yarın da sınav var, ayrıca proje ve ödev de var :P

kronik stres, gerilim, gelecek endişesi, son ana kadar belirsizlik, boş kahve fincanları, sayfalarca fotokopi, karalanmış kağıtlar, sınava kaç saat kaldı hesabı, " lan nasıl bu hale geldik? " nidaları, klasik müzikle gelen ritm rüzgarı, sonrasında korn la başlayan nefret rüzgarları, nereye gidiyorum ben? :P
ama seviyorum bu karmaşayı :) kaos ortamı hoşuma gidiyor, nasıl bir manyaklıksa artık :P

koş koş, sınav var sınav

ah bi de sana ulaşabilseydim :) kopya çekebilecek kadar yürekli bir insan değilim bunu kabul ediyorum :) ama hoca 5 dakika bizi yalnız bıraktığında keşke yanımda olsaydın :) jedi olsaydım force pull' la ordan alırdım onu ama o zaman karanlık tarafa ilk adım olurdu olay :P hikayeyi baştan anlatayım bari.
bu sabah mesleki ingilizce sınavımız vardı. elektrikten almıştım ama illa ki makineninkini de alacaksın dediler. ben de itiraz etmedim, uyumlu insanım dedim ya, öyleyim işte :P
sabah sınavın 9 da olduğu kanaatiyle çıktım yola, daha erken olması beklenemezdi, çüş artık sabah 5 sıraya mı girelim sınav için ssk kuyruğu mu kardeşim şeklinde her zaman yaptığım herşeyi geyiğe vurma şeklinde espriler yaparaktan gittim okula. kimse de sınavın saatini söylememişti kardeşim. ( ya da ben derslere gitmediğim için bilmiyordum :) )
7:43 de okuldaydım. gittim sınıfa notlarımı bıraktım ve aşağı kahve içmek için kantine indim. o sırada mutlu aradı kantine gel dedim. daha sınava 1 saatten fazla vardı her zaman son ana bıraktığım işlerimi yine son ana bırakmakta bir sakınca görmemiştim. mutlu geldi herkes e bloğa gidiyor dedi. e hadi biz de gidelim bari deyip gittik ki ne görelim sınav başlıyor! üst katta yer olmadığı için bodrum kattaki sığınağa benzer sınıfa gittik. orda da güç bela biyer buldum önümde tel sarılı bir makara vardı o ve ben sağımda solumda bakabilecek kimse yok :) mavi dosyamı koyacak yer bulamadığım anda hoca gelip " ver masanın üstüne koyayım " dedi ben de iyi niyet abidesi insan olarak verdim gülümseyerek. sonra onu bi ara fotoğraftaki sandalyenin üstüne koydu. ne bileyim hoca bizi 5-10 dakika yalnız bırakacak en önde olduğum için hocayı da tam göremiyorum.
en kötü olasılık onu öğrenciyle karıştırsam o beni görse bak sen kepazeliğe :P neyse ingilizce çeviri kısımlarını kendi birikimlerimle yaptım ama şekillerde battım :) beklediğimden iyi geçti sınav :) şimdi önümüzdeki sınavlara bakalım. zaten gaz türbinlerine de girmedim. görmeyince unutmaya çalışmak daha kolay oluyor. 00:00 'ı geçmiş saat artık çarşamba demek ki, neyse kahvemi alıp biraz ders çalışayım artık.

canım sıkılıyor, yağmur yağacak :P

yav bir insanın canı sıkılır da bu kadar mı sıkılır? buna bir çaresi olan beri gelsin de söylesin. zihin açıcı, mutluluk verici, sıkıntı dağıtıcı, kas gevşetici :P bilen varsa özelden mesaj atsın ( ahaha forum dili oldu :P bilerek öyle bitirdim cümleyi niohaha :) )

biz gideriz sınava, hey sınava hey, sınava hey, ...

deriinn bir nefes, sonrasında houuuhh diye aldığımız havayı geri verme, hmmm diye içten bir ses, elindeki çaydan bir yudum, nıp nıp nıp diye bir çaydan gelen tada karşı bir tepki, dili hafifçe ısırıp içerde birşeyler düşün, notlara ufak bir hızlı bakış, bakalım kaç sayfa okuyacağız diye bir keşif çalışması, hmm diye başı evet nidası verircesine hafif bir sallama, yep! demek, ve avril lavigne' nin bunu söylediğinde ne kadar şirin olabileceğini düşünme, kalemin uç uzunluk kontrolü, ...
bunları yapıp da sadece zaman kaybedip kendimi oyaladığımın farkına varışın ardından, " işte başlıyoruz... " diye hidrolik makineler sınavı için çalışmaya başlayış.

hep yanımdalar :)


biz genelde birlikte takılırız. en sevdiğim kalemim ( en sevdiğim kalemim, kaybetsem ağlarım, o kadar seviyorum :P ) hesap makinem ( sınavların olmazsa olmazı, o yoksa sınava girmenin de bi anlamı yok :P), defter ( ki içinde sadece gaz türbinleri notu tam :) ) bi de silgim var ama o genelde kayboluyor. hep yenisiyle değiştiriyoruz :P bunu çektiğim gün de kaybetmişim demek ki :) arada okuldan dönerken biraz parkta oturup kafa dinlemek iyi geliyor, bu da öyle bir günmüş :)

yok, aklıma birşey gelmiyor :P

ne yazsam diye düşündüm ama ufak bir ilham kaybı yaşıyorum sanırım o yüzden aklıma yazacak birşey gelmedi :) blog da kendini boşlanmış hissetmesin diye 3-5 bişeyler yazayım da sevinsin gariban :P

farkettim ki,

geçtiğimiz salı farkettim ki senle ben birlikteliği olmayacak. kabullenmek istemesem de gerçek ortada, fazla zorlamamak gerek. belki başka koşullar altında tekrar karşılaşırız. o zamana kadar son 2 defa daha görüşeceğiz sonra da her zaman olduğu gibi ben kendi yoluma, peşinden gitmek istediğim insan kendi yoluna gidecek. aramızdaki tek fark o giderken yanında elinden tutup ona eşlik edecek birinin olması. benim yolumda ise sırtına elimi atıp konuşacağım arkadaşlarım var. istediğim şey birinin elimi tutması mı yoksa birinin kolunu omzuma atması mı? ikisine de sahip olmak çok zor olmamalı.

