimle birlikte. hiç yaşanmamış olmasını dilediğim bişey ama aslında görmesini bilene çok şey öğretiyor. mesela ben artık biriyle vedalaşırken son bir kez daha döner bakarım. çünkü bunun onu son görüşüm olup olmayacağı belli olmuyor. çokça saçmaladığımı biliyorum zaten. alay edenlere de aslında kızmıyorum çünkü nasıl diyim çok zavallı gibi görünmekten bıkmadım sanırım. aslında bıktım da.. neyse bilmiyorum demiştim zaten.
saçma salak olmaya devam etmiycem zaten daha fazla. çünkü nasıl olduysa bilmiyorum engelleyemediğim birşeyler oldu. çok istediğim ama bir türlü olmayan aslında daha önceki seferlerde bunu kullanamamıştım ama şimdi son bir kez diye bir şansım var. yok bu dediğimden aha da eski sevgilisi affetti diye bi anlam çıkarmayın çünkü yanılmaktan başka birşey olmayacak yaptığınız. bunun bi insanla alakası yok. aslında var ama bu daha çok benle ilgili birşey. artık ben vazgeçtim diyecek kadar umutsuzdu ama bilmiyorum belki de başka birşeylerin hemen sonrasında olması da bu sefer dışarda yalnızken gerçekten istediğinin bu olduğunun farkında mısın sorusuna veremediğim sorunun cevabı gibiydi.
ya da ne biliyim işte öyle birşeyler. ama bir anlaşma yapmıştık ve sen sözünü tuttun. sıra bende. bu sefer saçmalamıycam.. ama beni baştan aşağı ıslamana da gerek yoktu yerimden kaldırmak için ama çok güldüm :) işe yaradı diyim.
herkese iyi bir hafta diliyorum..

her adımda soluklanmak.

biraz daha büyüyüp geldim. her nefeste ve her yudumda biraz daha çocukluktan uzaklaşıyorum biliyorum. aslında değişen şeyler düşüncelerim. ve büyümek ölüme yaklaşmaksa.. evet şimdi bir kaç nefes daha ve birkaç adım daha atmış olmak. giderek yaklaşmak. ama biraz daha yavaşça biraz daha ileri değil de sağa sola doğru adım atmaya karar vermek. yolu uzatmak ama nereye gideceğini bilerek.. farkında olmakla ilgili hepsi aslında

gerçekler ve rüyalar

gerçekler her yanı sardığında sığınabileceğin tek yer hayalgücün olur..
bu yüzden çok fazla hayal kuruyorum sanırım.

son

saat 5' ti camı açıp dışarı bakarken. yağmur yağıyordu. yağmur damlalarının sesi vardı yere çarpan. bi de kedi yavrusu miyavlıyordu. nerden geldiği belli olmayan berbat bi de öksürük sesi. sigara boğazı yakarken bi yandan da boş sokakların temiz havasını soluyordum. sonra bir an farkettim ki yağmurdan zevk alamıyordum. pencereyi kapattım. yalnız kalmaya ihtiyacım vardı..

too sweet for melancholy

tam da sana en çok ihtiyacım olduğu anda nerdesin?.. kızıyorum, hissettiğim kızgınlığın aslında sana mı bana mı yoksa bir başkasına mı? çok ama çok soru sorabilirim, sen de sorabilirsin. benden sonra ne yaptın mesela? senden sonrası da oldu.. bunu mu duymak istiyordun? telefon yüzüme kapanırken sen değildin kapatan.. allah cezasını veresice kontörlerin bitmesiydi. ne kadar zaman önceydi bu olay bilmiyorum ama tekrar telefonu açtığında acaba mı diye heyecanlanmıştım.
bende neleri değiştirdiğinin farkında mısın peki? sabah kahvaltıda yaşamak istemediğim birgün daha yine diye içer miydim ben? her gece koşarken şimdi temiz havanın yerine sigara dumanıyla mı doldururdum ciğerlerimi? ne bir derse girdim ne de bir proje yaptım. evet ben bu yükü taşıyamadım ama o yükle beraber üstümdeki herşeyi yere döktüm. sonra da yere düşmüş bi çocuk gibi oturup ağladım. ben de kendimi güçlü zannederdim..
aslında üzülmek istediğim için bilerek yapıyorum sanırım. sen olsan tam olarak bunu derdin bana. sen geri gel veya gelme diye değil sadece bunları söylemek istiyorum. yaşanan herşeyi yazarsam belki ben kendime gelirim. gelmiyceğimi biliyorum ama sadece çabalamış olmak için yazıyorum. hayır bi de doğru düzgün de yazamıyorum. saçma salak görünüyor herşey. 2 hafta daha var herşeyin bitmesine sonra da bir hafta daha. ya da bugün herşey düzelebilir. ama birbirimizi görünce sadece meraba diyip yanyana geçerken de garip olacak..
çok üzüleceksin demeden önce belki şu an ne kadar üzgün olduğumu görsen..

