Beni Benden Alanlar No.5

Mesela yattığım odada bir pencere olsun ve yattığım saat gece olsun. Buraya kadar herşey normal gibi sanki. Ama işte o pencere önünde perdelerin yetmezliğinden mi desem yoksa o perdelerin özensizce şaartt!.. diye çekilmesinden mi diyim boşluklar kalır ya. Bu boşluklardan mesela dışarısı hafif görünür, dışarıdan içeri ışık huzmeleri akın eder. Bunları gözümüze, burnumuza, ağzımıza filan gelmesinden dolayı uyuyamayız. Bunlara da tamam diyebilirim. (Aslında demem de esas konuya gelicem o yüzden kısa kesiyorum.) Bu pencereler eğer ki bir balkon kapısının penceresiyse, veya ne biliyim birinci kat penceresi veya olmadı 2. kat olsun hadi. O odada o aralık kapanmadıkça uyuyamam. Çünkü en derin korkularımda gecenin bir yarısı ordan bana bir cin, peri, öcü, hayalet, canlanan kukla bebek gibi birşeyin bakmasından o kadar korkuyorum ki. Aklım uçuyor bazen. ya orayı hiç görmeyecek bir yer olacak ya da orayı tuğla, beton birşeyle kapamalıyım. Hele ki bu yer pencere bir balkona da bakıyorsa gündüz de uyuyamıyorum. Bu lanet neden beni buldu allahım bana bunu mu reva gördün :) Bak yazarken farkettim ki penceremde öyle bir boşluk kalmış. Elim ayağım boşaldı birden yeminle birşey baktı lan!.. Deli değilim ben! :)

deneme

Böyle bacak bacak üstüne atarsınız da bi süre sonra ayağınız uyuşur. Onunla beraber bir karıncalanma hissi ki karıncalanmayı televizyon görüntüsü bozulduğunda da kullanıyoruz bunda da kullanıyoruz. Sonra karıncayı bile incitmeyen diyoruz. Buna günah filan diyoruz e bu kadar kötü durumlar için karıncalanma dersen ister istemez karınca antipatisi de doğar insan da değil mi? Karıncalar nerden çıktı şimdi ben konudan ne kadar saptım hiçbir fikrim de yok aslında. Ha ne diyordum. O karıncalanma hissi ayak uyuşması. İşte o anlar benim benden alındığım sisli dağların tepelerinde esir tutulduğum anlardır. Bir daha asla geçmeyecek gibi ya! Nasıl düzeleceğine dair bir fikrim yok bugüne kadar ki geçişleri ben şansa geçti. Hadi bu sefer de felç olmadım gibi batıl inançlar üzerine kurdum :)

Kulağa fısıldayan güzel bir kız kadar baştan çıkarıcı ve çekici ne vardır diye sorarım sizlere ey inananlar! ;p Aynı şey erkekler için de geçerli midir? Bence evet :) Bugüne kadar gördüm ki böyle bir inanca sahip olmakta hiçbir sakınca yok :)

415b3304f56af9325b51b1920f5

Kitapçıdan aldığım bir kitap eve gelirken yolda poşetin azizliğine uğrar da o güzelim el değmemiş, bükmeye kıyamadığım kapağı en olur olmaz yerinden kıvrık kalır ya. O izi bir ömür boyu taşır üstünde. Bundan daha büyük bir acı var mıdır? Ölü doğmuştur o kitap benim için. Okuyamam. Okusam da artık kabullenemem. Bekarete inanmıyorum ama kitaplar için aynı şey geçerli değil.. Bi kere kitap insanın en iyi dostu, diğeri sevgilisi. Ben olsam sevgiliyi seçerim orası ayrı da :) Anafikir bütünlüğünü bozmak da ayıp bazen.

Herhangi bir çöp kutusu, konteynır, kova, leğen, muhtelif çaplardaki variller gibi basket potası olarak hayal edilebilecek herşeye uzaktan birşey atıp soktuğumda sanki NBA kupasını türkiyeye kazandırmışçasına seviniyorum. o gerizekalıca yenilmezlik duygusu o kadar kaplıyor ki içimi. Çalışmaya ara veriyorum, dışarı çıkıp geziyorum, kendimi şımartıyorum. Günlerce kendime gelemiyorum. Atıştan önceki beni hor gören, tiksindirici ve bir rakun kadar savunmasız bulan bildiğin bir rockstar oluyorum. Bunları yazarken ben utanıyorum ;p

Daha önceki Beni Benden Alanlar için de buraya bakmanız yeterli.

Live 4 it! The beginning of the end..

kendini geliştirebilirsin, istediğin herşeyi yapabilirsin hayat senin, evren senin,.. vs. vs. gibi kişisel gelişimden dem vuran zavallı düşüncelerin bürüdüğü, ben herşeye tekrar dönücem hayatım süper olacak şeklinde düşünce bulutları ve nutukların hakim olduğu bir zaman değil.

end edited


kaybettiğin herşeyin değerini elindeyken öğrenemediğin zamanlar gibi. yağmurlu bir havada camdan dışarı bakıp üzülürken olduğun kadar düşünceli bir geri dönüş. aslında ben de seni seviyordum! gibi herşeyi geri almaya çalışan bir kucaklama. hayatta en sevdiklerini elinden alanla yüzleştiğindeki gibi nefret dolu. elinde yarım bir şişe ve izmarite dönmek üzere olan sigarayla görünebileceğin kadar cool ya da acınası. parasını almak için hadi bitir de gideyim diyen bir fahişe kadar da bıkkın. ama sadece bir anlık kıvılcımın peşinden pervasızca koşacak kadar da heyecan dolu. Live 4 it! unutulan herşeyi geri almak için hayata döndü. yalancı bir peygamber gibi boş vaatlerden kurtulup tanrıyı oynamanın o pis zevkiyle dolu.

İnternetin en güzel blogu olacak kadar iddialı :)

heyecanlı dakikalar

Birbirinden dehşetli maceralarla dolu hiç ölmemiş bir hayatın içinden geçerken ardı ardına gelen tamlamaların giderek takibi zorlaştırıp can sıkan durumlarının sona erdiğini duymak seni ne kadar mutlu ettiyse beni de bir o kadar mutlu etti. ben şunu anlatamadım ki anlayasın. sen diye hitap ederken seni çoğunda saplantılı eski bir sevgili sananların sayısını bilseydin ben de şaşırırdım inan. aslında sen derken okuyanı kastediyorum ben. bu cümleyi söylemek için aylardır bekliyordum önceki söyleyişimin hemen ardından başlayan bir bekleyişti ve yaşandı bitti. ohh.. artık hayatta her istediğimi yapabilirmişim gibi geliyor.

saplantılarım var belli belirsiz. sandığın kadar süper biri değilim. mükemmel biri olmam yetiyor bazen. geri kalan zamanları da zaten bunu fazlasıyla telafi edecek kadar şapşallık yaparak geçiriyorum. mesela neden çalışmıyorsun, şunu yapmıyorsun aylar oldu nerdesin gibi sebeplerin arkasında ya evde kitaplarımı düzenlemem gerekiyordu o iş bitmeden içim rahat etmezdi hep gözüm arkada kalırdı gibi tokat yememe sebepler oluyor. bi kere tokat yediğin kız olduğu sürece bir erkek için fazla problem olmasa gerek. olmasın da. olur olmaz o sana kalmış.

bütün sorunlarımı atlattım. lan ben bile inanamıyorum. aslında haftaya belli olsa o zaman atlatmış oluyorum ama o zamana kadar süpersonik hazırlıklarım devam etmeli ki zirveden giriş yapayım. o kadar heyecan doluyum ki bugün uyudum o yüzden. mutlu olunca uyumak çok güzel. uyanabiliyorsun presto! diye.

ben bu işi yapmak istiyorum. bir sürü şey var. sırıtmaktan kaliteli yazının dışına taşalı çok oldu sen de farketmişsindir zaten. havada zehirli partiküllerin uçuştuğu bir yerde gökkuşağı görüyorum neredeyse. polianna (doğrusu bu değil tdk'ya filan bakmak lazım) beni görseydi evlenmek isterdi şu an. her yeni başlayan macera.. heycan dolu çilek kokar.. diye şarkının özü sözü bir anafikrinden ayrı ama hayat dolu. süperim şu an!..

uyanık kalmak

tekrar doğruldum. sırtımı duvara yasladım. yasladığım anda duvardan vücuduma akın eden soğuk hissinin güzelliği sadece bir anlıktı. sonrasında rahatsızlık veren sertliğe de alışıp alışmamayı hiç düşünmedim. aldığım hiçbir soluk yetmiyordu. yaslandığım yerde rahat olduğumu ancak pencereyi açmak için yerimi terkettiğimde anladım. düzensiz solukların arasında garip sesler ve lanet olsunlar çıkıyordu ağzımdan. bir de şu şarkı. deli edercesine durmadan tekrar tekrar başlayıp bitiyordu. pencereyi açamayacağımı anladığımda kendimi kurtarmak için elimi attığım ilk yerde birşeyleri düşürmüştüm ama ne olduğu umrumda bile değildi. tekrar derin bir nefes.. ve perdelerin arkasına saklanan pencereyi sonunda buldum. açtığımda içeri dolan serin havanın içinde boğulmak istiyordum o an. şarkı ise hala devam ediyordu.

