Ahey hey hey.. Bu haftanın Klibi Kargo - Yüzleşme. Her dinleyişimde büyüdüğümü anlıyorum. Yaşlanmak mı desek acaba. Heyhat ne günlerdi o günler..
Kargo diyince aklıma oky'nin walkman'inden dinlediği şarkılar gelir dershane köşelerinde. O zamanlar Teknoloji bu kadar ayağa düşmemişti. Korsan cd'cilerden aldığımız cd'lerin içinde mp3 yoktu 143 tane. Yavaş yavaş internet yayılıyordu. Daha mirc'da sohbet ettiğimiz zamanlar geldi aklıma. Yahu anlamıdığım şey mirc nüfusunun % büyük bir kısmı mı filipinliler'dendi yoksa benim mi şapşallığımdı. Neyse sonrası ayva kanalı filan vardı da Türk insanlarla da konuşur oldum. Bu konuşmalar tek gecelik ilişkiler gibi olurdu bir daha asla konuşmazdım (Şey gibi bir giydiğini bir daha giymeyen Hollywood yıldızları gibi). Zaten ne amaca hizmet girip chat yapmaya çalıştığımı inanın ben de şu an anlayamıyorum. Neyse Kargo diyorduk.
Özellikle bu şarkısı beni pek bir heyecan oldurur. Gençlik doldurur. Yihuu!.. gazına getirir. Hani nerdeyse ergen moda girip Facebook'tan kız nasıl kaldırılır? diye ciddi ciddi düşünmeye iter. Şaka yapıp yapmadığımı anlayamadım son cümlemde. Neyse Kargo diyoduk.
Kendinle yüzleşmek ne kadar gariptir ne kadar zordur ya da ne kadar can sıkıcı olabilir diye de düşünüyor insan bazen. "Ben olsam ne yapardım?" Aylık moda ve kadın dergilerinin ve gazetelerin haftasonu eklerinin vazgeçilmez testlerinin anateması.
Huu aa heooo.. Ahey hey hey. Lan mutlu oldum lan! diye yırtınasım geldi. Kimse içten öpmedikçee.. Ben gülerim herkese, güldürmek de huyumdur. Lakin hiç kimseye vuramam. Hiç istemeden kırdığım tüm insanlar karşımda. Profil fotoğrafı gibiler sanki. Avatarlarla dolu bir dünya sanki. Herkese inanırım ben. Aheyheyhey..
Sebepsiz yere söylediğim tüm yalanların gerçekten aklımda ki ne kadar nefret etsem de bazen mecbur kalıyorsun.. Birgün hepsini telafi edicem. Aheyheyhey!...
Korkularım saklı şimdi kimse beni sormayınca.. Mail yok, kutu boş.. Ekleyen yok.. Huaahuuuhuuu... gibi birşey.. Yok yok aheyheyhey yine... Gitar meretini birgün bir öğrenicem pir öğrenicem.
Ben herkesi severim, dürüst olsun olmasın. Hepinizi öperim... İyi haftalar...
Pazartesi, Mart 31, 2008
Kategoriler: Haftanın Klibi.
Yazan Çizen:
eroy
Beni benden alan o kadar çok şey var ki. Hani Penguen'de yayın hayatına devam eden "Çocuğunu Dürbünle İzleyen Adam" benim babam olsa her hafta bana demediği şey, etmediği küfür kalmaz gibi geliyor bana.. Mesela saat 10'da (iki noktadan sonrasındaki mesela ile başlayan cümleyi sırf kendimi güldüreyim diye koyup Limewire'a dadanıp hey gidi bir rakı sofrasında dinlenecek oniki şarkıdan mutlaka biri olması gereken "şu güzeller güzeli" şarkısına atıfta bulundum ki olsa da içsek dinlesek)
Gotik bir mimarın elinden babam çıksa yerim ben. İyi ki bulunmuş diyebileceğim ondört akımdan biridir gotik mimari. Hani biraz daha derinlemesine inersek ilk üçte yeri garanti belki de birincidir. Mimar olsaydım keşke diye çok düşündüm ama bir yere varamadım. Hayatta olmak isteyip de olamadığım 37 şeyden birisi de budur. Mimariye karşı önüne geçilemez bir eğilimim var. İlerde karım mimar olsa ne güzel olur. Modern sanatla gotik mimariyi birleştirip ilerde kurmak için yanıp tutuştuğum şirketin merkezlerini dizayn etsek beraber. Gerçi bir de inşaat mühendisi olsam da ne güzel olurdu düşüncesi var. Discovery'de extreme engineering programının her bölümde yer almak istiyorum suç mu bu? Yakında discovery'ye çıkabilirim şaka bir yana işte o zaman çocuğunu dürbünle izleyen adam misali çocuğunu ekrandan izleyen adam olur babam. İyi de olur. yüzüme söylesin hele diyeceğini :) Aselsan mühendisleri gibi şüpheli bir intihara kurban gidersem diye de geride Eroy da Vinci Şifresi gibi birşeyler bırakırım bloga, hem o zaman öldükten sonra ressamın tablolarının değerlenmesi misali iyi bir de miras bırakmış olurum geriye. Ne diyordum ben en son? İşte bak gotik mimari beni benden alıyor derken şaka yapmıyordum. Böyle, "Allah var kardeşim!" dedirten yapılar bunlar. İnsana "bak sen değersizsin bu ihtişamın yanında" mesajını en iyi şekilde verirken bu yapıların da insan elinden çıktığını unutmayalım, unutturmayalım.
