heyecanlı dakikalar

Birbirinden dehşetli maceralarla dolu hiç ölmemiş bir hayatın içinden geçerken ardı ardına gelen tamlamaların giderek takibi zorlaştırıp can sıkan durumlarının sona erdiğini duymak seni ne kadar mutlu ettiyse beni de bir o kadar mutlu etti. ben şunu anlatamadım ki anlayasın. sen diye hitap ederken seni çoğunda saplantılı eski bir sevgili sananların sayısını bilseydin ben de şaşırırdım inan. aslında sen derken okuyanı kastediyorum ben. bu cümleyi söylemek için aylardır bekliyordum önceki söyleyişimin hemen ardından başlayan bir bekleyişti ve yaşandı bitti. ohh.. artık hayatta her istediğimi yapabilirmişim gibi geliyor.

saplantılarım var belli belirsiz. sandığın kadar süper biri değilim. mükemmel biri olmam yetiyor bazen. geri kalan zamanları da zaten bunu fazlasıyla telafi edecek kadar şapşallık yaparak geçiriyorum. mesela neden çalışmıyorsun, şunu yapmıyorsun aylar oldu nerdesin gibi sebeplerin arkasında ya evde kitaplarımı düzenlemem gerekiyordu o iş bitmeden içim rahat etmezdi hep gözüm arkada kalırdı gibi tokat yememe sebepler oluyor. bi kere tokat yediğin kız olduğu sürece bir erkek için fazla problem olmasa gerek. olmasın da. olur olmaz o sana kalmış.

bütün sorunlarımı atlattım. lan ben bile inanamıyorum. aslında haftaya belli olsa o zaman atlatmış oluyorum ama o zamana kadar süpersonik hazırlıklarım devam etmeli ki zirveden giriş yapayım. o kadar heyecan doluyum ki bugün uyudum o yüzden. mutlu olunca uyumak çok güzel. uyanabiliyorsun presto! diye.

ben bu işi yapmak istiyorum. bir sürü şey var. sırıtmaktan kaliteli yazının dışına taşalı çok oldu sen de farketmişsindir zaten. havada zehirli partiküllerin uçuştuğu bir yerde gökkuşağı görüyorum neredeyse. polianna (doğrusu bu değil tdk'ya filan bakmak lazım) beni görseydi evlenmek isterdi şu an. her yeni başlayan macera.. heycan dolu çilek kokar.. diye şarkının özü sözü bir anafikrinden ayrı ama hayat dolu. süperim şu an!..

uyanık kalmak

tekrar doğruldum. sırtımı duvara yasladım. yasladığım anda duvardan vücuduma akın eden soğuk hissinin güzelliği sadece bir anlıktı. sonrasında rahatsızlık veren sertliğe de alışıp alışmamayı hiç düşünmedim. aldığım hiçbir soluk yetmiyordu. yaslandığım yerde rahat olduğumu ancak pencereyi açmak için yerimi terkettiğimde anladım. düzensiz solukların arasında garip sesler ve lanet olsunlar çıkıyordu ağzımdan. bir de şu şarkı. deli edercesine durmadan tekrar tekrar başlayıp bitiyordu. pencereyi açamayacağımı anladığımda kendimi kurtarmak için elimi attığım ilk yerde birşeyleri düşürmüştüm ama ne olduğu umrumda bile değildi. tekrar derin bir nefes.. ve perdelerin arkasına saklanan pencereyi sonunda buldum. açtığımda içeri dolan serin havanın içinde boğulmak istiyordum o an. şarkı ise hala devam ediyordu.

geçen zamanı 1 saniye az yaşıyordum. herkesten 1 saniye az. 59 saniye ve sonra herşey tekrar baştan. bu kadar başım ağrımıyor olsaydı aklımı kaçırdığımı sanacaktım. gücüm ayakta durmaya zar zor yetiyordu. soğuk mermere ellerimi dayadığımda aşağı düşsem hiç üzülmeyecektim bu eziyet ne kadar çabuk biterse o kadar iyiydi. soluklarım yetmemeye devam ediyordu. aldığım nefeslerin arasında boğulup gidecektim neredeyse. karanlığın içinde, içimi dışıma çıkarmak için defalarca gidip geldiğim tuvalette oturup kalmak daha mı iyiydi diye düşünüyordum bir ara. sonra unutup gittim.

