seni düşünüyodum bir anda aklıma tüm insanlık geldi
evet sadece seni düşünüyorum ya olmuyo atamıyorum seni kafamdan. ne yapsam da sana kendimi kabul ettirsem diye düşünmekten alamıyorum. birgün tekrar karşılaştığımızda çok geç olmasın lütfen seni seviyorum diyebileyim yüzüne karşı..
bu kadar çaresizce kalıp düşünmeye başlayınca alakasız konular aklıma geliyor bazen. hayır seni yine düşünüyorum zaten ama yine de aklımın bir başka ucunda kimseye çaktırmadan sırtımı herkese dönüp düşünüyorum. neyiz biz? amacımız ne? herşey bir sınav mı? sınavsa ben nasıl seçildim bu sınava? lan bunlar zaten bilindik sorular sen sadede gel diyenlere biraz sabırlı olun diyorum. yatıp tavanı seyrederken ve msn e senin gelmeni beklerken sakin müzikler dinliyorum tüm gün. o kadar sakin oluyorum ki erecem zannediyorum bir an. herşey kızılderilileri düşünmemle başladı. sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim kendimce kaybettiğim yaşama amacımı tekrar kazanmam için bundan önce insanların yaşama amaçlarına bakmak gerek diye düşündüm. sanırım başlarda doğru dürüst yazamayacam ama yazdıkça daha güzel olmasını umuyorum. nerden başlamalıyım? hmmm... evet tamam. bugünden başlamalıyım.
bungün günlerden ne? 17 temmuz 2006. Hz. İsa' nın doğumunu 0 kabul ettiğimize göre sadece şu an bile 2000 yıldan uzun bir tarih var elimizde. miladın da öncesine bakalım. ne zaman başladığını bilemedeğimiz sadece tahminde bulunduğumuz bir zamandan beri insanoğlu olarak bu dünyayı evimiz kabul ettik. kabul etmek zorunda kaldık. yeni bir ev arayışına girdiysek de bir türlü içinde bulunduğumuz ve her tahtasını bir böcek gibi kemirdiğimiz bu ahşap, eski, etrafı eskiden içinde sonsuz sayıda ve çeşitte hayvan olan yeşil bahçelerle ve içinde yine sonsuz sayıda ve çeşitte balık olan mavi havuzlarla çevrili evden başka bir yerde ev bulamadık. evden kaçmak isteyen, kendini suçlu hisseden bir çocuk gibi burayı terketmek için elimizden geleni yapıyoruz. bilmiyoruz ki koca bir bozkırın ortasında bir tek bu ev var ve dışarda sürekli gece hakim. öğrenicez birgün elbet. o zaman insan kendisinin ve başkalarının hayatının değerini anlayacaktır.
ne kadar zamandan beri insanlar olarak biz varız? 10 bin mi? 20 bin mi? 500 bin mi? ne kadar tam olarak? bana bir tarih söyleyin de merakımı yeneyim ben de. sonuçta bir şekilde varız biz bu dünyada nasıl ve ne zaman geldiğimizi hep tartışacağız bu yüzden birbirimizi bile öldüreceğiz hatta.
öldürmek mi? nasıl oluyo bu dediğin? yaşayan birşeyi öldürmek ve onun bir daha asla geri gelmeyeceğini de biliyorsun. uzaktan bir bakınca doğa ana karşısında pek de bir güçsüz pek de bir cılız görünmüyor mu insan? en basitinden üstümüzde bir kürkümüz yok! her tarafımız açıkta. her hayvanın var ama bizim yok. onun yerine biz onları öldürebilmeyi biliyoruz sırtlarındaki kürkleri alıp ısınalım diye. tek tek bakınca bi işe yarayacak pençemiz veya dişlerimiz yok. bireysel olarak sıfıra yakın bir varlık gibi ilk zamanlarda insan ama doğada hiçbir canlıda olmayacak kadar akıl da bizde var. kalem kılıçtan keskindir sözünü düşünce pençeden güçlüdür diye değiştirebiliriz o zaman. ve en başından beri doğru olan en vahşi hayvan insandır da bunu kanıtlayıcı sözlerin arasında kendine yer buluyor. insan da bir hayvan mıdır? zor bi soru.
düşünsenize ilk zamanlardaki insanları nasıl da bize göre ilkeldiler. ne yiyip ne içtikleri belli değil diye düşünüyoruz biz. erkeklerin hiçbiri beckham gibi değildi di mi. ya da kadınlar da angelina jolie gibi değildi ve olamazdı o zamanlar. nasıl insanlardı acaba? manken gibi olanlara şimdiki gibi bakmıyorlardı herhalde cılız ve işe yaramaz gibi mi görüyorlardı? yoksa yine kavga ediyorlar mıydı güzellik için? yoksa hangisi daha güçlü kadını alacak diye mi kavga ediyorlardı. ya da manken gibi kadın kavramı ne zaman doğdu? vücudun pürüzsüz hatları ne zaman önem kazandı? zaman ilerleyip teknoloji geliştikçe insanın zevkleri daha önem kazanıyo tabii ki nasıl olsa hayatta kalmak için avlanmasına gerek yok ya da gece mağarada uyumayacak. çalışmak zorunda ama eskisi gibi değil tabii ki.