Taş yapılara karşı içimde karşı konulamaz bir hayranlık bir birşey var tam anlatamıyorum. Görünce yüreğim küt küt ediyor. Reenkarnasyon gerçekse ben kesin ilk zamanlar firavun, sonraları da mimar, taş ustası, mason locası başkanı (höylöylöy gidiyor.. ) gibi mesleklerde bulunup bugünlere geldiğimi düşünürüm. Piramitler gibi bir taş yapı manyaklığını isterdim kesin. Antik şehirleri gezerken görmediğiniz için beni böyle havada kalıyor bu dediklerim. Her taşa böyle bön bön bakarım. Hoşuma gidiyor işte. Floransa'ya yerleşeceğim olay bitecek. En güzel kahve ve en güzel mimari yapılar.. Hayattan daha ne isteyeyim ki ben. Güzel sanatlara en az pozitif bilimler kadar ilgi duyduğumdandır İtalya sevdam. Güney Amerika'ya da ondan sonra yerleşsem daha iyi olur.
Şu da var ki türban ft. gotik takılan gençlik kadar da saçma birşey yok ama neyse velev ki siyasetten durayım.
Beni benden alan en büyük şahsiyetlerin başında (Tesla'dan bahsetmeyeceğim o çok büyük bir şahsiyet zira tarihte yaşamış en büyük insan sıralamasında Atatürk'le beraber 1. lik için yarışabilecek tek kişidir gözümde. Kötü anlamda beni benden alan birinden bahsedeceğim) yıldız tilbe gelir. Çok az insandan onun kadar az hoşlanırım hatta nefret boyutuna varır hoşnutsuzluğum. Görmeye bile dayanamıyorum arkadaşım yahu.. Böyle sokak aralarında kiralık beyaz şahinlerle dolaşan gençler yüksek sesle dinliyor ya işte onlar ki kesinlikle bizden değildir. Ben senin varya.. Yahu aklı başında birilerinin peşinden gidin ey gençlik diye haykırasım gelmiyorsa ben de ben değilim. Duymaya bile dayanamıyorum. Neyse canım herkes birbirini sevemez ya. Bu yazıdan sonra beni tanısa da sevmez zaten.
Meşrubat ilk bardağa doldurulduğunda hani üstüne birşeyler sıçrıyor ya böyle burnunuzu yaklaştırıp küçük baloncukların burnunuza, yüzünüze çarpmasına izin verip bundan hoşlanıyor, içerken de bunların soluk borunuza kaçıp hafif bir nefes darlığı, ama üfüs.. püfüs.. gibi bir bocalamadan zevk alıyorsanız. Beni benden alan bir olayda, beraberiz demektir.
Fast food restoranlarında kolaya buz koydurmazdım bir ara. Sonra (Sen geldin arasından sislerin.. dedin ki ben Juliet.. değil tabi ki.) farkettim ki o kağıt kutunun içinde buz olmayınca ben dışarıda yemek yediğimi anlayamıyorum. Meşrubatın sonuna geldiğinde hani o içinde tıkırtısını duyuyorsunuz ya kalan buzların. Bir müddet sonra eridiğinde %98,437 buz, geri kalanı kola olan karşımdan içip mutlu oluyorum ben. "Anne ben manyak mıyım?" diye sorsam "sen sorunlusun evladım tıpkı eski kız arkadaşının dediği gibi" diyecek diye korkuyorum. Ama ben kendim gibi oluyorum ya işte çok mutluyum..
Kimler ki sokakta heryeri toza bulanacak diye dondurma yerken tedirgin olur. Onları kendime yakın hissederim. Neden benden hoşlanma ihtimalı olan her kadına aşık oluyorum? sözüne de tapıyor gibiyim.