geçen zamanı 1 saniye az yaşıyordum. herkesten 1 saniye az. 59 saniye ve sonra herşey tekrar baştan. bu kadar başım ağrımıyor olsaydı aklımı kaçırdığımı sanacaktım. gücüm ayakta durmaya zar zor yetiyordu. soğuk mermere ellerimi dayadığımda aşağı düşsem hiç üzülmeyecektim bu eziyet ne kadar çabuk biterse o kadar iyiydi. soluklarım yetmemeye devam ediyordu. aldığım nefeslerin arasında boğulup gidecektim neredeyse. karanlığın içinde, içimi dışıma çıkarmak için defalarca gidip geldiğim tuvalette oturup kalmak daha mı iyiydi diye düşünüyordum bir ara. sonra unutup gittim.

boğazımdaki pis tadı atmak için saatler öncesinden kalan yarım fincandan defalarca aldığım yudumlarda. başımı ağrıtan çok kafein miydi acaba? bırakıcam bunu da artık diye kendi kendime konuşuyordum. sonra bence azaltsam daha iyi hem çok yoğun bir dönem var nasıl olur kahvesiz. yok yok olmaz. aslında düşünüyorum da ne zaman az yoğun olduğum bir dönem oldu ki. dönem diye birşey yok ortada. az ya da çok yoğun değil. çok uzun sadece. geçmeyen saatler arasında karanlıkta kaybolup gidiyordum. kimseyi kaldırmak istemiyordum ama giderek bulantıların ağrıların arasında kendimi daha da güçsüz buluyordum. saçma konuşmalar yapıyordum kendimle. aklım başımdayken düşünmediğim herşey sanki başka zaman bulamamış gibi başıma üşüşmüştü. garip düşünceler, hatıralar, görüntüler..

soğuk banyo karoları kıyafetlerimin içinden tenime ulaşmayı başarmışlardı. uzak bir yerlerden gelen ışık etrafı zar zor aydınlatırken birden çakmağın alevi gölgeleri uyandırdı. sonrasında tekrar inine geri dönen alevden bir şeytan gibiydi. yerini sigaranın ucundaki küçük ucube yardımcısı almıştı. işe yaramaz ucubenin hiç gücü yoktu ama dumanı şatafatlı bir ilüzyondu. titreyen elimle her seferinde dudaklarımla buluşan sigara beni öldüren aşkım gibi dudaklarımı yakıyordu. hiçbirine değmezdi dercesine içime işleyip sonra beni terkeden duman uzaklarda kendi dünyasında beni ezip gittikten sonra yoluna devam ediyordu. aynısı ise yapan insana o an kızıyordum. saçma düşüncelerle beni boğuyordu. bu kocaman bir haksızlık diyip yanan ucubeyi kendi cehennemine yolladım üzerine sifonu çektiğimde herşey boktan zaten hayatta bu neden olmasın diye salak kendime özlü sözler sarfetmeye çalışıyordum.

15 dakika uyuyabilmiştim ama o zaman gördüğüm rüyaların içinde günlerce yaşamışım gibi geliyordu.

suyla kendimi bulmaya çalıştım ama olmuyordu. yukarıdan üstüme yağan su damlaları yardıma koşarcasına vucüduma yayılırken etkisizliklerine üzülüyorlar mıydı acaba.. artık sadece ellerim değil tüm vücudum titriyordu. tekrar giyinip yatağa döndüğümde herşey düzelmiş olarak uyanacağımı hayal ettim. ama saatlerdir devam ediyordu şarkı. o devam ettikçe ben iyi olamayacaktım sanki. halbuki ben bunu çölde giderken dinleyeceğim diye hayal ediyordum. gökyüzünü benden alamazsın ya.. nakaratıyla uzakların tadını çıkaracaktım. karanlıkta acaba gökyüzü beni mi alsın daha iyi diye düşüncesi saçmalıkların sadece bir tanesiydi. ya da beni ayakta tutan bu muydu. bu gibi anlarda süper mantıklı şeyler düşünebiliyordum.

kanser ağrısı en kötü ağrıdır diyordu birkaç akşam önce bir doktor arkadaşım. bundan daha kötüsü olacaksa ben en iyi sigarayı filan da bırakayım.. evet, evet.. sabah ilk işim bu olabilir. sabah.. zaten gün aydınlanıyordu. sabah ezanının ürpetisi sarıyordu her yeri. beni bununla korkutamazsın dedim..

odaya girip ışığı yaktım. beni hastaneye götürmelisiniz dedim. sonrasında gidiş-dönüş, saçma hastane koşturmacasının ardında tekrar yatağa uzandığımda yastık sanki hoşgeldin der gibi sarılıyordu bana. beni özlemiş sevgilim gibi sarıldı. sonra huzurluyduk sanki. uyandığımda bir daha böyle olmayacak diye söz vericem kendime ama sonra yapmayacağım biliyorum. bir başka gece tekrar görüşeceğiz diyip uyurken. şarkı son kez bitti..

Live 4 it! Haftanın Klibi



Yaz bitiyor bugün. melankolik, romantik, yeni başlangıçların çokça yaşandığı eylül geliyor. Kocaman bir yaz geride kaldı. Her seferinde daha mı hızlı geçiyor anlamıyorum. Bu gerçek hayat mı yoksa herşey artık fanteziye mi kaçmaya başladı. Daha önce hayır dediklerimize şimdi onsuz asla diyoruz. Çok eğlenceli geçiyor hayat. Benden duymana şaşırdığını biliyorum ama hergün çok güzel. Tadını çıkarırken, oradan çok uzaklardaki düşüncelerden kurtulamıyorsun çoğu zaman orası ayrı olabilir. Neyse yaz bitiyor ve çok çok önemli zamanlar geldi. Live 4 it! Haftanın Klibi'nde Queen - Bohemian Rhapsody ile bizlerle. Onlardan ve bu şarkıdan daha iyisi aklıma gelmiyor.

Çok ilginç olacağına dair söz veriyorum. Gerisinde şarkıyla başbaşa bırakıyorum. İyi haftalar..

Eski Defterler

ben ne zaman herşeyi düzene koyuyorum artık desem. sonraki 3 ila 8 dakika arasındaki zamanda mutlaka birşey oluyor. hadi ilk anı kurtardım desem. o gün cehennemin kapıları açılıyor istediğim hiçbirşeyi yapamamam için herkes seferber oluyor. İşler ters gidebilme kapasitesini 3'e katlıyor. beni hayattan soğutana kadar herşey birbirini ardına geliyor. sonunda olan sahne. ya ben oynamıyorum artık dediğim sigara içer halde yatakta tavana bakarken son buluyor. allahım benden ne istiyorsun inan bana bilmiyorum. inan bana artık. herşeyi bir kenara bırakırsak geçen yıldan kalan bir defter buldum. edirnede olan herşey yazıyordu içinde. proje ile ilgili insanların telefon numaraları, geçtiğimiz tarlaların, yolların krokileri, can sıkıntısının her anını yansıtan saniyelerin yerini almış kelimeler -mutluluktan ve umuttan da bahsediyordu bazıları-, şirket hattı yüzünden kaybolmasın diye kenara yazılmış sevdiğim insanların numaraları da vardı. otel odasında geçirdiğim sıkıcı gecelerde yanımda olan insanların. kahve izleri vardı içinde. benimle uzak diyarlarda 2 ay orada yazıyordu.
o zamanlar yeniden biraraya geldiğimiz eski sevgilimin daha hiçbirşey yokken benim için ankarayı bir uçtan diğer uca geçmesi benim için harcadığı günü, hayatımın soundtrack'i olsa nasıl olur diye herbiri ayrı bir zamanı anlatan şarkı listesi de yapıyordum o gün. bazen boş düzlüklerin uzandığı manzara önünde oturup geleceğimi kurardım, ayçiçeklerin içinde kaybolup belirsizliğe doğru yolalmak hoşuma giderdi. rüzgar düzlükleri okşarken benim içimden de geçerdi. sena ve ben.. nasıl olacaktı? nereye gidecektik beraber?... 2. kez yapabilir miydik?... Sevgimden çok eminken çekip gider miydi tekrar? devam eden hayatın içinde sadece bunlar vardı. yazdığım kelimelerin her birinin içinde bunun gibi bir sürü soru yatıyordu.
köşeye bir yere yazdığım karalamayı okurken gülümsedim.
-gece kazısı 21:00'de kaçak olucak. bu gece jandarmadayız
-proje tehlikede
-işler duruyor
-soundtrack yapılacak
-sena'yı ara mutlu ol :)
-iş için ankara'ya tekrar gidilmesi gerek nasıl?
-blog için yeni tema
-sena'yı ara :)
-istanbul'a dönüş. legendary comeback!
-everything is gonna be allright
-sena sena sena miss you less see you more :) (bunları nasıl yazdım bilmiyorum, çocuk oluyorum bazen)
-jack daniels alınacak.
-kissess&cigarettes
neden böyle kopuk kopuk yazdığımın farkında değilim, aslında bazılarını hatırlamıyorum bile. defterin yapraklarını tek tek çevirdim, hepsini okudum.
sonra defteri çöpe attım.
geride hiçbirşey bırakmamak bazen en iyisi sanırım.
ben bir de şunu yazmıştım o zaman sanırım tarih sadece kendini tekrar ediyor başka da bir olayı yok. inanmıyorum da zaten hiçbirşeye artık. cehennemin kapıları ve kaynar sular kimin içinmiş görücez. ona da inanmıyorum aslında. herşeyi bir kenara bırakıp yazdığım yazı ile bitireyim o zaman.