Live 4 it! haftanın klibi



Live 4 it! haftanın klibinde tekrar beraberiz. söyleyebileceğim çok şeyin içinden ilk söylemek istediğim, çok seviyorum kargoyu. ve bunu dinlerken şarkının aksine ağlayan biri olarak ters psikolojinin etkisinde kaldığımı kabul ediyorum.
peki diyip kabullendikten sonra bunu tekrar tekrar dinliyorum şimdi. uzun bir gece var önümde ve bu uzun gecelerden oluşan uzun da bir hafta..
herkese iyi bir hafta diliyorum..

too cool for engineering..


yazı yazamayacak kadar nefret doluyum. bilmiyorum ama öyle işte. en sevdiğim fotoğrafımı koyayım buraya. fotoğraftaki benim. fotoğrafın ismi too cool for engineering.. çerçevesiz altında ismi olmayan sadece benim olduğum bir fotoğraf ne yüzümü görün ne de ben olduğum aklınıza gelsin bir kere de birşeyleri söylemeden anlayın benim hakkımdakileri.
ya sen ne yapıyorsun aklını başına al lafını duymak bile istemiyorum. ne yani mahvediyorsam kendimi mahvediyorum. yıktığım legolar benim legolarım istersem yıkarım istersem kocaman kuleler yaparım. ama legolardan o kadar uzağım ki çocuk değilim artık koca adam oldum da günün herhangi bir anında girip içecek ve bundan nefret edecek kadar büyüdüm. biliyorum.. ne yani daha ne yapabilirim ki aslında bir haftadır da kan kusucak kadar kötü oldum. siz bilmiyorsunuz sadece. doktora gitmem gerek ama hergün erteliyorum. boşver diyorum sonraki günü nasıl olsa görücem ve nasıl olsa onu da boşa harcayacak bir ertesi günüm olacak. kurtuluşu küçücük ilaçlara bırakacak kadar da güçsüz düştüm. eve dönmek bile istemiyorum. çok pişman olacağımı bildiğim bi zamanlar bunlar. eğer sonrasını görebilirsem cidden çok pişmanlık duyacağımı biliyorum.. aslında biranda herşeyden kurtulabileceğimi düşünmek aptallıktı. romantik komedilerdeki gibi aptalım ben. ama işin kötü tarafı hayat ancak sonuna geldiğinde bir film gibi oluyor..