sınavlar devam ediyor.

en son hatırladığım yatağa paralel değil de dikine uzanmıştım. kafamı yere doğru sarkıtıp öylece bir süre durdum. sözde kafa toplamaya çalışıyorum ya da sonradan farkına vardığım şekliyle değişik bir intaar metdu :P ama bre salak eroy topladığın tek şey beyne hücum eden ve bir süre sonra kafaya aşırı kan toplanmasına bağlı semptomlardan dolayı seni hakkı rahmetine kavuşturacak olan kan :) uzun süre öyle durduğu için ölen var mıdır acaba? bence ben kontrolü kaybettim ve içerden birileri yeter bize çektirdiklerin biz gidecez ama seni de yanımızda götürecez ahaha! diyip öylece yatağa uzandılar. tüm gün ezber ve problem ile uğraşınca bir süre sonra beyin faaliyeti sıfıra iniyor :P faaliyeti değil de kontrolü. hiç birşey yapacak gücüm yokmuş gibi sanki.
öyle elimde kahve ile sağa sola gidiyorum. esniyorum ama uyursam uyandığımda çok acı çekecem uyumamam lazım dediğim bir günün sabahında burda yazıyorum. ama hala esniyorum :)

ve başladı... may the force be with you young skywalker!

daha çok var! aslında çok da kalmadı! neyse çalışıyorum artık! aman geliyor! neydi günahım? kurtarın beni! aha da bittim ben! derken son 1 aylık sınav maratonu başladı. bu dönem amma da çabuk geçti. hiçbirşey anladım. tek bildiğim birkaç ay daha yaşlandım, blogu sevda blogu yaptık, yeni bir platonik aşk buldum, okul bitmeye yüz tuttu, cv' ler havada uçuşmaya başladı, kariyer heyecanı filizlenmeye başladı,... fişmekan işte :P ya aslında hepsinden kurtulmak istiyorum ben :) fırsatım olsa karayiplerde bir adada herşeyden, herkesten uzak yaşayacaksın deseler, yarım saniye beklersem adım eroy değil :) orası güzel tabii ki herkes gitmek ister o zaman tibet' te bir manastır da olabilir. önemli olan uzak ve sessiz bir yer olsun. ama hayat bir yerden başlıyor sen de kendince takılıyorsun işte. herşey sana bağlı mı değil mi tamamen bir beyin fırtınası ki şimdi girmeyeyim o konulara zaten eve geleli çok olmadı daha tam kendimde değilim :)
uykusuz geceler. çalışma masasının köşesinde sayıları bazen 1, bazen 4 olan bir dolup bir boşalan içi kah kahve, kah çay, hatta kah kola dolu fincanlar. sayfalarca fotokopi. üzeri problem çözümü ve özet notla dolu kağıtlar. arka fonda kendince beni rahatlatmaya çalışan klasik müzik. aralarına sıkışmış birkaç şebnem ferah, birkaç teoman, birkaç starwars, birkaç kingdom heaven parçası. kafanın içinde birkaç karmaşık düşünce, bazıları beni cesaretlendirmeye çalışıyor hadi biraz daha çalış diyor, bazıları yaptığım hataları anlatıyor, bazıları hepsini yaparsın merak etme diyor, bazıları ara onu konuş diyor, bazıları istersen hepsine bir son ver ve artık beni dinle diyor, bazılarının sesi ise çok uzaktan geliyor anlaşılmıyor.
işte sınavlar başladı ve hazırlık her zamanki gibi sıfır :) neyse zaten ben de alıştım artık. herşeye alışabilir insan. önemli olan alışmayı istemek. yarın en sevdiğim dersin sınavı var :P şimdi dünden kalan 3 saatlik uykuma biraz takviye mi yapsam yoksa kahveye mi sarılsam yine. ah öyle bir içten esnedim ki dışardan beni gören bi insan olsaydım elimde yorgan yastıkla yardıma koşardım o kadar içler acısı esnedim :) ey salı bekle geliyorum. zaten senden son 2-3 tane kaldı. ve kahvemi koymam gerek henüz başlangıçta bırakmayalım kendimizi :)

yıldız, gece, serinlik, uyumak, dilek tutmak...

şimdi gecenin bu saatinde canımın sıkkın olması normal :) ama neden bu kadar can sıkıntısı? artık bir sebep aramıyorum. çok fazla oldular çünkü :) kendime eziyet bu yaptığım. aslında hayatın ne kadar değerli ve her anının yaşanmaya değer olduğunu ancak onun sonuna gelince anlayacağım ama o zaman da geç olmuş olacak, tıpkı her zaman olduğu gibi di mi :P aslında hayatı paylaşmak isteyip de paylaşacak biri olmadığı için mi sıkılıyorum? illa ki sen mi birine benim hayatımdan bir parça alır mısın diyeceksin? yoksa birgün biri çıkıp da sana bu soracak mı? ilginç bir soru oldu. benim için kelimelerle belki tam ifade edememiş olabilirim ama kendi içimde parçalar güzel oturdu yerine :)
çok alakasız ama şu an keşke yıldız dolu bir gökyüzüne bakabiliyor olsaydım. canım o kadar çok çekti ki şimdi. camdan çıkıp baksam, boş sokaklar, gecenin bu saatinde çalışmak zorunda olan insanları görüp daha da üzülürüm :) şehirde yaşıyorsan doğru dürüst yıldızlı gece görmeden yaşayıp gidiyorsun. yere yatıp yıldızlara bakarak uyumak istiyorum. arada kayan yıldızlar da olsun birkaç tane dilek tutayım olmayacağını bile bile. hatta aynı dileği çok kez üst üste dileyim belki de bu içtenliğim görülür de dileğim olur diye. gece ilerledikçe serinleyen havayı içime çekmek istiyorum bir süre sonra üstüme hırkamı almak zorunda kalayım yıldızlara bakarken. ve tabii ki acaba benden başka acaba kimler böyle gökyüzüne bakıyor ve dilek diliyorlar ya da bu yıldızların tadını çıkarıyorlar. ya da aynı gökyüzüne baktığımız halde benim gördüğümün milyonda biri kadar yıldız görebilen kaç tane daha insan vardır. şu an gece olan yerlerde herkes uyuyor mu? herkes evinde mutlu mu? mutlaka şu an acı çeken milyonlarca insan vardır onların da mutlu olanların da hepsinin ayrı birer hikayesi var. hepsini dinleyemem ama hayal edebilirim. şu an ayrı şehirlerde aynı gökyüzüne bakıyor olabilir miyiz? aynı kayan yıldıza bakıp farklı dilekler diliyor olabilir miyiz? ne yazık ki hayır. nerden biliyorsun? diyebilirsiniz. ama biliyorum diyebilirim sadece bir açıklamam yok onun yanında. ne yazık ki sadece tek kelimelik bir cevabım var. şimdi burada artık yazmayı bırakmam gerek ne yazdım yukarıda aslında tam da bilemiyorum. acaba düşündüklerimi kelimelerle burda tam olarak anlatabiliyor muyum diye de düşünüyorum bazen. yanlış anlaşılmaktan hep çekinirim :)
şimdi camdan bakıp havanın güzelliğini düşünmek istiyorum. derin nefesler çekip havadan aldığım bu hazla uyumak istiyorum mutlu uyumak istiyorum çünkü uyandığımda önümde çok işim olacak. camdan baktığımda görebildiğim 4 tane yıldız var. kayan bir yıldız göremesem de kendi içimde bir dilek tuttum o an göremediğim onlarca kayan yıldızdan herhangi biri için. olur mu bilmem ama camdan gelen serinlik uykumu getirdi. biraz mutlu hissetmek için biraz üşümek mi gerek diye düşünmeye başladım :) hazır tatlı bir huzur hissetmişim uyuyayım..