İyi, kötü.. öyle birşey gibi

Hep birinin bana sahip olmasını istedim ama sıkıldığımızda bir kenara attığımız oyuncaklardan biri olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Aslında hepsini ben hesapladım demiştim ama hata payının bu kadar çok olacağını da düşünmemiştim. Aslında aşkta düşünceye yer yok derken en büyük hatayı burada yaptığımı farkedeli de çok olmuyor. Aşık olmak için görmezden geldiklerim, gördüklerimin yanında ne kadar da fazlaymış. Yakında hava kararacak. Güneş batmadan evde olabilseydim keşke.. Ama evde olabilseydim bitmeyen maceranın ortasında nasıl kalacaktım ki? "Never ending story" gibi birşey bu. Tam da böyle rüzgarda savrulur gibi hem de.

Benim Ben No.6

powerpuff girls'ü seven, tanıyan, isimlerini ezbere sayan kız, benim gözümde etrafında ışık halesiyle görünür. taparım ben. istese hemen evlenirim bile. ama kek yapabiliyor olması şartı da var tabii ki. bi de birşey daha vardı çok olmasını istediğim ama onu unuttum bi türlü hatırlayamıyorum. onu hatırlayana kadar da kimseyle evlenmeyeceğim. hayatımın, rüyalarımın kızı olup olmadığını nasıl bilebilirim yoksa. değil mi? değil aslında ama öyle diyelim.

hayata dair birçok fikir verebilirim. aforizmalarla aklınızı karıştırıp sonrasında "sen delisin be!" demenize sebep olabileceğim gibi "eroy ben sana aşık oldum galiba" demenize de sebep olabilirim ama en kötüsü cevapsız bırakılan aramalarım. ben senden hoşlanmıyorum bebeğim bi dahaki sefere demek bu kadar zor olmamalı. her kızla sevgili olunmaz ki canım ;)

eskiden çok yaptığınız, artık yapmaz olduğunuz ve yaptığınız günleri özlediğiniz 3 şey nedir? çok merak ediyorum. yorum yazmaktan çekiniyorsanız bana mail de atabilirsiniz. bozkurteray@gmail.com beni merakta komayın. kimseye söylemiycem söz. isimsiz olarak yayınlıycam. istatistik çalışması.

bir kız eğer her kızdığında sevgilisini tırnaklarsa tabii ki evde kalır. erkekler hakkında konuşmuyorum. ne bileyim sevmiyorum erkekleri. rakip gibi görüyorum ;p beş tane sıkı dostum olsun geri kalan tüm erkekleri dünyadan silebiliriz ki rekabet etmeyi sevmeme rağmen üşenmekten zor nefes alıyorum bile denebilir bazen. ben çünkü amazon ülkesine kral olmak istiyorum. tek eşli yaşarım ben orda (kimi kandırıyorum ben de bilmiyorum ;p)

- eroy, yeni gördüm bunu feysbukta arkadaş atmış "sevdim de ne oldu efes pilsen zengin oldu" diye bi grup varmış hihi.. komik geldi bana
- ben de seni seviyorum.

kitap yazıyorum ben. bunu dedim mi bilmiyorum. çok acayip, hiç bilmediğim bir konuda. ilk defa mühendis gibi çalışmak zorundayım ki bunun düşüncesi bile beni yoruyor şu an. beni para kazanmak bırakan tüm herkese teşekkürlerimi sunuyorum. ne güzel evde oturucaktım ben.

Live 4 it! blogunu ne kadar geniş kitlelere yayarsanız beni o kadar mutlu edersiniz. evden çıkamayağım sabahlara kadar çalışacağım günlerde bana arkadaşlık edersiniz.

kahve içmeye çıkarım canım dışarı o kadar da değil.

Küba'ya yerleştiğimde çok güzel olacak herşey. bigün bu olacak hayaliyle yaşamak güzel :) ufak bir elektrikçi açıp dükkan önünde tüm gün kocaman bir puro ve esnaf arkadaşlarla tavla başında sohbet ederek yaşlanıcam ben..

Live 4 it! Haftanın Klibi



kişiliğinin ister istemez bir parçası olmuş bir şekilde paketten çıkartılan sigaranın yine eski günlerden kalan bir çakmakla ateşe verilmesi sanki bir ayin gibi bu anlarda. herşey değişir evet. bu da değişecektir birgün. çok fazla felsefeye girmeye de gerek yok çünkü ne sarhoşum ne de birini etkilemeye çalışıyorum şu an. olabildiğince basit olsun herşey. o zaman daha kolay oluyor değişim. daha acısız. eğlenceli kısmı da yok değil aslında.

özcan deniz kısmını atalım çünkü hayatta sevmediğim bi milyon şeyin ilk sıralarında geliyor. sebebini bilmiyorum ama öyle. ama pamela.. bitmeyen bir sevgim var ona karşı. ilk kez ankara'da biryerde çıktığı için ben hep ankaralı diye hatırlıyorum (ki değil ama benim için öyle banane, sanane ve en nihayetinde hepimizene). boş yere ağlama kalbini bağlama ankara kızlarına mı desem kendi kendime. ki ankarayı severim. tekrardan kalbim atar şekilde gidecek miyim acaba birgün..

Pamela-Fuat (Özcan Deniz'i saymıyorum bile çünkü ilk dinlediğimde onun da olacağını yeminle bilmiyordum.neyse) - Herşey Değişir ile bizlerle. Aslında ben bu şarkıyı ilk dinlediğimde 19 Temmuz'u kutluyordum. Çok ilginç birgün gerçekten.

Rock'n Coke'a gidişimi ilk planlarkenki benle o gün orda duran ben değişmişti. Yanımızda olacaklarla o gün olanlar da değişmişti tabii ki. O günü nasıl kutlayacaktık ki nasıl geçirdik herşey değişmişti. Bu şarkıyı ilk kez dinlerken orada olan eroy olmak istemezdiniz eminim ama çarklar dönüp beni buna getirmişti. Tanrım benimle böyle oynuyorsun ya elbet birgün ölücem o zaman hesaplaşacağız :) konuşmamızı tüm eski sevgililerimle görüşmekten bile daha çok iple çekiyorum. Aslında o ana bakınca bana tokat gibi ders veriyorsun ya ben anlamak istemiyorum. Ben yüce bir varlık değilim, bilgeliğimin, yeteneklerimin sınırları var.

Birkez daha tebrik ediyorum ki ders güzeldi. O an çalan müzik, yanımda arkadaşlarımızın sevgili olalım diye buluşturduğun kız, aslında bu konuda biraz hayalkırıklığına uğradım ama neyse beni en çok etkileyen kadın pamela ordaydı ya vereceği her ders güzeldi. Hayal değil mi mutlu olmak? Hadi canım sen de.. Ona bir şans tanıyınca. Hayat mutluluğu herkese verir. 3 öğün yemek 5 öğün dayak gibi bir rutinle bazen.

Ben aslında burada duymuştum (Bulduğum en güzel görüntü bu ne yazık ki HD yayına geçemedim henüz. Neyse en azından biri televizyondan da olsa çekmiş sağolsun varolsun. Bir de özcan yok orda dikkatinizi çekerim tekrar ;p).

Çalan müzikle kendimi pamelaya adama hissi, hiç tanımadığım biriyle elele tutuşup aralarından geçtiğimiz insanların arasından tüm engelleri aşıp durduğum güzel yerde müzikle mutlu olmak, kimse ile sonrasının olmasını istemediğini anlamak, hepimize yeter mutluluk. Benim için hayaldi ama. Benim elinden tutup omzumda konseri izlemek istediğim insan pamela'nın diyarlarında uzaklardaydı.

Ben hala o andan almam gereken dersi almadığım için telefona sarılmadım değil. Şarkı sözlerini anlamamışım hala. Gerçi herşeyi bir kenara bırakırsam güzel birgündü sadece aşk hayatı adına kötü birgün. Yoksa eğlenmek dersen her anın tadını çıkarıyorum ben hala :) Linkinpark'ı görmek güzeldi ama ben Cartel için gittim :)

Basit basit basit.. Aklımı başıma alıcam söz. Benim henüz tanışmadığım bir sevgilim var oralarda bir yerlerde şu an. Hadi gidelim mutluluğa.. Ya da lütfen sen gel ben burdayım söz :)

Tatlı sözleriyle mutlu olun. Ben her sözün farkındayım ve söylüyorum içten içe. Hepsini okuyan herkese söylüyorum aslında. Ben yazarken farkında olduğum hayat derslerini düşünürken size iyi bir hafta diliyorum. Yarın görüşürüz.. (Bu kez söz ;) ).

Live 4 it! Haftanın Klibi


Live 4 it! Haftanın Klibi'nde The Cardigans - My Favourite Game ile bizlerle.. Uzun bir aranın ardından aralıksız bir Live 4 it!...