unforeseen consequences

uyandığımda saat 6:30' du. anneme özellikle söylemiştim uyanınca beni de uyandır diye. ama bir an uyanamadım işte kalkamadım. annecim biraz daha uyuyayım sen en iyisi beni evden çıkarken uyandır dedim. o sırada gece yatmadan önce kardeşimi gıdıklarken masayı devirip de yere saçılan bir sürü kağıdı toplamaya çalışıyodu kadıncağız. her şey vardı yerde. ders notları, sınava çalışırken hazırladığım not kağıtları, kardeşimin testleri, bir sürü kredi kartı faturası, çizildiğim resimler de vardı belki, kahve altlıkları, kulaklık, bilgisayarın faturası, cd zarfları,.. bir sürü ama bir sürü saçma sapan şey vardı yerde. gece toplamak istemedim. üşendim çünkü. yatmadan önce de camı açık bırakmıştım. babama da aman takılma bak bi sürü şey var yerde, laptopun kabloları da var bak takılır düşersin hem bi yerine bişey olur hem de laptop düşerken beraberinde bir sürü şeyi de yanında götürür bak maddi manevi zarara yol açma gece gece diye.. annem de sabah onları yerde görünce dayanamamış kadın toplamaya çalışıyodu yerdekileri bir yandan da işe yetişmek için hazırlanıyordu. ben de uyanmamak için kafama yastığı örtüyordum. gece yatmadan önce her şeyi sakladığım kutuma bakmıştım çünkü içine koyucam diyip de kaybettiğim bir sürü şey olduğunu gördüm. ama yine de çok fazla hatıra vardı içinde. o kadar unutmaya çalıştığım şeye rağmen içi hala doluydu. ilk kez beraber gittiğimiz sinemanın biletinden, dudak koruyucusuna kadar her şey vardı. bira altlıkları, garip bi melek figürü, kuğular, biriktirdiğim ve hediyesini almadığım kahve kuponları, yine çokça bilet. bilekliklerimi kaybettiğimi gördüm, üzüldüm bakarken, sonra saçma salak bir sürü anı işte. ilerde bakıp hatırlamak için çokça eşya, kağıt parçası.. hiç fotoğraf yoktu ama. hepsi bilgisayarda, dvdlerde saklı bir sürü fotoğraf ama hiçbiri burada değildi. evden çıkarken yine geldi annem, babam çıkarken uyandırsın dedim. biliyorum ki alt tarafı beş ya da on dakika sürecekti bu yarım yamalak uykum. ama uyandığımda heryeri topladığını görünce üzüldüm.. annem yaa.. aslında ben de bu halimden memnun değilim cidden. çok uğraşıyorlar eski ben için ama ben çoktan kopup gittim ki kendimden. söylesem neler hissettiği oturup günlerce ağlar. biliyorum ağlar. şu an 3 kişilik bir aile gibiler ben yokum sanki. ben kendimi ailesiz bıraktım herkesten kaçarken onlardan da kaçtım işte.
gece yatmadan önce bi paket sigara buldum çekmecede. kardeşimindi biliyorum. o benden de zor zamanlar yaşadı ve ben yine onu anlamamıştım. içmesine kızdım, sanki ben farklı bir şey yapıyormuşum gibi. çıkarken o pakedi de aldım yanıma. o içmesin istedim. sanki başka bi paket alamazdı. ama iki tanesini sakladım. akşam beraber buna bir son vermek için.
okula geldiğimde her şeyi yeniden düzeltebileceğimi gördüm. hocaya gidip ben kalıcam bu dersten sınava da gelmiycem. lütfen aramayın beni telafi için dedim. telefon numaramı vermiştim yapamadığım deneyler için. geride bi ders bırakıp her şeye yeniden başlayacaktım. derslerin hepsini geçersem sistem otomatik olarak kapanıyor çünkü ve ben mezun oluyorum ister istemez. ben hep birilerinin arkasından koşarken kendi yolumdan çokça uzaklaşmıştım. aslında kendi seçimimdi ama ben bundan pişmanlık duydum. bu sefer yaptığım seçim tamamen kendim içindi ve bu sefer asla bir pişmanlığa yer olmayacaktı.
nedensiz bi mutluluk kapladı beni okuldan çıkarken. yine sigaraya sarıldım kendime kızarak. ben neden böyle yapıyorum bilmiyordum. ama bunları yazdığım yere gelene kadar hep hayal kurdum. içinde sadece benim olmadığım hayallerdi ve bunlarda umutsuzluğa yer yoktu. olursa bir kez daha pişman olacağımı biliyordum. bu kez farklı olacak diye kurduğum çokça hayal.. pengueni okurken gülüyordum ve bu güzel havada kendimi dumana boğuyordum yine.önümde dolmabahçe sarayından çıkan çocuklar karşıdan karşıya geçerken neşeli çığlıklar atıyordu o anda fark ettim ki yine umutsuzca oturuyordum. kendimle kaldığımda hep oluyordu ve sadece hayaller yetmiyordu bana bu anlarda.
commandante che guavera.. evet benim şarkım çıktı yine.. mutlu olduğum farkına vardım. kendimleyken de mutlu olabiliyorum. ispanyolca öğrenicem birgün kesinlikle..
ne kadar daha sürer bu mutluluk veya onun hemen sonrasındaki bu kötülük bilmiyorum ama bir sıcak bir soğuk havayı yedikçe ufalanıp kum olan kayalar gibi ben de hergün bir parçamı bir yerlerde bırakıyorum. ve çoğu da beşiktaş-karaköy arasında yoldan denize saçılıyordu. bir kısmı da taksimde istiklale. vapurlardan savrulanlar da vardı. işte bir kısmı denizde kum oluyordu sonsuz sayıda kuma karışıp. diğerleri de yerde çamur oluyordu. üstüne hergün basıp da farektmediğimiz küçük parçalar..
off anne yaa.. niye topladın sabah oraları. içinde salem olan küçük bi poşet vardı akşam gördüğümde ne zaman bunu ilk içtiğimi hatırladım. senin, benim bu duruma gelmemde bi hatan yok. canımcım. cidden. o akşam senle konuşmasam belki her şey farklı olurdu. hem de her şey. ben bugün belki burda yalnız olmazdım. ama işte olay bundan ibaretti hep. bi eşik noktasını hiç geçememiştik biz onunla. ve tam da geçmek üzereyken yine kendi kararımdı telefonu açmak. onun kıskanması ve her şeyin sonunu getirecek tartışmamız.. her şeyin bir sebebi var ya ben aslında bunun olmasının sebebini anlayamadım hiç. almam gereken bi ders var ve ben bunu hala anlayamıyorum. suç ve ceza. anlamsızca konuştuğumun ben de farkındayım ama işte her şeyi yazamıyorum. bir sürü kelime gerek bunun için buraya sığmıyor. yok kimseye suç atmadan kendimde arıyorum zaten her şeyi. suç da bana ait ceza da. ama bunun cezasını sadece benim çekmiyor olmam da kötü. hayat da kötü, uyumak da, her şey kötü görünüyor bazen. bilmiyorum ama umutsuzca konuşmaya getirmek istemiyorum. sadece şu an konuşmak için birini arıyorum o yüzden yazıyorum. çokça kullanıyorum yalnız kalmayı ama başka bi seçenek de yok gibi şu an. çokça neşeliyim aslında fırsatım olunca ama şu an değil.
kendini iki kelimeyle ifade et dendiğinde yirmi dört saat neşeliyim.. 4 kelime oldu bu ama dendiğinde kafam iyi her şeyi çift görüyorum derken güldüğüm gibi.. aslında hep böyle gülmek için fırsatların hepsini yok ben almayayım diyerek itiyorum. burada yaptığım gibi kendimle konuşarak geçiriyorum..
aman ya bugün çok güzel birgün yine. ve çayım soğudukça içine bir şeker daha atıyorum. soğuk ve şekerli çay çok güzel. tadı garip ama güzel. her şeye yeniden başladım aslında. sadece bunları düzeltmem için çokça çalışmam gerekecek. biraz daha zaman gerek diyerek zaten akıp gidenlerin biraz daha çoğalmasına izin vermem yanlış biliyorum..
karşıdan karşıya geçen çocukları gördüm yine fotoğraflarını çekmek istiyorum tam da yaşama sevincini anlatan kocaman güzel bi fotoğraf..
ama bunun yerine fikriye' nin bi fotoğrafını koyayım sona. yalnız gitmek, yalnız bırakmak.. her iki tarafın kaybettiği bir fotoğraf. ama o birilerinin gözünde, ona bakan insana doğru gelirken benden de gidiyordu. ama başkaları da bir yerlerden giderken buralara geliyordu. her şey gitmek ve gelmekten ibaret.. ve gelse bile tam da eşikte dururken düşünmek..
hayat bugün güzel. ve beklemekse, umutla veya umutsuzca olmasıyla tam da zıt iki kutuplu garip bir eylem şu an.. ama aslında bunların hepsi sonuç. sebebini bilemediğim olayların
öngörülmemiş sonuçları..