dın dınını dın dın dındıınn

uzun süredir ( sabahın köründen akşama kadar diyelim şuna :) ) ödev yaparken klasik müzik dinliyorum. kafayı yormaz, hafif bir esinti yaratır diye. taa ki biraz önce elimde kalem kendimi orkestra şefi gibi zannedip sallarken, bunu yaptığımın farkına varana kadar :P etkilenmişim demek ki. ve bunu zamanında farketmişim :) biraz ara lazım bana galiba :P nerde benim şebnem ferah' ım? beni hiç terketmeyen sevgilim o benim :)

hey genç! iyi bayramlar :)

bugün 19 mayıs, tüm gençlerimizin bayramı kutlu olsun. ben de bir genç olduğumdan benim de bayramım bugün. ben de isterim dışarı çıkayım, gezeyim, sinemaya gideyim, çıkışında fast food yiyeyim, sonra da risk oynayayım, -yım -yım ... gibi bir sürü bilime ve insan oğluna katkısı olmayan işlerle uğraşayım. ama bunları yapmak yerine evde oturup ders çalışıyorum. ilime irfana katkıda bulunuyorum. gerçi şu an çalıştıklarımdan sonra aklıma bir icat gelmez ama ilerde bir buluşa imza atacaksam mutlaka bu 19 mayıs gününün de bir katkısı olacaktır. işte sınavlar başlıyor artık 16 hazirana kadar hiçbir şekilde bir ara yok. ama " ben bittim! " sözü için henüz erken çünkü mayısın 22 sinde başlıyor sınavlar o gün söylerim büyük ihtimalle.
yav güya bugün oky ile da vinci şifresi' ne gidecektik. hatta ben teklif etmiştim hadi gidek cuma günü diye ama baktım ki bu hafta boyunca bir arpa boyu ödev, proje, sınav hazırlığı yapamadım o yüzden bugünü ertelemek zorunda kaldık. sanırım temmuz' un ortalarında gidebiliriz ancak :) oky affet beni abi bak burdan da özür diledim :)
şimdi sabahtan beri bir sürü faydalı şey öğrendim. şu an bunları nerde kullanacağımı bilmiyorum. aslında bilmem gerekir ama bilmiyorum şu an itiraf ediyorum bilmediğimi. fazlaca açık sözlüyüm :P
ama çalışırken de bayağı sıkılmaya başladım artık :) o yüzden biraz yazı yazarsam geçer diyorum. evde de kimse olmadığından ve kendi kendime konuşmak bana bi yarar getirmeyeceğinden yazıyorum. yazıyorsam sebebi var kardeşim.. ne şee!
ahaha çok güldüm şimdi kendime yanılmıyorsam korsan tv den aklımda kalmış olmalı bu " ne şee! " sözü.
" vay eroycum gülüyosun var sende birşeyler! " diyebilir dikkatli okuyucular :) yok bişey içimiz kötü ama blogum salt sevda blogu olsun istemiyorum. adımız Live4it! ise yaşamımızın bir amacı ile ilgileniyoruz. salt sevgiliye duyulan özlem olsaydı. Live4her! filan yapardık :P ama Live4it! bir tesadüfün sonucu ortaya çıkan bir isim ve güzelliği de orda. bir insana bağlı bir yaşamdansa bir amaca bağlı yaşamı seçen insan olmak istiyorum. o yolda karşıma çıkacaklarla arkadaş olayım, onlara aşık olayım, onlarla güleyim,... vs :) diğer çapçılara benzemiyosun dedin ya ben de o zaman tekrar uyandım desem yeridir. her zaman olduğu gibi biriyle karşılaşmak için geç kalmış olsam da, henüz kaçırmadığım şeyler için biraz hızlı koşmam gerektiğini anladım. aslında pek de emin değilim kendimden. bunu yazıyorsam içimde bir yerlerde inançsızlık var demek ki. ama geçtiğimiz yazılardan birinde bir çin atasözü ne demişti? yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır. şimdi bi de yürüyen bir bilge düşünün neler olur kimbilir :P

böyle kedi başka yerde yok!