boğazımdaki pis tadı atmak için saatler öncesinden kalan yarım fincandan defalarca aldığım yudumlarda. başımı ağrıtan çok kafein miydi acaba? bırakıcam bunu da artık diye kendi kendime konuşuyordum. sonra bence azaltsam daha iyi hem çok yoğun bir dönem var nasıl olur kahvesiz. yok yok olmaz. aslında düşünüyorum da ne zaman az yoğun olduğum bir dönem oldu ki. dönem diye birşey yok ortada. az ya da çok yoğun değil. çok uzun sadece. geçmeyen saatler arasında karanlıkta kaybolup gidiyordum. kimseyi kaldırmak istemiyordum ama giderek bulantıların ağrıların arasında kendimi daha da güçsüz buluyordum. saçma konuşmalar yapıyordum kendimle. aklım başımdayken düşünmediğim herşey sanki başka zaman bulamamış gibi başıma üşüşmüştü. garip düşünceler, hatıralar, görüntüler..

soğuk banyo karoları kıyafetlerimin içinden tenime ulaşmayı başarmışlardı. uzak bir yerlerden gelen ışık etrafı zar zor aydınlatırken birden çakmağın alevi gölgeleri uyandırdı. sonrasında tekrar inine geri dönen alevden bir şeytan gibiydi. yerini sigaranın ucundaki küçük ucube yardımcısı almıştı. işe yaramaz ucubenin hiç gücü yoktu ama dumanı şatafatlı bir ilüzyondu. titreyen elimle her seferinde dudaklarımla buluşan sigara beni öldüren aşkım gibi dudaklarımı yakıyordu. hiçbirine değmezdi dercesine içime işleyip sonra beni terkeden duman uzaklarda kendi dünyasında beni ezip gittikten sonra yoluna devam ediyordu. aynısı ise yapan insana o an kızıyordum. saçma düşüncelerle beni boğuyordu. bu kocaman bir haksızlık diyip yanan ucubeyi kendi cehennemine yolladım üzerine sifonu çektiğimde herşey boktan zaten hayatta bu neden olmasın diye salak kendime özlü sözler sarfetmeye çalışıyordum.

15 dakika uyuyabilmiştim ama o zaman gördüğüm rüyaların içinde günlerce yaşamışım gibi geliyordu.

suyla kendimi bulmaya çalıştım ama olmuyordu. yukarıdan üstüme yağan su damlaları yardıma koşarcasına vucüduma yayılırken etkisizliklerine üzülüyorlar mıydı acaba.. artık sadece ellerim değil tüm vücudum titriyordu. tekrar giyinip yatağa döndüğümde herşey düzelmiş olarak uyanacağımı hayal ettim. ama saatlerdir devam ediyordu şarkı. o devam ettikçe ben iyi olamayacaktım sanki. halbuki ben bunu çölde giderken dinleyeceğim diye hayal ediyordum. gökyüzünü benden alamazsın ya.. nakaratıyla uzakların tadını çıkaracaktım. karanlıkta acaba gökyüzü beni mi alsın daha iyi diye düşüncesi saçmalıkların sadece bir tanesiydi. ya da beni ayakta tutan bu muydu. bu gibi anlarda süper mantıklı şeyler düşünebiliyordum.

kanser ağrısı en kötü ağrıdır diyordu birkaç akşam önce bir doktor arkadaşım. bundan daha kötüsü olacaksa ben en iyi sigarayı filan da bırakayım.. evet, evet.. sabah ilk işim bu olabilir. sabah.. zaten gün aydınlanıyordu. sabah ezanının ürpetisi sarıyordu her yeri. beni bununla korkutamazsın dedim..

odaya girip ışığı yaktım. beni hastaneye götürmelisiniz dedim. sonrasında gidiş-dönüş, saçma hastane koşturmacasının ardında tekrar yatağa uzandığımda yastık sanki hoşgeldin der gibi sarılıyordu bana. beni özlemiş sevgilim gibi sarıldı. sonra huzurluyduk sanki. uyandığımda bir daha böyle olmayacak diye söz vericem kendime ama sonra yapmayacağım biliyorum. bir başka gece tekrar görüşeceğiz diyip uyurken. şarkı son kez bitti..