Yarışı da geride bıraktıktan sonra tekrar eve döndüm ve sonunda birkaç günü yalnız geçirme fırsatım oldu. Bunu da insanların arasına karışıp, birazını da uyumakla geçirdim. Herşeye yeniden yeniden ve yine yeniden başlamak için güzel bir zaman.

Bir kez daha en sevdiğim şeyde başarısız olmak mı yoksa bundan aldığım zevkle vakit geçirirken aklımın başıma dank! diye çarpması mı bilmiyorum. Ama şimdi iyiyim :) çok güzel bir hayatım var ve mutsuzum ama iyiyim. Güzel çünkü.

Her seferinde yeniden başlamaya pek alışkınken şimdi biraz daha farklı kuralların geçerliliğinde gidiyor herşey. Ne aradığımı neyi istediğimi biliyorum. Sağa sola çarpa çarpa gittiğim yolların hepsinin sonunda biryerlere tosladım. Kaybetmek mi hoşuma gidiyor yoksa ya kazanırsam ümidi ile körükörüne koşmak mı tartışılır. Ama yaptıklarımın çok azı bir yerlere varırken ben hala bir yerlere toslamamışım gibi yoluma devam ediyorum. Kaybettikçe daha da güçlenip, çarptıkça daha da hızlanıyorum. Daha da kendimi kaybedip, kendimi daha iyi tanıyorum. Hepsinin sonunda ise ben bundan zevk alıyorum. Şimdi bunu nasıl kullanacağımı biliyorum. Yeni kartlarımla yeni bir oyun. Hehehe :) cidden pis bir gülümseme ile hayatın zevkini çıkarıyorum. Ama mutsuzum. Eksiğim çünkü. Sevişmekten mutlu olmamak gibi. Eureka! Kendimi buluyorum bazen.

Ne olursa olsun sonunda bunu yapacak gücü buluyorsun. Pardon.. Sen bulamazsın ben sana nasıl bulacağını gösterdim aslında. Belki bulabilirsin. Bilmiyorum. Pek de umursamıyorum. Umursadıkça daha da acınıyorum. Ne diyeceğim hakkında bi fikrim yok. Böyle durumlarda en güzeli aklına gelen herşeyi söylemek aslında sonradan pişmanlıkla söylediklerini açıklamak daha zevkli. Başta düşünerek geçireceğim süreyi sonra kendimi açıklayıp olanları düzeltmeye çalışmakla geçirmek daha maceralı oluyor. O yüzden kaybediyorum ya. Bu yüzden zevk alıyorum kendimden. Yine kendimi kaybedip sonra bulunca mutlu oluyorum. Dayanılmaz zevkli bir kısır döngüde yaşamak mutlu ediyor kısa kısa. Ne yapacağımı biliyorum ben. Büyüdüm de geldim yeniden. Her yıl bu zamanlarda büyüyüp, geri kalan zamanı kendimi yiyip bitirmeye adadım.

Küba'ya gitmeden önce yapacağım son şey olan çölü arabayla gidip motorsikletle dönmek. Burdaki gibi sıcak başıma vurmazsa kendimi kaybetmezsem geri kalan zamanımı mutlu geçireceğim gibi bir his var ama bakalım. Yarın görüşürüz..

Live 4 it! Haftanın Klibi


Herşey birbirine girdi. geceler gündüzler. zamandan bağımsız biryerde yaşıyorum. ayak uydurmak güç aslında. şimdi yarış zamanı. bugün izmir'e gidiyorum. haftaya pazar günkü finale kadar izmir'de 3 yıldır peşinde takıldığım arabaların arasında en büyük eğlencemin içine dalıyorum. haftalar oldu herşey birbirine karışalı. şimdi yarışmak istiyorum. uzun zamandır bunu istiyorum. her seferinde de devam edecek.. görüşeceğiz.. seviyorum herkesi aslında göründüğüm kadar uzak değilim.

Beni Benden Alanlar No.4

bi kere sadece küçük harflerle yazmak beni o kadar mutlu ediyor ki sanki sevgilimle, arkadaşımla konuşuyormuşçasına samimi geliyor. her cümlenin ilk harfi büyük yazılır, özel isimlere de aynı ayrıcalığı hatta bu da yetmiyormuş gibi kesme işareti hizmetini sunuyorsun yok canım daha neler artık bi yerden sonra. ne kadar özel bir isim olabilir ki bu kadar hizmet görsün. bir de tabii noktalıvirgül var ki.. ya anlatmak istiyorum ama başıma ağrılar girer gibi oluyor. o benden benden ondan uzak duruyoruz. kötü ayrılmış bir çift gibiyiz. bi de ayrılığın iyisi kötüsü olmaz ki.

gecenin en sessiz anında yatağa giriyorum ya işte o sessizlikte mutlu oluyorum. gün bitmiş oluyor. bir sonraki güne sayılı saatler kala ben bir öncekini düşünüyorum bugün ne yaptım diye. hep birşeyler eksik gibi yetmemiş zaman da kalmış öylece. değiştiremeyeceğimiz geçmiş üstüne ne diye düşünüyorsam artık. ama ders almak önemli aslında da işime gelmiyor. yorulmak çok yorucu ve zahmetli değil mi.

en ufak birşeyi yapmış olmak ne biliyim. yolda bi böceğin üstüne başarılı bir basış olabilir, tabağı kırmadan bir rafa koyabilmiş olmak olabilir, en sevdiğim grubu veyahut şarkıcıyı dinlemiş olmak olabilir, dışarıda güzel bir gece,.. vs. bi sürü şey önemli olan yapmak istediğimi yapmış olmak beni ne kadar mutlu ediyor anlatamam. kalsın böyle olduğunu bilin yeter.

bir karar vermeden önce, birşeyi düşündükten sonra ya da canım istediğinde ama gerçekten canım istediğinde yakılan bir sigara ömrüme ömür katıyor sanki.

sırf güzel bir kalemim oldu diye artık daha sorumluluk sahibi bir insan oldum sanki birden. 2 gündür kendimi aştım. bi kalem lan alt tarafı. ama hiç düşünmediğim zamanda, sevdiğim bir arkadaşımdan beklenmedik bir hediye, uzak çok uzak bir galaksiden gelen alt tarafı bir kalem. düşünüldüğümü bilmek mutlu etti sanırım. zaten beni seven kaç kişi kaldı ki diye düşünürken.

oturduğum yerden çöp kutusuna soktuğum her başarılı atış benim için dünya hakimiyeti kadar önemli birşey aslında.

her yıl 19 temmuz benim için önemli birgün. fenerbahçeliler günü olmasının dışında. çok şey yaşanıyor o gün. yarın yeni bir 19 temmuz..

Live 4 it! Haftanın Klibi



Öncelikle felsefemiz "bugüne kadar yaptığımız herşey yanlıştı." olmalı. geçen haftanın üstüne artık güzel olacak. Kalıp neler olacağını görmek daha eğlenceli olacak. Son zamanların en eğlenceli haftası geçti aslında. Görmem gereken herşeyi gördüm. Filmin hareketli müzik eşliğindeki güzel bölümleri başlıyor. Asla bitmeyen aynı eski hikayelerden başka birşey. Ya ben herkesten farklıysam? Denemeye değecek...

haftanın klibi

tek başına evde kalmak çok tanıdık bir duygu değill kendi evimin dışında kaldığım zaman ya arkadaşlarım ya da sevgilim beni yalnız bırakmazzdı geceleri. karanlıpktan korkan bir çocuk gibi şefkate ihtiyaçc duyduğuma inanıp göğsüme yaslanırdı. ki şua nfarkettim konudan çok uzaklaşmışım. tam da bana göre birşey zaten bu. onun orda olması beni nasıl hisseettirdiğin,i bilirdi. yine uzaklaştım. yalpalayarak yürüyen birinninm yarım yamalak yazması da beklentirleri karşılar nitelikte birşey. bir hafta yalnızım. yaşasın ki bu hissi seviyorum. herşey i seviyorum. aslında herşeyden herkesten nefret ediyorum ama o kadar çok seviyorum ki. satırlar ve sütunlar yetmezmiş gibi sanki. tüm sevdiğim kadınlarla aynı evde yaşsam da hiç ayrılmasam ama sadece sevbsem herksin hayatını paylaşıp sadece kendiminkini yaşasam. ama hayat o kadar kolay ve güzel değil. umrumda da değil aslında.