yav bu kedi okulun en yaşlı kedisi sanırım. ya da dur sanırım yanlış oldu. öyle hakkatten, sanırım fazla orda. kafasının önündeki tüyler seyrelmiş, insandaki saç dökülmesi diyelim biz ona. gel pisi pisi diyosun tınmıyo, yani iyi duymadığı ortada. anlamsız sağa sola bakıyo iyi duymadığı hipotezini ekle saç dökülmesi benzetmesine. sonra anlamsız hareketleri var, garip garip sesler çıkarıyor, kendince bi dünyası var gibi bunu tipik bunaklık semptomlarıyla bağdaştırıp diğer verilere ekledim mi al işte sana bu kedinin yaşlı olduğunun kanıtı :)
tabii ki tıbbi testler ve karbon hesapları kedinin yaşını daha iyi ortaya koyar ama hayvana o kadar rahatsızlık vermeye gerek yok zira dengesiz zaten tırmalar filan korkarım ben :) kedileri severim ama tırmalanmaya veya şiddete mağruz kalmaya dayanamam :P sevdiği için yapsa tamam derim hani sevme tarzı öyledir, sevgiye karşılık vermemek olmaz, içli insanım gece rüyama girer :P ama istemiyosa rahatsız etmem :)
bu fotoğrafta da bilgisayar laboratuarına camdan baktı önce, sonra kafasını içeri uzatıp miyavladı. ben artık her kediyi gördüğümde tik haline gelmiş olan gel pisi pisi sözümü söyledim ama hiç oralı olmak yoktu kedide :) sonra içeri girdi camdan şöyle bi bakındı yine anlamsız sesler, ve sonra da diğer camdan çıktı :) gece sokakta görsen korkacağın bir tip kedicik :) yaşlıya saygı kuşağı çerçevesinde arkasından fazla konuşmayayım. uzaktan da olsa severim onu :) sevdiklerime uzaktan bakmaya alışık bir insanım ben.

sessizlik, those were the days my friends, geceler soğuk ama heryer daha güzel

" those were the days my friend. " lise 3' te öss' ye hazırlanırken geceleri çok geç saatlere kadar otururdum. o zamanı hatırlattı birden bu şarkı. o saatlerde herkes yattığı için sanki heryer çok sessiz olurdu ama çok sessiz. gece geç saatlere kadar oturmayı seven ve işi abartıp neredeyse yarasa hayatı yaşayanlar benim gibi arkadaşlar bu sessizliği iyi bilirler :) o saatlerde herşey o kadar sessiz oluyor ki sanki düşüncelerimin sesini duyacakmışım gibi geliyor. hep hüzünlü saatlerdir nedense karanlık mı çok fazla, yoksa hepsi bu kadar sessiz olmasından mı kaynaklanıyor? belki de çok yorgunuz o saatlerde kafa iyice saçmalıyor. ama hep bilirim ki bu saatlerde oturup düşünmek, hüzünlü şarkılar dinlemek, geçmişe bakmak hep üzmüştür normal zamanda da üzüleceğim bu şeyleri gece düşünmek boğazımı düğümler, halbuki gündüz olmaz bu sebebinin sessizlik olması daha bi olası geliyor şimdi. sadece ama sadece o saatte dinlenecek şarkılar var. onları boğazı düğümlü dinliyor insan, belki de ben fazla duygusal takılıyorum.
aşırı derecede geçmişi düşünmeye meyilli bir insanım. şu anı yaşarken bile ilerde bugünleri düşünürüm diye yaşıyorum. sanırım bir türlü istediğim mutluluğa ulaşamadığımdan olmalı. bu dünyada işini tamamlayamadan ölen insanların geri döndüğü filmler gibi benimkisi bir türlü tamamlayamıyorum. belki de tamamladığım gün ölecem :P ( allah korusun :) tamam kötü hissedebilirim ama yaşamayı da seviyorum :) live4it! ;) )
geceleri o sessizlikte gökyüzü de daha güzel geliyor, sokaklar daha güzel, şehir daha güzel. onca gürültü herşeyin önüne sanki perde çekiyor. sabah henüz aydınlanırken geçtiğim karaköyün güzelliği, öğlenin kargaşasında yok. gece içime çektiğim serin ve temiz hava gündüz egzost gazıyla dolu.
keşke yanımda sen olsaydın dediğim saatler. kim olduğunu bilmediğim bir sen, ya da kim olduğunu umursamayacağım birisin sen. o sessizliği paylaşacak birisin işte. başımı dizine koyup o soğuk balkonda gökyüzüne bakıp uyumak istediğim insan. sabahın ilk ışığını istanbulun boş sokaklarında paylaşmak istediğim insansın. inan ki birbirimizi tanısaydık farklı olurdu ama zaman karşına kimin ne zaman çıkacağını söylemiyor ki karşına gelince anlıyorsun. ama hep geç kaldım karşılaşmak için, biraz ilerisi düşünüp biraz geriden geliyorum:) . hiç bitmeyeceğini düşündüğümüz bu günler bittiğinde geriye hiç keşke kalmasın.

