İyi, kötü.. öyle birşey gibi

Hep birinin bana sahip olmasını istedim ama sıkıldığımızda bir kenara attığımız oyuncaklardan biri olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Aslında hepsini ben hesapladım demiştim ama hata payının bu kadar çok olacağını da düşünmemiştim. Aslında aşkta düşünceye yer yok derken en büyük hatayı burada yaptığımı farkedeli de çok olmuyor. Aşık olmak için görmezden geldiklerim, gördüklerimin yanında ne kadar da fazlaymış. Yakında hava kararacak. Güneş batmadan evde olabilseydim keşke.. Ama evde olabilseydim bitmeyen maceranın ortasında nasıl kalacaktım ki? "Never ending story" gibi birşey bu. Tam da böyle rüzgarda savrulur gibi hem de.

Benim Ben No.2

İstanbul da Constantinople da güzel isimler. İstanbul not Constantinople şarkısını veyahut İstanbul pas Constantinople şarkılarını Nevizade'de bir yaz veya bahar akşamı şarap, rakı ya da Türk kahvesi içerken yanında sigaranın eşlik ettiği anlarda dinlemek ne büyük keyiftir. İstanbul'a döneyim hele bir. Aşığım ben ona zaten.

Yaren eşliğinde beraber Beyoğlu'nu arşınlamayalı ne kadar çok oldu. Bir yarensiz ne kadar çok oldu. Güzel zamanlar... yahu ne kadar çok oldu.

Bir yılanı öldürüp içinden canlı haldeki kurbağa'yı kurtarmak herkesin başına gelmez hayatta herhal. Hele ki, büyük yılandan büyük kurbağayı, küçük yılandan da yavru kurbağaları kurtarmak.. National Geographic ekibinde bile benim yaptığımı yapanı bulamazsın sanırım. İndiana Jones muyum neyim.. Bir anlık "vay ben ne adamım masturbasyonu" işte..

Kotumu ve Mp3 player'ım kulaklık kablosunu kene ısırdı ne yapayım peki? "I can never die.." diye bir şarkı da yok değildi.

"Rusya'ya gidip herşeyi, herkesi geride mi bıraksam" dedim. Bilmem ki.. hala teklifi düşünmekle geçiyor geceler.. Bir atasözünde de değinildiği gibi "from russia with love.."

Aston Martin mi yoksa Maserati mi diye düşüneceğim günler de var aslında. coming soon belki.

İnsanlık tarihinin en büyük icadı kesinlikle fransız öpücüğüdür. Ben bunu her platformda savunurum arkadaş!..

Ben dersem ki "sen bilmiyorsun" sen de "ben bilmiyorum" diyorsan. Hadi beni dışarı çıkar..

Büyük büyük yağan yağmur damlaları altında uçsuz bucaksız yeşilliklere, gri bulutlara, şimşek, yıldırım ve gökgürültüsü olaylarına "singing in the rain" ile eşlik edince hayatta huzuru yakalarsın bence. Bir de sesim güzel olaydı.

Gün gelir de dünyayı ele geçirirsem eğer.. Edirne'yi haritadan sileceğim. Çok şey kattı bana, hayatımı değiştirdi tamam kabul ediyorum ama geride iz bırakmamak lazım.

39 saat yemek yemeden durabileceğimi görünce ben nasıl hala böyle yarım dünya olarak dolaşıyorum anlayamıyorum. Bir anlasam bugün New York yarın tüm dünya!..

Live 4 it! 'ten sevgilerle..

3 tane buz alayım sadece. Limonlu yoksa vişneli olsun. Bu bardak altlıklarını alıyorum ben şimdiden söyleyeyim. Koleksiyon yapıyorum. 2’şer tane alıyorum diğeri de çok sevdiğim bir arkadaşıma. Ne? (kulağa yaklaşılıp da konuşulur ikinci cümleler. ilk cümlenin sadece %34 ila % 42,35’i anlaşılır.) Grubun müziği güzel ama solistte iş yok. Benim bir arkadaşım var onun sesi çok iyi burdaki de adam mı..

Gözlerinin ucuyla bakışmalar.. herbiri biraz daha yakınlaşmak için. Hiç tanımadığın biriyle tanışmak için kaç defa bakışmak gerek ki. Bakış sayısı x Güzellik x İstek = Sabit.

Yalvardım, ağladım, dizlerine kapanamadım ama eski günlere dönmek için tek bir ekmek kırıntısı büyüklüğünde şans olmaması ne kadar üzücü. Son kez konuşmamızın üzerinden geçen zaman, tanımadığın insanlar, öpüşmeden sevişmeler, sonu gelmeyen saçmalıklar,.. geldiğim son nokta. İki ekmek kırıntısını ucuca eklediğin mesafeden fazla değil. Bulup bulmadığını bile sormaya korkuyorum. Nasıl bu kadar düşmüş olabilirim diye kuyruğunu kovalayan köpek gibi kendi etrafımda çemberler çizerken ne kadar ilerleyebilirdim ki? Harcanan kuvvet x Yol yaklaşık eşit sıfır. Yatay düzlemde hiçbir iş yapmamış oluyorum teorik olarak. Geçen zamanı da hesaba katarsak.. Dediğin gibi birbuçuk yıl olmuş. Büyükten küçüğe; aylar, haftalar, günler, saatler,.. derken yılların da artık zamanı gelmişti.

“Kafana çok takıyorsun..” diyen ismini bildiğim veya bir daha öğrenme şansım olmayacak ne kadar çok insan geçti. Filmlerdeki gökdelenlerin ardından doğup batan güneş gibi, arabaların gidiş yönüne göre sağı kırmızı, solu sarı olan ışık nehri akıp geçti. Akarken ne kadar yavaş görünse de birkez kendini akıntıya bıraktığında nasıl geçtiğini anlamadığın zaman nehri. Mitolojik çağlardan kalmış iki dize gibi. Sonra müzik hızlanır ve iyi şeylerin olacağı zamana kadar geçen zorlu olaylar bir anda akıp geçer.

Sonunda yavaş çekimde bir kahraman ortaya çıkar, yavaşça yürürken kendinden emin, korkusuz ve korkulan, hayranlık duyulan ve bunu yaratabilen.. Zavallı yaşantısından kurtulmuş.. “Welcome to my world bitch!” kaba bir söz olsa da kabul edilebilir.

Uyumayan, dinlenmeyen, pervasız kelimesini tam olarak dolduran umursamazlıkla, esas kızın peşinde koşmadan, senaryoya sadık kalıp esas kızın ona geldiği. Bikaç binyıl önce olsaydı yarı tanrı diyecekleri.

Yalnız kaldığında, sadece kendi kalp atışları ile, gözlerinin içindeki o korkusuzluğu, onlarcasının arasındayken de sergileyebilecek. “Eskide kalmıştı o zamanlar” gibi asla söyleyeceği aklına gelmeyen sözleri söyleyecek. Ama birileri bunların hesabını vermeliydi. Bunun ben olması, çok adil olmasa da kabul edilebilir.

Sevgiler eroy.