çok içiyorum çünlkü aklım başında olduğunda zihnim beni öldürüyor. şu an ki gibi hayatı parça parça görüntüler ve anılardan ibaret götürmek en güzeli.

yol ayrımını kendim istedim. önümdeki tabelalara bakıp nereye gidiceğime karar vermeye çalışıyorum. ya herkesi bırakıp uzaklara gidicem ki bunun için önmce ayılmalyım ve evet istesem ben buyum yeteneklerimin bir sınırı yok sadece tasmamı sıkı tutmanız gerek diye uzun zaman sonra görüşürüz diyip defolup gitmeliyim. ya da ertesi güne beni saçma sapan maceralara sürükleyen tek hayalimin peşinden yine en aptalca şeylere atılmalıyım. bir hiç için herşeyi vermek..ç hiç adil değil gibi ama zaten hayat bu kadar adilö ve güzelş olamazdı.ç

heheheee evde tek başıma kalıcam ondan sonra hep her geceyi kendimle sabah kadar konurşark geçiririm belki bifün öğreinmirm nasıl adann olacağomoı ve bişreyler olur mutlu olurum. ya da diğeride iyi aslında. beni seçim yapmak zırunda bırakmayım artık. ne sevdiğim insan ne de diğerlerişnden bri şey göremiyorum. kendim bile beni sevmiyor sanki. her gece yatağa bşakasını atan cool yazar modundayım. ki ben kendime su bile vermem ben olsam. en yisi benim. en birinci ben oldum.1! ya da ne kadar aptalım ben bile bilmiyorum.

bu hissi seviyorum. insanları değil. bende yarattıkları hisleri seviyorum. siz de kendinize dönün ve bakın çok azınız hadi canım sen de!! dersiniz. az olanlar da durumun gfarkında değildir bence. yine de olayımız kendimiziz. mutlu olmak için göze alamayancğımız şey mutsuz edemeyeciğimiz insan yok.
pervasızca ve samimiyetsizce değilim. sadece kendimi ve karşımdakileri görüdlkçe hisettiklerim bunlar.

bi sürü güzel şey var aslıda. alakasız oldu. herşeyi seviyorum hepsinden nefret ediyorum. kadehimi tüm hepimzie kaldırıyorum. şarkı da koymak istiyorum. senin onun benim için. kendim için. sadece bana.olsun. kendim için birşeyler yapmış olmaryı isterdim ama onu bile beceremediöm. süerp birşey. çok eski zamanlardan beri çalıyor sanki kulaklarımda. beni istiyorsan önce bunu dinle.kaçıncı kezdir çalıyor ben de bilmiyorum. hiç susmamış gibi..

Live 4 it! Haftanın Klibi



yok yok yaz aşkı filan yok. geceleri yalnız gökyüzü altında geçiriyorum. yalnız kalmak da bazen güzel. kendinle geçirecek vaktin oluyor. sonra kendini tanıyorsun filan. hayat ilginç.

Rüyalardan ibaret

Sadece seni görmek istediğim zamanlar uyuyorum. Geçirdiğim zamanın gerçek olmadığını, olamayacağını bilmenin verdiği acıya rağmen kabulleniyorum. Kabusların içinde peşinden koşmaktan yoruluyorum. Ama yine de.. Nefessiz kalana kadar devam ediyor herşey. Bir an uyanıyorsun. Hangisi gerçek dünya? Olmak istediğin yerle olduğun yer ne kadar da farklı. Uyumak acı veriyor. Ama kabul ediyorsun. Bir hayalle başlayan herşey şimdi kötü bir rüyadan ibaret. Mumları üflediğimde, ince dumanlarının karanlıktaki dansı, onlara eşlik eden sigara dumanı. Her nefeste belli belirsiz aydınlanan vücudumun üstüne kalan parmak izlerinin peşinden gitmek isteyen ben.. Gözlerimi kapayamadan geçen gün doğumları.. Herşey saçma bir rüyadan mı ibaret yoksa?

Live 4 it! Sezon Finali..

Live 4 it! 4. sezonunu bitirdi. Serinin belki de en kötüsü olarak imdb'de ve blog günlüklerinde yerini alacağı kesin gibi. Ama bu sezonda yazarımız birbirinden dehşetli maceralara atıldı. Sevgi, aşk, nefret, başarı, hayal kırıklığı, entrika, güzel kızlar ve hızlı arabalar, dünyayı yönetenler, gizli tarikatlar, dram, melekler ve şeytanlar, hatta tanrının kendisi bile bu sezonun silinmiş sahnelerinde sizleri bekliyor. 4. sezon kendimden esirgediğim herşey, fazlasıyla 5. sezonda olacak.

Geriye dönüp bakarsam, geçirdiğim zamanlar evrimden başkası değil. Kapıdan ilk giren benle şimdiki ben arasındaki farkı görebilecek kadar zaman geçireceğiz.

Hepsini bir kenara bırakırsak, neredeyse tüm bir sezonu beraber geçirdiğimiz esas kız yok artık. Hatta 2 aydır yok. Esas oğlan, ben de az kalsın dizi finalini yapıyordum.

Kendi limitlerimi gördüm. Düşebileceğim en son noktayı yukarıdan baktığımda görebilecek kadar derinlere indim. Az kalsın boğuluyordum, bir daha asla çıkamayacağım kadar derindi gittiğim yer. Son iki ay gece ve gündüz yaşayan iki farklı benle geçti. Güneş batmadan önce, gün doğumunu görmeden uyumadığım birkaç gecenin dışında her güne ışıkla başladım. Kendimi hiç olmadığı kadar birşeyler yapmaya verdim. Başarılı oldum mu vermek konusunda? Hiç de değil aslında. Ama bu kadarı bile beni istediğim yerin de yukarısına taşıdı. Başarılı oldum. Bunun tadını çıkardım.

Ama benden götürdükleri çok fazlaydı. Kendisi ne kadar rahatsa ben o kadar mutsuzdum. Düşmeyi ben istedim.. Dedim ya dibini görmem gerekiyordu. 2 aydır hastayım ve günde 20 saat ayakta geçiyordu. Nerde bi dur demem gerektiğini görmek istedim. Bu şekilde pek fazla yaşayamazsın, ciddi hastasın ve kontrol edilmen gerekiyor gibi birşeyler dedi annemin kolumdan çekip de götürdüğü doktorlar. Nerdeyse kanserli hasta gibi bakıyorlardı bana. Bu acınası bakış komik geliyor bana. Ne güzel işte ben ölürüm de onlar da vicdan azabı çeker demeye kadar getirdim ki bu da komik birşey. Sonra belimi de kötü sakatladım. En son böyle fiziksel birşeyi ne zamandı hatırlamıyorum ama bir hafta yürüyememiştim eskiden bi zaman kafama top çarpıp da menenjit olduğumu şans eseri öğrendiklerinde iğnelerden dolayı birşeyler olmuştu vesaire vesaire.. Şimdi hem kanserli hem de yarı büklüm hasta olarak bakılıyordum ki 100 yaşında hissediyordum kendimi o bakışlar altında.

Şimdi son iki ayda gördüğüm üzere ölmeye meyilli birşeyler vardı. Yukarıda seven birkaç kişi kalmış ki, burada sevenim yok gibi neredeyse. En sonuncusu trafik kazasında genç mühendis öldü gitti diyeceklerdi. Çok kötüydü. Hayatımın en ciddi anıydı belki de bi de esas kızdan ayrıldığım gece olmuştu ki onda kurtulmayı başaran esas oğlan sezon finalinde gidiyordu. Sezon çok sürüncemeli bitiyordu az kalsın. Herşey 9 Haziranda oldu ki direksiyon başına geçişimin 1. yılı şerefine bir kutlamaydı sanki.

Minibüs son anda direksiyonu kırdı ve benim kapımdan bana girmemeyi başardı. Sol arka taraftan çarpınca araç kendi etrafında spin attı. Arabanın parçaları sağa sola savruldu. Kafamı direksiyona vurduğumda kısa film şeridini izleme fırsatım oldu. Tüm sezonları hatta daha fazlasını gördüm. Bu son uyarı gibi birşeydi. Araba telef oldu ama ben iyiydim hala. Bu da birşey. Dersimi aldım. Hayat güzel birşey.. Hep biliyordum ben, buna ne gerek vardı.

Şimdi ise Live 4 it! 5. sezonu açıyor. Live 4 it! - The Revenge Season. Şimdi intikam zamanı.. Kişisel algılamayın. Ne esas kızdan ne de başka birinden intikam almak gibi bir düşüncem var. Benim derdim hayatla. Şimdi kimin kazanacağını göreceğiz.

Live 4 it!..