şebnem ferah, şarkılar, hatıralar, kahvaltı, hatta bencillik

kendimi bildim bileli şebnem ferah' tan ve şarkılarından hoşlanmışımdır. hoşlanmaktan da öte bir şey bu şebnem ferah aşığıyım desem yeridir :P geçmişe dönüp bakarsak, aynı okulda olduğumuz bir kıza da şebnem yüzünden aşıktım :) ona çok benziyordu, ne zaman yanına gitsem, veya bir şekilde görsem heyecanlanırdım, hani kalp birden hızlı hızlı çarpar ya, ondan da öte birşeydi. aynı okulu bırak bir de aynı dersaneye gidiyorduk. haftasonlarını iple çekerdim :) onunla okulda fazla görüşemiyorduk. neden bilmiyorum ama olmuyordu. sadece arada birkaç karşılaşma o kadar :) en sevdiğim şey haftasonları beraber kahvaltı yapmaktı. ilk kez beraber sabahları beraber kahvaltı teklif ettiğimde evet demesi beni de şaşırtmıştı :) konuşacak fazla ortak konumuz yoktu, zaten ben onu yakından görsem yetiyordu bana, biraz onu güldürmek, gözlerinin içine bakmak yeterliydi. hatta birkaç kez beraber dersaneyi de asmıştık :) taksime kaçmıştık. ilk gittiğimiz yere bugün de giderim oky ile risk kapışmalarımız ilk orada başladı.
sevgili olmasak da o hissi yaşatırdı bana, kendi de bunun farkındaydı. ama garip birşeydi işte. sonra yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık birbirimizden. zaten onların sınıfla aramız iyi değildi :) biz ayrı bir sınıftık zaten okulda en zekiler, en haylazlar bir sınıfta birleşmişler. hepimizin içinde fazlasıyla çocukluk vardı :) hiç unutmam ki dersanede etüdler yapılırdı hafta içinde. haftasonu derslerine ek olarak o zamanlar onu daha fazla görebileceğim için sevinirdim. şebnem ferah dinledikçe o aklıma gelirdi. onu gördükçe de şebnem ferah :) kısır döngüye girmişim. bir süre öncesine kadar bile içim kötü olduğunda düşünürdüm onu, hele ki sting - desert rose dinledikçe içimin kötülüğü dibe vururdu yav. hala cd' si bende bi türlü geri veremedim. işte o kadar çabuk çıkmış hayatımdan. halbuki ben bunun yavaş yavaş uzaklaşarak olduğunu düşünmüştüm yukarıda. yazarken kendi içimde yanıldığımı ilk kez farkettim. zaten eskişehir' i kazanıp gitti oraya o zaman onu bir daha göremeyeceğimi anlamıştım. ama zaten şebnem ferah değil miydi onda gördüğüm? işte burda kendimi şebnem ferah ile kandırdığımı anlamıştım. lakin vakit geçti :) olsa da pek yürümez gibi geliyordu, ama bu benden kaynaklanmazdı :P aşırı uyumlu bir insanımdır. bir süre sonra insan bundan bıkabiliyor :) hatta şimdi hatırladım , sırf o beğeniyor diye tazmanya canavarı çizerdim. iyi çizerdim ben eskiden, sonra bıraktım zaten kimseye de göstermiyordum. belki birgün tekrar başlarım.
ben bunları yazdıkça aslında bunları hakkettiğimi düşünüyorum. çok fazla şey bekliyorum dışarıdan, aynı şekilde bekleyen insanlar olduğunu düşünmeyecek kadar da bencilce bir düşünce bu. hayat sana kötü davranıyor olabilir ama sen de karşılık vermezsen, hep böyle yazarsın işte :) karşına engel çıktığında yılmak veya ders çıkarmak hatta gaza gelmek :) yerine kaderci bir kaplumbağa gibi çevresinden yavaş yavaş dolaşmayı tercih ediyorum. bu da bazen iyi bazen kötü, zaten mutlak iyilik var mı? yoktur herhalde :)
tüm bu olayları başlatan iyi - kötü şarkısı oldu. üstüne desert rose' u da nerden duyduysam. şebnem ferah damarım kabardı artık bir süre içim kötü :) sınavlar da var, proje desen daha bir satır bile yazmadım, ödevler dağ gibi olmuş tepesine karlar yağmış :P mecbur olmasam yerimden bile kalkmak istemiyorum, birkaç yıl uyusam da öyle uyansam herşey değişmiş olsa ama sorumluluklar da elimden tutup kalk! diyor. hep arada kaldım zaten hiçbir zaman bir yere ait olamadım. bir kere bir seçim yapsam gerisi gelir,... gibi bir sürü düşünceye rağmen yine de her zaman olduğu gibi harekete geçmek için arkadan birinin itmesini ya da biriniz elini uzatmasını bekliyorum. ama zaten " sorumluluklar elini uzatmış " dedin ya? bencillik edip yardım uzatan eli de kendin seçmek istiyorsan. uzun bir süre daha köşede oturursun eroycum ;)

biraz sessizlik lütfen..