Live 4 it! haftanın klibi



bir kez daha pazartesi ve bir kez daha beraberiz. bu hafta avril lavigne - i' m with you ile bizimle birlikte. çok seviyorum bu şarkıda çalan adının da viyolonsel olduğunu sandığım kocaman kemanı. kocaman olmasına da gerek yok. kemanın her türünü seviyorum aslında. üzülmek için sebep yaratıyor bunlar. çokça sıkıcı olduğumun farkındayım o yüzden çokça yazmıycam. neyse bu akşamı dışarıda geçirmek istiyordum aslında ama sanırım çıkıp amaçsızca yürümek için çok geç artık. ama yarınlar var daha di mi :) çokça yarın var daha ya da ben öyle sanıyorum. nasıl olsa bir sonraki pazartesi burda olucam di mi. o yüzden merak etmiyorsunuz. garip geliyor yaşamdaki bu hiç duraksamamazlık.
neyse hatırlarım da havalar kötüyken ve gece o meşhur yürüyüşlerimi yaparken tekrar tekrar dinlediğim bi avuç şarkının arasında bu da vardı. hatta tam da köprüde yürürken başlamıştı bi gece. neden bilmiyorum sinirden çokça gülmüştüm kendime. bi bu bi de haftaya ki şarkı :D şimdiden ipucu vermiyim klipler için (ahaha sanki çok da önemli ya :P neyse ben eğleneyim biraz bööle diyip kendi kendime)
güzel bir hafta diliyorum hepinize. aslında böyle yazdığıma bakmayın benim haftam çok güzel başladı :) güzel şeyleri yazmıyorsun derken haklıydın ya.. ama şimdi de söylemeden geçmek istemedim ;)
herkese güzel bir hafta diliyorum..

her blogger birgün blog buluşmasına gelir

bugün blogger toplantılarına bir yenisini daha ekliyoruz. ya tam yeri ve saati aklımda değil tam olarak. eysean' dan bakın. (biraz ziyaretçi sayın yükselsin eysean bak bu iyiliğimi unutma :P) neyse sabah bakıcam ben yeri ve zamanına. oyy yaa cumartesi sabahları taksimde mephisto' da oturup penguen okuyamadığım zamanlara bir yenisi daha eklenicek sanırım :D neyse en azından hayırlı bi amaç için olucak :P
aklımda bişey vardı ama unuttum yaa.. yaşlanıyorum sanırım :) neyse yarın görüşürüz.. ahaha komik bigün yaa.. nerden bulaştım şu blog işine dedirtecek kadar komik :P
acaba neresiydi diye düşünüyorum hala.. sanırım galataydı. bi gişe olacaktı sanırım. saat 1 de olur sanırım. neyse birinizi arıycam sabah bakalım piyango kime vuracak :P