Live 4 it! - The Season Finale

DSC00576

son kiii üç dört..

gecenin bi yarısını da geçip sabahın kör saatine varıyor artık dönüş zamanları. herşeyden, herkesten uzak insanların arasında geçirmediğim zamanların tümü okulda bişeyleri yapmaya çalışmayı denemekten öte değil. en son ne zaman doğru dürüst uyudum ki.. çok oluyor. 5 yaşındaki çocuk gibi kolumdan tutup doktora götürdüler sonunda beni. söylediğine göre sağ ciğerimde birşey varmış. ve ayrıca birine göre henüz kötüye gitmemiş diğerine göre de bayağı öbür taraf yolcusu gidici bir halim varmış. kulak asmıyorum artık insanların söylediklerine bunları da duymazdan geldim. ne olduğunu bilmiyoruz ama bir ara baktırıcam söz ama şimdi gerçekten hiç zamanım yok diye yanından çıkarken. artık tüm eski sevgililerimden beni kanser ettiniz diye iç burkucu bir intikam alabilirim. komik bence bu. şu ana kadar yaptığım emek verdiğim herşeyi aslında yapmasam da olurmuş. asla kullanmayacağım 182 parça paslanmaz çelik çatal-kaşık-bıçak takımı almak gibi birşeymiş.

muhteşem ben.. sonum çok sıradan oluyor aslında. ama bu kadar kolay değil.. sezon finali geldi. bu öylesine bir son değil ama. hiç olmadığı kadar farklı oldu herşey. ahaha sen mutlu musun şimdi.. diye anlamsız, çocukça bağırıp kızmak istiyorum sevilmişin kim olduğuna bakmadan..

ben zaten hep bu son günleri beklemiştim. tüm hayat sonların nasıl olduğuyla ilgili aslında. bütünün, sürecin, yapılanların hiç bir önemi yok. son cümlenin dışında duyduğum hiçbirşeyi dinlemedim ki. sen göründüğün gibi değildin. hiçbirşey değil. hatta tanrı bile göründüğü gibi değil aslında..

end scene

sonunda başardım. kurduğum herşeyi yıktım. içimdeki herşeyi öldürdüm. şehri yağmayalan barbarlar gibi heryeri yakıp yıktılar, geriye hiçbirşey kalmadı. ben de. buna sevinmek hakları. geriye ilerde turistlerin yıkık dökük sütunlar arasında gezerken ne güzel bir yermiş diyeceği bir harabe kaldı. kaçıp kurtulanların yok olup silinmesi ya da herşeyi yeniden kurması arasında gidip gelen bir kader çizgisi var. gerçi kadere de inanmıyorum gibi aslında. ama bilmiyorum. hiçbirşey bilmiyorum ben. aslında bilmemek değil, karar verememek. ve neyse sonunda hep filmlerde görmeye alışık olduğumuz dibe vurma sahnesi gerçek oldu. bravo. and the oscar goes to.. me.

günaydın..

son birkaç haftadır gördüğüm bu kaçıncı gündoğuşu bilmiyorum. ama her sabah hayat yeniden başlıyor. bir önceki günden gelenlerle, gece rüyalarımızı süsleyenler ya da en büyük kabuslarımız bize birşeyler katıyor. uykusuz geçen zamanlarda saatin tiktakları daha bir yavaş vuruyor. piyano tuşlarına, uyanan kuşların ve rüzgarın sesi eşlik ediyor. sabahın serinliği içimi titretiyor. vücudumu saran bu irkilme zihnimde hayallere ilham veriyor, hatıraları canlandırıyor. gün doğuyor.. aydınlanan sadece sokaklar olmuyor bazen de içine doğuyor güneş. en karanlık noktalarına vuran ışık herşeyi olduğu gibi gösteriyor.

gün doğarken, sigaranın içini kemiren o dumanı, alkolün gözlerinin önüne getirdiği o perde gölgeleyemiyor hiçbirşeyi. seni her sabah uyandırmak için gelen bir melek, her sabah yeni bir umutla geliyor sana.. öperek uyandırıp seni herşeyden korumak için kanatlarının ardına gizliyor ruhunu. biliyor ki tanrının verdiği ışık kadar temiz şu an. hala..

1. Gün: Başlangıcın başında

uyandığımda sanki konuşmamız yeni bitmiş gibiydi. uyuyabildiğim zaten 1-2 saat oluyordu onda da sanki başka bir hayat yaşıyormuş gibiydim. bedenim dinlenmeye çalışırken zihnim de savaşmaya devam ediyordu. eski sevgilimle konuşmadım eğer dip not olarak düşmek gerekirse. herkesten farklı biriyle muhtemelen diğer konuşmamızı bundan uzun bir süre sonra yapmayı umduğum biriydi. birbirimize bakarken gözlerinin siyahında beni alevlere atmış gibiydi çoktan, bundan zevk alacağına dair bir hisse kapılmıştım. karşımdakinin gücünü kolay kabul etmem ama beni çoktan ele geçirmişti. konuşurken her cümlede beni başka birşey bekliyordu. sözlerinin keskinliği zihnime saplanan oklar gibiydi. kalbime çarpanları o anda nefesimi kesiyordu zaten bir yandan da düşünmeme bile izin vermiyordu. ya kabul edersin ya da sonuçlarına katlanırsın. seçimlerimin sonuçları kesindi.

istediğim de buydu aslında. sınırları belli bir yoldan gitmek. bir süre için. cama kafanı yaslayıp yolu seyredip düşünmek.. yolculuğun tadını çıkaralım şimdi..

the beginning

tam 45 gün. son gün tekrar görüştüğümüzde sorduklarıma cevap verebileceğini, yapmanı istediklerimi yapabileceğini umuyorum.. sonunda bir amaç için, neden olduğunu anlamak için. başarısız olursan artık bizi göremeyeceksin bir daha. aldığın nefesler gereksiz, söylediklerin anlamsız olacak. kum taneleri akmaya başladıktan sonra geçen geceler ve onları kovalayan gündüzleri saymaya başlıyoruz.

"Live 4 it! Around The Universe in 45 Days" tanrılar hepimizi korusun..

dawn after dark

en zor an. her bitti. zaman durmuş. sen durmuşsun. aklından geçen düşünceler bile olduğu yerde kalakalmış. umut yok. hislerin yok. isteğin yok. kimse yok. ışık yok. kapkaranlık. kendi nefes alışını bile arasında geçen zamanlarda unutuyorsun. son nefes. derinden. kalbini söküyor yerinden. parçaları havada uçuşan sonbaharda ağacından ayrılmış yapraklar kadar üzücü ve mutsuz uçuşuyor havada gözyaşlarının eşliğinde. dudakların aralanıyor. nefes alırken boğazının düğümü acıtıyor canını. sonrasında herşey parlak. ışık delip geçiyor vücudunu. seni kendinden ayırıyor. sesi çığlığını bastırıyor. herşeyi alıp götürüyor. herşey yeniden başlıyor. yeniden. herşeye.

...

Bir dağa çıkıp oradaki sessizliği yırtıp, kulak zarlarını yırtan bir fırtana kadar bağırmak istiyorum. ses tellerim kopana kadar. içim dışına çıksın. boşluk yok olsun. içimdeki sesler artık dışarı çıkmak için vücudumu parçalıyor. aklımın içinde geçen düşüncelerin sesine dayanamıyorum. o kadar yüksek sesliler ki başka kimseyi duyamıyorum. birşeyi hissedemiyorum. söyle aşk neredesin?.. en çok ihtiyacım olduğu anda en güvendiğim şey yok..

gün, bugün ve yarın, hatta sonraki gün ve günler..

Bunun böyle olacağını biliyordum. bugünü daha önceden görüp hiçbirşey yapmamıştım. o zaman bunun tadını çıkarmak en iyisi sanırım. arkana yaslan ve kötü giden zamanların tadını çıkar.. çünkü hayat felsefesi olarak neyi benimsemeliyiz?

Gülümse, yarın çok daha kötü birgün olacak..

Hayat böyle ne güzel.. :) komik aslında..

Live 4 it! Haftanın Klibi


ilk kez konuştuktan sonra başlayanların üzerinden çok da geçmemişti. bir kez denedik. öylesine kötüydü ki aslında orada bir son verilmeliydi. sonra günler ve mevsimler geçti. ilk kez karşılaştığımızda ben hayatımı temelli değiştirmeye çalışıyordum. o ilk günde karşılaştık. konuşurken, geçen zamanda söylediklerinin, ilerisi için verdiği sözlerin gerçek olduğuna inandım. ilk öpücükte daha sevgili bile değildik ama olmuştu işte. herşey bir anda başlamıştı. ve tıpkı başlangıcı gibi bir anda bitti.

aldatılmış gibi hissediyorum. başka biriyle aldatma değil bu. kendi hayallerim beni aldattı. inandığım herşey aslında kendi uydurmamdan ibaretmiş, kendi kurduğum bir dünyada herşeyden habersiz yaşarken, dışarıdan gelen kehanetleri, işaretleri gözardı etmiştim. yalancı bir peygambere inanıp gitmiştim. muhteşem ben... aslında anlatılanların hepsi birer hikayeymiş. yıkılışım da başlangıcım gibi şatafatlı oldu. geride üzülen olduğunu da sanmıyorum. geriye birkaç yosun tutmuş sütun ve buralarda neler yaşanmış' a götüren belli belirsiz taş yollar kaldı. eski bir uygarlık olarak yok olup gitti kendi felaketiyle.