evet kabul ediyorum ki içimde daha öncekilere hiç benzemeyen bir mutsuzluk hissi var, belki biraz da bıkkınlık, biraz da platonik acılar, ne yaptığını bilmemezliğin verdiği boşluk, herkesten kaçmak istemenin verdiği üzüntü ve kendinden nefret duygusunu da eklemek gerek buna. hepsini karıştırınca ne kadar kötü hissettiğimi veya hissedebileceğimi bilmek için benim yerimde olmanız gerek. tüm bu kargaşanın içinde biraz dinlenebilmek için klasik müziğe vurdum kendimi :) ama o da bazen çok karartıyor içimi, biraz daha rahat düşünmek için kafamın içindeki seslerin susması gerek.
neden her kelimede boğazımı biraz daha düğümleniyor ya da yazıyı devam ettirmemek için kendimle savaşıyorum? keşke şu an milla jovovich' in gentlemen who fell şarkısındaki " i don' t how to speak to you? " cümlesini duyduğumda hissettiklerimi tam olarak kelimelere dökebilsem, belki de herşeyden kurtulurum o zaman. ya da zaman ne getirir kim bilir? bunu neden yazdım ki aniden? enya - only time çalmaya başladı ( hepsi arka arkaya vuruyor, halbuki hepsi klasik müzik olmalıydı. en basitinden bir şarkı listesini bile istediğim gibi yapamamışım bana herşey mübah :P ) " bıraksan ayakta bile duracak gücü hissetmiyorum içimde " içimden geçen buydu, bunu söylemek isterdim. eğer ki biri, bir soru sorsaydı. soru önemli değil, cevabım bu olurdu.
sebepsiz üzüntüleri ve bunları sulu sepken dışarı vuranları, bir hediye olarak gördüğüm hayatın her gününü berbat edenlerden nefret ederdim, ama bunu yazdıktan sonra anladım ki aslında bunu yapanların en başında geliyorum elinde flama taşıyanı olmuşum hepsinin önünde gidiyorum. zaten hep böyleydi, neyi eleştirsem, ne ile dalga geçsem veya neyden nefret etsem, gelir beni bulur. beni bunlara karşı koruyacak birine ihtiyacım var galiba, ya da çocuksu yanımı biraz olsun bastırıp bazen kulağımı çekecek birine. belki de seni düşünmemin sebebi bunları senin yapabilecek olman. ama ben bunları yapacak birini haketmiyorum, belki de haddinden fazla hakediyorum ve bunu nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için hayat da bana bunu kendimin bulması için baskı yapıyor. zaten hiç birşeyi kolay elde edemedim ya da fazla kolay elde ettim ki bu da değerlerini anlayamama sebep oluyor.
mesela avril lavigne' e de böyle aşık olmuştum. hatta birçok kişiden gizlediğim gitar çalmayı öğrenip, amerika' ya yerleşme ve birgün onunla karşılaşma hayalimi de burda söyleyebilirim artık, çünkü gerçekleşmeyeceğini anlayalı çok oluyor, hatta ilk kez düşündüğümde bile gerçekleşmeyeceğini biliyordum.
ya da lisedeki sema' yı avril' den çok sevdiğimi söyleyebilirim. modern eroy' un ortaya çıkmasında katkısı büyük. hiçbir zaman peşinden koşmayı bırakmamıştım, hatta bir ara ondan başka birşey düşünmüyordum. bir gün kahve falımda çıkmıştı, bakan kız sen gece gündüz birini düşünüyorsun demişti ben de utanmıştım :) yok ööle bişey :P okuldaki o güzel asistanı da buraya yazmazsam olmaz. ya da tüm bu acımın sebebi nagihan' dan sebepsiz kaçışımdı ( karma ve earl ;P ) ama belki de sen hepsinden farklısın o yüzden sana bir adım bile yaklaşmaktan korkuyorum. " ya bir daha hiç göremezsem " diye düşünmeden edemiyorum, çünkü kaybedeceğim bir savaşa girmektense kaçıp doğru zamanı beklemeyi tercih ederim. bir roma atasözü der ki, " bugün yenilip kaçan, yarın geri gelecektir. " işte ben hiç geri gelemedim :) böyle bir konuda bile bu örneği araya sıkıştırdın ya birşey demiyorum sana eroycum.
seni seven başka birinin olması beni o kadar üzmeyebilir ama senin sevdiğin birinin olması, işte o zaman bunu kelimelere nasıl aktaracağımı düşünüyorum. belki bir gün bunları görürsün ama o zaman bunları sadece sana söyleyip hayatından çıkmam gerektiğini söyleceğini biliyorum. neden biri bunları hiç tanımadığı insanlarla paylaşır? paylaşacak kimsem olmaması mı? ya da paylaşacabileceklerime dahi anlatmanın zor gelmesi mi?
sadece kendime kızmıyorum aslında hayat da bazen ( hatta çoğu zaman yapalım biz onu ;) ya da hep daha iyi olur ) aleyhte oynuyor. ve bunu değiştirebilecekken yapamadığıma kızıyorum. ve bence ben bu yüzden senin gibi birini haketmiyorum. aslında seni hiç tanımıyorum. ismini bile yoklama listesinden görmüştüm. ( zeki insanım ben bazen :P ) ama sadece hissediyorum diyebilirim. belki de yaptığım saçmalıktan öte değil. ama elimde olsa şu an gözlerimi kapatır ve herşeyi unutmak isterim ama ne yazık ki hayat bir oyun değil, en son kaydettiğin yerden tekrar başlayamıyorsun. ve ben aslında sana karşı hissettiklerimi 3 - 4 basit cümlede sana söylemek varken burda saymadığım sayıda cümleye dökmeye çalışyorum. aslında burda söz uçar yazı kalır demek geçiyor içimden. o kadar uzun mu yazdım ben? sonuna kadar kaç kişi okur? bir yerden sonra bana kızıp da " senden adam olmaz, hakediyorsun " diyip okumayı bırakmıştır. ya da beni anlayıp, kabul eden az sayıda insan aslında neler hissettiğimi anlamıştır.

çanakkale hatırası

çannakkale hatırası :) " gidip de başka bi fotoğraf koyamadın mı ey insan? " diyesim geliyor içimden, kendime :P ama rüzgarı çok seviyorum bu fotoğraf da bana tatlı rüzgarı hatırlattı :)

güç elektroniğinin endüstriyel uygulamaları 1

güç elk end uyg I: ( I.vize: 48, sınıf ort: 44 ) hocası gördüğüm en iyi , ve iyi niyetli insanlardan biri :) bazen o kadar iyi niyetli ki biz istismar etmekten kendimizi alamıyoruz :P iyi ezber yapaydım yüksek alırdım diyorum bu ders için. zaten farkettim ki tüm dersler için üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylüyorum :) demek ki sorunu biliyorum ama çözüm için hareket yok. zaten fikir insanı olmuşum ben iyice sadece kenardan taktiği ver diğerleri uygulasın :) benden çok iyi teknik direktör olurmuş :P

önce kendi listem

nasıl oluyor bilmiyorum ama my name is earl ile paralel giden bir hayatım var :) bu akşam da öğrendim ki ben önce kendi listeme bakayım, belki de aradığım gerçek insan listemde gizlidir :) bak adamı zorla karmaya başlatacaklar :P

enerji iletim hatları

enerji iletim hatları: ( I.vize: yok okumadı bi türlü hoca, sınıf ort: merakla bekliyoruz ) konusu elektrik direkleri olan bir ders :) yoklama önemli dendi ortalamaya etkiyecek dendi, ben de hep gitmeye çalıştım ama bazen olmadı gidemedim ama yine de imzam orda oldu :) ama son seferde yazılı yoklama yapınca olmadı tabii ki :P fazla da diyecek birşey yok. aslında hoşuma gidiyor bu dersin sorularını çözmek direk filan çiziyorum tepelerarasında çok hoş :) her işe olduğu gibi inşaat mühendisliğine de ilgim var. extreme engineering dediğimiz büyük binalar, uzun köprüler, imkansız yapılar yapabilmeyi hep istemişimdir. zaten en çok merak ettiğim şey de piramitlerin nasıl yapıldığı olduğunu söylememe gerek bile yok ama ben yine de söyleyeyim.