ölen birinin ardından ne yaptıklarını merak ediyorum ben esas. geri gelmeyeceğini anlamaları kaç yıllarını aldı? ya da en baştan beri biliyorlar mıydı? mağara duvarlarına çizdikleri resimlerin anlamı neydi onlar için? sanat diye bir düşünce mi doğmuştu onlarda da? yoksa gelecek nesiller nasıl yapıldığını öğrensinler de zorda kalmasınlar diye tamamen doğacak torunlarını düşündükleri için ortaya çıkan koruma ve şefkat duygusu muydu onlara bunu yaptıran?
hep bi daha fazlasını isteme duygusu hakimdi zaten bize ezelden beri o yüzden yerimizde rahat edemedik. ormanlarda ve mağaralarda yaşamak sarmadı bizi bişeyler yapmalıydık ki daha rahat yiyelim, daha rahat uyuyalım. yavaş yavaş keşfe başladık. sonucu belki de kendi sonumuz olacaktı ama birşeyler icat etmeye başlamalıydık artık..
devam edecek..
bir şekilde etmesi için çabalıycam :) taa ki tekrar sevgi seli, konfeti yağmuru, serin kum kızgın dalga ilişkisi ( pardon tam tersi olacaktı :) ) gibi mutlu neşeli oluncaya kadar..
İnsan hayvanlığın formunu değiştirmeyi başarmış bir hayvan..
Hayvanlardaki kükremenin yerini omuz atmalar, güç gösterilerinin yerini de küfürler aldı. Tüfek kullanmadan kavga eden iki insanı oturup izledin mi hiç? Hayvanlardan hiç bir farkı yoktur. (Ki ben kendi kavgamı izlemiştim ordan biliyorum. Arkadaşım gayet sakin bi şekilde kamerayla kayda almış. :) )
Yavaş yavaş kafanın dağılmaya başladığını görmek güzel..
modern insan dediğimiz homosapiens'in yaklaşık 60.000 yıllık bir geçmişi var. yani bundan 40.000 yıl önce yaşamış bir insanla bizim aramızda pek de fark yoktu. onlar da güzelliklerine düşkündü ve sanatsal yönleri vardı. zaten ilk defa homosapiens'te, ihtiyacı olmadığı halde yapılan işler ve nesneler görürüz. tabi bunların dışa vuruş biçimi bulundukları ortama göre daha farklıydı. ki bunun için o kadar geriye gitmeye gerek yok, 600 lü yıllarda da bu söylediklerimin dışa vurumu daha farklıydı, 30 yıl önce de. neanderthal'e gidecek olursak birden hayvanlığa geçişi görürüz. neanderthal ile homosapiens'in karşılaştıkları söyleniyor ama ND nin neden soyu tükendiği bilinmiyor. HS'in zeki olduğu için bu olası rakibinin kökünü kuruttuğunu belki söyleyebiliriz. ki bu doğrudan homosapiens'in diğer canlılara göre çok daha üstün olan rekabet duygusunun bir kanıtı olur. günümüzde de görüldüğü gibi.
insanlığın tarih yolculuğu isimli 2 saate yakın bir süresi olan belgeselde, bu yazıda sorduğun ve sormadığın daha birçok sorunun cevabı mevcut.
ben eski eroyu özledim,bu da sana ait bir başka eroy yüzü ama sanki okuyanlarına bir sorumluluğun var mıdır ki acaba diye düşündüm az önce..yoksa biz şarkı değiştir yarışması gibi yorumlarımızla sana etki edebilir miyiz?etsekte buna hakkımız var mı?yoksa biz bencil davranıp hep güleryüzlü,sempatik yazılar mı istıyoruz?hayır,oyle olsa karablogu takıp etmezdim..başta ilgi çekici gelen ve gitgide ne oldu acaba diye merakla okuduğum yazılar bugun beni ne yapıyorsun ve ne yapıcak sorularının bir son bulmasına yöneltti.son yazıda oky in yazı tadını aldım,ilginç sanki onu okuyor gibi hisssettim..sevgili eroy ben hayata eskisi gibi bakan eroyun geri gelmesini,bu güzel yaz günlerini,gençliğini güzel anı ve duygularla geçirmeni isterim,gecen gunlerin sana bir şeyler mutlakki öğretecek ama üretken ve istekli günlerini görmek her daim dileğimdir.sevgiler,saygılar..ismimi yazamayacak kadar açık konuşmakla,yazacak kadar kapalı konuşmak arasında gidip geldim..