üzerine konuşmak istemiyorum. biliyorum arada bunu inkar ederek satırlarca ağlayan biri olacak. ama sadece satırların içinde dolaşan biri. asla bu dünyaya tekrar gelmeyecek. yok olmuş bir şehri terkedip yeni bir hayat için yola çıktık.

kalbim müthiş kırıldı ya. inandığım herşeyi kaybettim. güzeldi ama buna değer miydi? beni bu kadar kırmaya gerek var mı? gelecek için ne bekliyorduk? ben bundan sonra ne yapacağım? bittim! demiyorum. biliyorum ki dostça içtiğimiz içkilerin sonunda dostlarımla geçen güzel vakitler silip atmaya çalışacak üstümdekileri. güzel birini görüp kalbim onun için atmaya başlayacak ve sevgi tekrar beni benden alacak. hayat yaşamaya değer. bu şarkıları dinleyip akşamüstü sohbetlerine katılmak da. gece yarılarına kadar süren sarhoş sohbetlerinde ayakta son kalan olup eve yine döneceğim. yarın hep olacak. seviyor sevmiyor diye çiçek falı tekrar bakacağım. devam eden bu hislerin içinde herşey geçmişte kaldığında sabah uyandığımda o aptal gülümsememi görecek biriyle bir yerlerde hep mutlu olmaya devam edicem.

nil'in bu ergen gençlere özgü şarkılarından olsun bu hafta.. ehehe tam da bana göre değil mi ;p görüşmek üzere..

sana benden bahsediyorsa

eğer her gece yattığında büyülü düşler sana benden bahsediyorsa, hemen tatlı uykundan uyan, çünkü ben hiç uyuyamam, seni düşündüğüm zaman... ben ki sevmekten hiç usanmam...
bu şarkı sözleriyle geçen iki gece vardı. birinde sana tüm benliğimle aşık olmuştum. zamanı durdurmayı başarmıştık. imkansızdı evet ama nasıl olduysa başarmıştık. sana neler yapabileceğimizi kanıtlamıştım. diğerinde, avuçlarımızdan kayan sevgimiz geri gelmişti. üçüncüsü.. üçüncüsü olmayacak. başlangıcı olduğu gibi bitişi de garipti. güzeldi. anlatılmaya değer bir hikayeydi. sonu da ikimize, yaşadıklarımıza, geçen zamana yakışır biçimdeydi. ayrılan iki insanın birbirini son kez göreceği yere elele gidip. severek ayrılması. terkedebilecek kadar seni sevmiş biriyle yaşamak, hepsi güzeldi. yaşamaya, verdiği acıya, akıtılan her damla gözyaşına değerdi. zorluklarına değdi. hiç bıkmadan, hiç düşünmeden... şimdi uzaklık her zamankinden daha fazla. iyi yolculuklar.. artık bitti.

Bir adım öncesinde kaybolmak

birşeylerin eksik olmasına alışmak gerek. aslında alışmanın da dışında asla istediğin herşeye sahip olamayacağını bilmelisin. "nedir sahip oldukların ve seni mutlu edenler?" sorusuna verdiğin cevapların sayısı ve mutluluğun büyüklüğü seni rahatsız edenlerden büyükse hayat güzeldir senin için evet. bilmediğin ise benim ne hissettiğim. tatminsizliğin nasıl birşey olduğunu olabildiğince çok yaşamak belki de bir insan için vicdan azabı denilen şeyden bile daha kötü. yediğin, içtiğin hiçbirşeyin tadı yok, yaptığın hiçbirşey seni mutlu etmiyor hatta daha kötüsü mutsuz da etmiyor. tamamen hissizleştiğini düşün. "en büyük acı, hiçbirşey hissedememektir." gibi artistik patinaja kaçan zayıf zihinler üzerinde %100 etkili laf kalabalığı cümleleri kurabilirim. hem ben birşeyler söylemiş olurum hem de senin aklına takabileceğin birşeylerin olur. o değil de garip bir his anlatmaya çalıştığım. içinde olup olmadığını bile anlayamazsın. bir yerden sonra boşverip sadece karşındakileri tatmin etmeye verirsin kendini. ben bunu yaptım evet. kendi tatminsizliğimin verdiği boşluğu başkasını tatmin ederek doldurmaya çalıştm. yaşlı bir adamın çocuklara şeker verip, parkta oynamalarını izlemek kadar ümitsiz bir durum. tersine çevrilemeyecek bir durumda sıkışıp kaldığını biliyorsun. kabullenmek istememek hiçbirşeyi değiştirmese de birşeyler yapmadan oturmanın verdiği melankolik hazla, sonuna kadar savaştım demenin onuru arasında gidip geliyorsun.

dinlediğin müziklere yansıyor. içtiğin şeyler artık her bakkalda bulabileceğin şeyler olmuyor, birlikte olduğun insanlarda birşey aramıyorsun. her zaman bir adım uzağındasın mutlu olmanın. lunaparkta geçen bir günün ardından eve dönme zamanı geldiğinde üzülen küçük bir çocuk oluyorsun. hergün gördüğün, duygusal olarak bir bağın varlığıyla yokluğunun bile farkında olmadığın anneni, bir yerlerde "benim annem, güzel annem, beni al kucağına..." diye çocukça saf bir sevgiyle söylenirken boğazında hissettiğin o düğüm gibi. saatler süren telefon konuşmasının ardından bile telefon kapandığında sanki ortadan kaybolmuş, ayrılmış hissine kapıldığın sevgilinin hissettirdiği gibi. kalıcı bir mutluluğun bir adım uzağında birşeyleri, bir zamanı, birisini bekliyorsun. bir adım uzakta.. hiç kalkmak istemediğin bir uykuya dalsan değil mi? sonsuza kadar kabus görmeyeceğini bilmesen hiç düşünmeden gözlerini kapardın.

içinde sakladıklarınla, yapabileceklerinle, yaptıklarınla, her anla birlikte boş bir odada etrafında gezinen hayaletlerle birlikte yaşıyorsun. herkesten uzak nerde olduğunu kendin bile bilmiyorsun ama bir şekilde burası senin evin gibi olmuş, dünyan bu boşluktan ibaret. bu karanlığın ortasında bile hayaletler sana dokunmak istiyor. vücudunu okşayıp, soğukluğuyla irkilmene sebep oluyorlar. beklerken gözlerini kapatıp görmezden geliyorsun. ışıkların yanmasını bekliyorsun. bir an olsun o tatmini yaşamak istiyorsun..

Deleted Scenes

her canım sıkıldığında ortaya çıkıp beni teselli etmek istemeni sadece dostça duygulara vermeyeceğimi sen de biliyordun. beraber içtiğimiz ders arası kahvelerde ve gece yarısı içkilerinde sadece istediğinin benim mutluluğum olduğunu söylerken bunu beraber yaşamak istediğini biliyordum. istersen.. aslında ben istiyorum çok ama.. eğer bir şansımız olsa bunun için şu an herşeye hazırım, veremeyeceğim, hayır diyeceğim hiçbirşey yok.. içki ve sigaranın kokusu parfümünün bastıramamıştı. o güzellik ancak böyle kokardı zaten. sıcak yaz günlerinde gece gelen hoş serinlikle beraber dışarıda dolaşmak ayrı bir güzeldi. bir anlık istekle bir apartman girişine sıkıştırıp da kulağıma fısıldamak içinden geçenleri yansıtıyordu belki de. kim hayır diyebilirdi ki buna? istediğimiz buydu belki de. beraber geçirdiğimiz onca zaman aslında apayrı birkaç saati yaşamak içindi. içimden geçenleri bilmiyordun diyemem. anlattığım halde anlamak istemiyordun belki de. aradan uzun zaman geçti uzak kaldık, görüşmedik, istemedik görmeyi birbirimizi. birkaç göz göze gelmenin ardından gözlerimiz birbirimizi aramadı bile. zaman yolculuğu filmlerindeki gibi yavaş yavaş ortadan kayboldu silüetlerimiz.. o zamana benzeyen fotoğraflar var bize ait olmayan..

the_end_of_a_love_by_nasht_

Rüzgar bizi götürecek..

Kumlarla değil de küçük taşlarla kaplı sahiller olur, dalgalardan, rüzgarlardan ufalanmamış, herşeye dayanıp kendilerini koruyabilmiş taşlarla kaplı. Kimse sevmez belki o sahilleri ama onların kendilerini koruyabilmiş olmalarını gözardı etmişlerdir, görememişlerdir bu yüzdendir sevmemeleri belki de. Kendileri koruyabilmeleri rahatsız eder, istediğin gibi üstüne basıp geçememek rahatsız eder insanı..

O sahilde yürüyorduk. üstümüzdeki ince giysilerin içinden geçip, vücudumuzu saran tatlı, ılık rüzgar eşliğinde, birbirine sıkıca bağlı ellerimiz arasına giremiyordu, ellerimizi dışarıdan okşayarak bize saygı gösteriyordu rüzgar da. sahip olduğumuz duygu onu da etkilemişti belki de. Dalga sesleri bize eşlik ediyordu, bizim için hoş bir melodi yapmak için taşları okşuyorlardı.