gaz türbinleri

gaz türbinleri: ( I.vize: bilmiyorum, sınıf ort: sınav notunu bilmiyorum sen bana ortalama soruyosun ayıp ama :P ) şimdi bi söz vardı. yaratanı yaratılandan dolayı sevmek diye. işte bu dersi de derse girenden dolayı seviyorum :)
her salı olan :) tüm derslere girdim. öyle böyle anlatılmaz yaşanır bi defter tuttum. ama " olmadı be koç! sıkma canını " dedirtecek bir sınav oldu :) güzel şeyler öğrendiğim bir ders oldu sıkmadan ders anlatıyor hoca, herşeyi yazdırıyor ve ordan soruyor tam da istediğim hocaya denk gelmişim ne istiyorum öyle değil mi? ama " ey, eroy çanlar kimin için çalıyor? aklını başına niye almıyosun? :P " bu ders de heba oldu diyecem ama çok şey öğrendim mesela bir çok ünlü hakkında derste anektodlar sunuyor hoca, onları yazıyorum.
her hafta heyecanla beklediğimiz bir ders olmakla birlikte, ilerisine ümitle baktığımız alacağımız düşük nota rağmen 2. sınavlarla birlikte çıkışta olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

my name is eroy

şimdi bunu yazarken bile başıma bişey gelir mi korkusu hakim. nedendir bilmiyorum ama bir talihsiz serüvenler dizisinin içinde gibiyim. hergün o güne etkiyen bir büyük kaza ile geçiyor.
iyi birşey olduğunda mutlaka kötü birşey arkasından koşa koşa geliyor. cnbc-e deki my name is earl deki earl ile aynı kaderi paylaşıyoruz diyesim geliyor. zaten isimler de benziyo birbirine ben de mi karma' ya başlasam? bıyığım da olsa earl' e benziyecem :P ben de bi liste hazırlasam diyorum ama öyle kimseye de zararı dokunacak şeyler yapmadım ki :)
perşembe günüm iyiydi mesela ama tam eve giderken kafamı minibüsün biyerine çarptım, neresi olduğunu göremedim ama bak hala acıyo. ya da dün maçta sol dizimi fena sakatladım sek sek yürüyorum :) eve geldim elime kahve döktüm ( hem de şakayla kardeşimi kahve ile tehdit ederken cümlemi bitirdiğim anda elime döküldü. allah' ın sopasının olmadığını anladım o zaman :) ) bundan klavye ve mouse da nasibini aldı :) veya cuma günü aniden hocayla konuşmam gerektiğini anlayıp toplam 5 dakika konuşmak için 2 buçuk saat yol teptim ki onun öncesinde tam da ne güzel bir gün oh biraz dinleneyim diyordum :) tüm yoklamalarına var olduğum bir dersin bi kere ilk dersine girmeyip de o zaman quizle ile yoklama yapması ve bunun bana +1 nota mal olması da ayrı bir şey ( şey işte bi isim bulamadım şeyden başka :P ) şimdi de oturdum proje yapıcam bakalım ne ile karşılacam merak ediyorum :)

olmaya devlet cihanda 4 - 5 haftalık tatil gibi.

benim bi 4-5 hafta tatile ihtiyacım var :) ama ne yazık ki sanırım 2008' li yıllardan önce zaman yok :P kapatıp gidecem ben bu vücudu bodrum' a yerleşecem :)

otomatik kontrol

otomatik kontrol: (I.vize:53, sınıf ortalaması: 48 )
dersin ismini ilk uyduğumda acaba devre filan mı kuracağız? yoksa sonunda istediğim dersi buldum mu? diye bir sevinç yumağı olmuştum. ama yine kağıt üstünde hesaplar yapılan bir ders kimliği ön plana çıktı. yine az girmeler, sınavdan önceki gece ders çalışmalara kurban edilen bir ders. ders hakkında fazla atıp tutmayayım, çünkü fazla bilmiyorum :P
ama sınavı akşam sekiz buçuktaydı ondan önce de yedide bir sınav vardı. beyin ikisini kaldıramadı gibi oldu :P tabii bu ders salı günü ve ben salı günleri sabah 8 akşam yedi mesai yaptığım için tüm gün aynı verim olmuyor ve arada dersler anlamsız terimler fırtınasına dönüyor. işte o zaman toparlanmak için kahveye sarılıyorum. ama her tenefüs de içilmez ki :P hocası iyi niyetli anlatıyor maşallah yüksek alanlar da çok, hadi bakalım 2. sınavı merakla bekleniyor.

mühendislik matematiği

mühendislik matematiği: (I. vize: okumadı, II. vizeden 15 dk. önce okur herhal :P ) ( sınıf ort: sonuçları belli olmayan bir vizenin sınıf ortalamasını beklemek de saçma olur di mi :) )
eski adıyla nümerik analiz, şu anki adıyla müh mat. herşeyi kısaltmak gibi bir alışkanlık var bizde hemen kısa yoldan sonuca gitmek istiyoruz :) sabırsız insanlarız yav. neyse bu derse dönelim. evet işte bu dönemin incisi olmaya aday ders. bir tek dersine girdim şu ana kadar zaten daha önce de almıştım ama bu sefer tekrar alıp not yükseltmek istiyorum :) öyle de olacak gibi. zaten standart şeyler soruluyor ama peki daha önce niye düşük aldın? diyebilirsiniz cevap: onu bilsem şimdi bu yazıları yazmıyo olurdum :) bir dersi tekrar almak eskiden yaptığım hataları görmeme yardımcı oluyormuş onu gördüm sanırım birçok düşük notlu dersi tekrar alacağım. hah siz dersiniz ki sınava ne zaman çalıştın da iyi geçti? ehehe sınav olacağı sabahtan önceki gece 12:00 de başladım 4:00 ' e kadar çalışıp " artık uyuyayım çünkü şu an uykum yok, bu iyiye işaret değil :P " diyip 2 saat uykudan sonra kalkıp gittim. aslında güçlü bir doğaçlama yeteneğim olduğu için ona güvenip böyle ekstreme şekillerde giriyorum sınava " nasılsa sınavda birşeyler yaparım dediğim " için böyle oluyor. ciddi bir iç çatışma var aslında içimde, bir iç savaş gibi. elbet bir taraf kazanmalı artık yoksa böyle sürekli savaş halinde olmak bana zarar :)
şimdi bu dersin müdavimi yeni öğrenciler her derse gelirler başta ama zaten hocamızda yoklamayı öylesine aldığından ve ders notları mevcut olduğundan giderek derse devam oranı azalıyor. ve zaten dersi daha önce almış benim gibi veteranlar :P hiç gitmiyor. aslında süper önemli şeyler olmadığı için ders notuna bakılıp öğrenilecek şeyler olduğu için hoca da bunu farkında, sağolsun iyi insandır kendisi :) ama sınav sonuçları belli değil tabii ki ya kötü gelirse gör sen o zaman havai fişekler göğe nasıl yükseliyor :P