Bir an için elimi bıraktın ve durdun. Bir an bile olsa, bu anı yaşarken bile olsa korktum. seni bir an için bile benden ayırabilecek birşeye tahammül edemem ki. Eğildin, rüzgarda dalgalanan çiçeklerle kaplı tepelerden bile daha güzel savrulan saçlarını tutmaya doyamadığım ellerinle, içinde kendimi gördüğüm gözlerinin önünden sıyırdın. yerden birşey aldın. avuçlarının içinde tutarken bana bakarken, gözlerin içimi aşkla ve huzurla dolduruyordu. sadece sana bakıp seni izlemek beni herşeyden daha çok mutlu ediyordu. yerden doğruldun. avucunun içindekini gösterdin. parmaklarınla çevresini okşuyordun. hiçbirşey söylemiyordun. yaptığın her hareketin birşeyler anlatıyordu. sen birşey söylemiyordum ama seni duyuyordum. zihnimde sözlerin oluşuyordu, kalbimde duygular canlanıyor, birbiriyle sevişir gibi içiçe, heyecanla bedenimi sarıyordu.

avucunun içine sığabilecek kadar küçüktü. mükemmel bir daire şeklinde, simsiyahtı. içinde ışıltılar saçan parlak beyaz noktalar, turkuaz, bordo küçük noktalar vardı. ancak yakından görebilirdin diğer renkleri. ayna gibi parıldıyordu. güneşe tutup baksan, içinde ayrı bir evreni göreceksin hissi veriyordu. diğer taşlardan, çevresindeki herşeyden farklı olduğu belliydi. bu dünyadan bile değildi belki de. elf diyarlarından buraya gelmişti sanki. kadim bir büyücünün gizemli taşıydı belki de masallardan gelmişti bize.

iki elinin avuçlarını birleştirip bana uzattın. bu dünyada en çok değer verdiğim varlık, bana bu dünyaya ait olmayan birşeyi sunuyordu. kendisini sunuyordu, duygularını, benliğini. Karşımdaki insan bu dünyadan değildi benim için. Apayrı bir yerde, tüm kötülüklerden, korkulardan, acılardan arınmış. cennet sularıyla yıkanmış bir yerde yaşıyordu. gözlerinin içinde kaybolup giderken ellerimde verdiği hediyeyle herşey farklı bir boyuttaydı o an. bir an gözlerimi kapadım. içimde hissettim herşeyi..

gözlerimi açtığımda karşımızdaki küçük adacıklara, onların altına el dokuması halı gibi serilmiş denize bakıyorduk. yelkenli büyük bir teknede bu halıyla beraber uçuyor gibi yol alıyorduk. göğsüme yaslanmış önümüzdeki manzarayı izliyordun. uçuşan saçlarımız, tatlı rüzgar, herşey bizim için güzel birşeyler yaratmak için uğraşıyordu. dalgaların sesine de bir şarkı eşlik ediyordu. hayat bundan daha güzel olabilir miydi?.. seninle beraberken bu bir rüya bir serap bile olsa bunu yaşamanın verdiği huzur ve mutluluk içimi dolduruyor, tenimi okşuyordu. seni seviyordum evet ama bu anda seni yaşıyordum.. hiç bitmeyecek, ölümsüz bir yaşamdı..

bu dünyaya ait değildik. kendi dünyamızda birbirimize aittik..

Live 4 it! o şarkıyla geri dönüyor. Rüzgarın bizi götürdüğü yerden başlıyor.


Go Home!..

Bilmiyorum. Evet bilmiyorum. Hıhım.. Bilmiyorum. Bilmediğimi sanıyorum belki de. Bilmek istememek de olabilir. Bu cümlelerin ardarda sıralanmasındaki fonetik ve anlamca bozukluk gibi iğrenç bir kısır döngü. Uyusam geçer diyebileceğin bir başağrısı gibi de değil ki. Biraz alkol iyi gelir aslında.. Birkaç da güzel şarkı.. Bakışmalar ve sonrasında kurulan düşünceler ve sohbetler.. Uzun bir aranın ardından tekrar eve dönmemek..

Zaman makinesi

Zamanı iki şekilde düşünebiliriz. Birincisi ilkokulda gördüğümüz başında mağara adamlarının ateş yakmak için sopaları birbirine sürttüğü, duvarlara hayvan resimleri çizmesiyle başlayıp sonunda uydu resimleri gibi şeylerle biten zaman çizelgesi. Bu düz bir çizgi sadece tek yöne giden, sağ tarafta sürekli yeni resimlerin oluşacağı bir tablo.

İkincisi ise bu tabloyu bir çember haline getirdiğimizi düşünelim. Kapalı bir sistem oluşmuş oluyor. Gittikçe daha popüler olan herşey başlangıcına geri döner gibi asimetrik felsefeyi sembolize eder bir duruma gelir. Ama bu kapalı eğri dünya yüzeyi gibi tek başımıza bu çemberin etrafında dolanırken asla bitmeyecekmiş gelir. Sıfırla sonsuz arasında sonsuz tane sayı var fakat 1'le 2 arasında da sonsuz sayı var. Bu çember neredeyse sonsuz büyüklükte. Gittiğimiz yönden sıkılıp geri de dönebiliriz. Böylece zamanda yolculuk yapmış olacağız.

Yaşadıklarımız, karşımıza çıkan olaylar, anılar, sevgiler,sevgililer, nefretler, kızgınlıklar, heyecanlar,... Hepsi bu tür bir zamanda geçiyor. Çemberin üstündeki noktalar hepsi.

Geçmişe bakıyorum. Bu sonsuz çemberin üzerinde yürürken bir şekilde aynı noktaya veya biraz ilerisi ya da gerisinde bir boşluk var. İlkini geçsem bile ikicisine takılıyorum ve bu delik beni çizgifilmlerdeki amerika'da bugsbunny'nin kazdığı çukurun onu avustralya'ya çıkarması gibi tekrar başa dönüş yaşıyorum. Aslında tüm bu karmaşadansa, kendime ait küçük bir zaman çemberim oluşmuş demek daha mantıklı burada bir tam turu atmak sonsuz zaman almıyor.

Sürekli aynı şeylerin tekrarlanması, neredeyse yılın aynı dönemlerinde olması hep. İnanmıyorum ama bir güç var evet. "Tanrıya inanıyorum ama o bana inanmıyor!" demekten alamıyorum artık. Düşünceler içerisinde geçen bir geceden sonra neye inanıp neye inanmadığı artık bilmiyorum. Düşünce balonlarından, oturduğum odada artık yer kalmadı. İçeride beni boğmak üzereler. Verdiğim kararların ve sonuçlarının arkasındayım. Kısır bir döngüyü kırabileceğime inanıyorum. Ama inanılmamayı da anlıyorum. Tanrı gibi sonsuz bir güç bile özgür irade verdiği oyuncaklarına kendini inandıramıyorken. Benim gibi yaratıcı statüsüne baktığında ancak tahtadan bir kukla olan pinokyo'yu yaratabilecek geppetto usta olabilecek birinin inandırıcılık kapasitesi epeyce düşük olsa gerek.

Yağmurlu ve sıkıcı bir gün. Bitmeyen bir geceden sonra gelen bir gün ancak böyle olabilirdi. Çember zamanı kontrol edebilirim ama düz gidenin önüne geçemiyorum. Önceden yazılmış birşeye inanmıyorum, sadece önceden yaptıklarımızın herşeyi etkilediğine inanıyorum. Ne yazık ki değiştiremiyorum önceki davranışları. Ama sonrakileri değiştirmek için fırsatımız var...

Live 4 it! Haftanın Klibi


Live 4 it! uzunca biraradan sonra tekrar sizlerle. Haftanın Klibi'nde Feridun Düzağaç - Söz ver. Bitmeyen hiçbirşey yok aslında. Bitene kadar onu yaşamaya inanın.

Kendimi bildim bileli hiç güven sorunum olmadı sevmek konusunda. Duyduğum her söze inanmak gibi bir hastalığım var. Aynı şekilde kalbini yerinden oynatacak kadar güzel ya da hiç inanasının gelmediği kadar yapay bile görünse içimde biryerlerden tüm samimiyetiyle geliyor. Küçüklükten beri her zaman saf olmak gibi bir hastalığım daha var aslında. Kandırılması kolay, aklı çelinmesi hiç de zor olmayan, peşinden koşmaya hazır..

Birazcık bir kalp çarpıntısına kendimi kaptırmam iyi mi kötü peki? Sonunda durmayacakmış gibi atan anlara beni götüren alışkanlıklar. Hepsi de ben, ben olduğumdan beridir benimle. Sevmekten daha güzel birşey olmadığına inanırken. Bugüne kadar inandığın şeyin hiçbir anlamı olmadığı düşüncesi aklında bir anda parlarsa ne yapardın? Soracak bir çok sorunun çoğu bir cevabı hakediyor bir kısmı da bir cevaptan fazlasını.

Birçok kez kendini kaptırıp da peşinden sürüklenilen insanlar. Bu son dediğin insanlar, sigaralar, kadehler, geceler.. Birlikte yaşadığın birkaç ayın bir ömürden bile daha çok olduğu hikayeler. Bunların sana getirdiği yorgunluk, merdiven çıkamayan yaşlı bir insan kadar güçsüz düştüğün zamanlar. Sevmeyi bir başkasından öğrenen biri. Kaybetmekten korktuğu kadar hiçbirşeyden korkmazken artık hiçbir korkusu yok.

Sevdiğin insan tamamen, senin olmadığın zamanlarda, başka kadınlar tarafından büyütülmüş, sevilmiş, öğretilmiş, içilmiş, öpülmüş, sevişmiş,.. onu onlar yapmış.

Bakışına bile aldanamadan sevmiş seni, hepsini unutmuş, senin için gelip herşeyiyle sonun ne olacağını görmeye adamış. Son kez gerçek için. Senden geri kalan zaman için söz vermeni isterken. Birlikte ölecek miyiz? gibi birşeye inanmıyor. Ölmenin olmadığına inan.

Bitmeyen şey kendinsin. Duyguları, anıları, düşünceleri, herşeyi bir kenara bırak. Sadece bana bak geçen zamanı unut, gelecek zaman için de endişelenme, istemesen de gelecek o zaman. Bana bak şu an sadece. Şimdi önemli olan. Çok zor değil inan bana. Birlikte..

Zamanı gelinceye dek..