mesleki ingilizce 1

mesleki ing I : ( I.vize: yarısı belli, diğer yarısı allah kerim, sınıf ort: kendi derdime düştüm bakamadım ) şimdi ingilizcesi iyi bir vatandaşım bunu kabul ediyorum. bu mesleki ingilizce 1 dersini 2. defa alışım. daha önce elektrik bölümden almıştım sıra makinede. ama nerdee elektriğin mesleki ingilizcesi nerde bu makinenin mesleki ingilizcesi. elektrik bölümünde güle oynaya geçtiğimiz yollar burda dikenle dolmuş :P
bayağı bir terim filan öğrenmenin yanısıra makine ile ilgili derslere ön hazırlık gibi bir durum var ortada. ama türkçesini zor geçtiğim dersin ingilizcesi biraz zor be :P sorun ingilizce olması türkçe olsa yazarım bişey de ama onun ingilizce karşılığını bilmiyorsan sınavda sallayamazsın.
başta 2 grubu da birleştirdikleri için her ders 250 kişi birlikte derse giriyorduk. tabii dersin özünü de pas geçmeyeyim. birkaç farklı hoca gelip 2-3 hafta boyunca kendi bölümüyle ilgili ders anlatıyor. aslında hoş bir olay. ama 2. hoca gelmenize gerek yok dedi ben orda koptum. yav zaten pamuk ipliğine bağlı bir ruh halindeyim sen niye beni yoldan itici eylemlere giriyosun hocam :P orda koptum ben sonra artık derse gideyim bakayım ne oluyor ne bitiyor diye bakayım dediğim gün civarı bir gün de haftaya sınav var abi sözüyle karşılaşınca telaşın melekleri gökten ellerinde arklarıyla indi bana :P
şimdi bu dersteki başarısızlığın sebebi sanırım yine rakibi ciddiye almamak olarak görüyorum. yine sınavdan önceki gece çalışmaya başlama sendromu burda açıkça kendini göstermiş. sonra pazartesi bu sınavın sonucunu öğrendim ki sonraki yazıya yazayım bu fazlasıyla uzun oldu. göze zararlı :P

pazartesi ertesi

dün yine salıydı. bu salı diğerlerinden daha güzel geçti :)

el tes kor tek

elektrik tesisleri koruma tekniği: (I.vize:64, sınıf ort: çok yüksek yav millet coşmuş :P )
kısaca el tes kor tek diye ispanyolcaya çalan bir isim koyduğumuz şirin bir dersimiz. bayağı da gerekli aslında ama ben yine gereken önem ve eğilimi göstermedim. şimdi bu dersin sınavından önce hoca çıkabilecek yerleri söylemiş zaten elinde ders notları var daha nasıl olur da kötü not alırsın bre insan? diye bir cümle kurup beni sorgulayabilirsiniz. keşke derse daha çok girseydim de hocanın anlattığı ekstra şeyleri dinleseydim derim ben de :)
sınıf not ortalaması çok yüksek olduğundan çok ehemniyet gösterilmesi gereken bir ders olarak gözümüze çarpıyor.
bir çok derse girilmemiş olması bu derste birçok altyapı eksikliği olduğunu ortaya koyuyor. beş dakika oyunu bırak da azcık mesleğinle ilgili şeylere çalış dedirtecek durumlara sokuyor insanı :) bu ders bahçeye bakan bir yerde olduğu için kimi zaman sincaplar tarafından dikkat dağıtımından payınızı alabilirsiniz. üsütünde bir defterin ancak yarısı sığacak kadar yer olan sandalyelerde işlendiğinden ders bazen kıçınıza sandalyeden dolay kıramp girme olasığı var :P hocası iyi bir insan olması derse girmek yönünde dürtüye yol açsa da güzel günlerde ders yerine yıldız korusuna gitmek daha eğlenceli bir opsiyon gibi :)

ve ben artık geriye bakmayı öğrendim

ilk vizeler bitti ve sonuçları da açıklanıyor. ve her zamanki gibi bir hüsran havası hakim bende. birgün gaza gelip hep sınavlardan önce çalışacam ama o birgün çok da yakın değil :P ama bu sefer birşey öğrendim, oturup her derste nerde hata yaptığımı anlamak için beyin fırtınası yapayım dedim :) ders programındaki derslerin sırasıyla gideyim. hergün 1 ders üzerinden yaklaşık 15 yılda biter :P ahaha geyiği bırak da başla artık diye içinden geçirenler artık nihaiyete erebilirler çünkü başlıyorum:

1. hidrolik makineler: ( I. vize:40, sınıf vize ort: 27 )
pompa ve türevleri üzerine kurulmuş bir ders. dönem başından beri tüm derslere girmeme ve benzerine ortaöğretim yıllarındaki kızlarda rastlanacak kadar iddialı bir deftere sahip olmama rağmen sınavı, bir gün önce çalışmaya başlamaya bağlı zaman yetersizliğine kurban gitti. 1 ders hariç tüm derslere girmiş olmam birşey değiştirmedi gibi geliyor bana sadece fotokopi parasından yırttım :) girdiği ders bölü aldığı not oranı en düşük ders olmasını bekliyordum ama dün sınavlar okununca ortalamanın üstünde
olduğumu gördüm ve fena değil gibi geldi not bana çünkü 3 sorudan 2 sini yapmıştım 1 tane de ya var ya yoktu. bu açıdan iyi gibi gözüküyor. en kötü notum olmasını beklerken iyi geldi ve beni utandırdı yerin dibine soktu :P yine de sınavın kötü olmasının sebepleri araştırılmalı diye düşünen beynimin bi tarafının gazına gelip düşündüğümde örnek soru çözmemenin kurbanı olduğum açıkça ortada. eh beynimin o tarafı madem o kadar biliyosun sınavdan önce nerdeydin? sizin gibiler zaten sadece fikir versin, uygulama sıfır :P
29 mayısta yapılacak 2. vizeye önceden çalışmazsam ben bittim, abi kesin kaldım, yaz okulu var mı?, hani bu dönem çalışacaktım, allah belamı versin, abi ders zordu be, ... gibi 85000 türlü mazeret kombinasyonu denemek zorunda kalıcam. ama bunları şimdi düşünmek nafile zamanı gelince meydan yine doğaçlamaya kalacak :)