Başlangıç sanki sonmuş gibiydi ama her ikisinde de garip bir heyecan vardı. Hissediyorum evet.. Damarlarımızdaki alkolden daha fazla sarhoş etmişti bizi heyecan. Renksizliğe boğulmaya başlamadan önceydi. Soğuk bir gün gibiydi, hava sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlıydı.
Çarşamba, Mart 26, 2008
Kategoriler: Deleted Scenes.
Yazan Çizen:
eroy
Merhaba, arkandan gelen bu sesin ben olduğuma inanması biraz zor oldu. Eray'ın sesini unutmuş olması doğaldı. Ama hala yüzünü tanıyordu. Hem de burda görmek ayrı bir şaşkınlık yaratmıştı. Merhaba, nasılsın, nasıl gidiyor, ne yapayım işte çift lisans koşturmaca, gelecek yıl güzde bitiyor, daha staj filan uzun zaman, hıhım.. yüksek yapıcam ama daha nerde olduğuna karar vermedim, ee.. daha daha,... vs. hiçbir anlam taşımayan içi boş cümleler, zoraki nezaket belki de biraz, sonuçta ne durumda olduğunu gidip anlatacak, hehe.. hiç değişmemiş diyecek.. gibi uzayıp gidiyor işte.
Keşke birşey olsa da şunu giderse, ne bir ilaç, ne bir insan, ne bir duygunun yapamadığını yapsa. Birbirimizi dinliyor muyuz gerçekten konuşurken... hıhım.. derse gitmem gerek. Görüşürüz... Bir daha nerde göreceksek artık. Gördüğün gibi. Beni merak etme ben iyiyim anne diyen çocuk kadar yalancı görünüş..
Çarşamba, Mart 26, 2008
Kategoriler: Deleted Scenes.
Yazan Çizen:
eroy
Bugün savaşmak için güzel bir gün, bugün ölmek için güzel bir gün... Kızılderililer her zaman en güzel sözleri söylemede ilk ikiye girmişlerdir zaten.
Rüzgar o kadar şiddetliydi ki, bir an içindeki saplanmış acı oklarını bile yerinden söküp atacağını sandı. Saçları az da olsa sağa sola savrulmaya başlamıştı. Yeniden mi uzatsam diye kendi içinden biraz düşündü. Düşünürken sigara içmeyi seviyordu bir zaman bir tıp makalesinde konusu geçmişti bunun bir tür uyarıcı etkisi vardı ilk anda. Sigara içmek için fazla rüzgar vardı içmese daha iyiydi hem de tertemiz havayı biraz rahat solumak istiyordu. Her nefes biraz daha mutluluk veriyordu. Mutluluktan ağlayabilirdi. Saçmaydı ama yapabilirdi. İlk kez saçmalamış olmazdı zaten. Hata yapmaktan, insanları hayal kırıklığına uğratmaktan çekinirdi sonra aklına birşey gelmişti. "Bu onları ne ilk ne de son kez hayalkırıklığına uğratışım olacak" dediği zamandan beri düşünmüyordu artık bunu. "Bir sürü güzel günü de paylaşıyoruz zaten, bazen kötü günlerin olması birşeyi değiştirmez" diye düşünüyordu. Bunları anlayışla karşılayacaklarını biliyordu. İlerde şimşekler göğü aydınlatıyordu. "Doğuda bir kötülük yükseliyor.." diye yüzüklerin efendisinden fırlamış bir cümle söyledi kendi içinden. Kendisini güldürmek için yaptığını da biliyordu zaten. Ama ona benzerdi gördükleri. Ne güzeldi önündeki manzara.. Bu saatte hala uyanık olan insanları hep sevmişti. Gece günün en güzel parçasıydı ve bunu görmeden, farkında olmadan uyumaya gönlü el vermiyordu. Hüzünlü oluyordu biraz ama güzelliği de bir başkaydı. Neden, niçin gibi sorulara gerek yoktu.
Arada serpilen yağmur taneleri de ellerinden geldiği kadar bir yerleri ıslatıyordu. "Sen de keşke burada olsaydın.."
Teşekkür ederim dedi. Tanrıya minnet duyuyordu herşey için. Kötü bir çocuk olabilirdi yaptıklarıyla ama hala içindeki iyiliği kaybetmediğini ikisi de biliyordu. "Hala mı inanmıyorsun bana?" dedi. Cevabını alamayacağı bir soruydu. İkimiz de birbirimizi biliyoruz. Gereksiz sorulara gerek yoktu.
Ölmek için güzel birgün evet.. Fakat biraz daha zaman gerek. Sonra önemli değildi. Biraz daha başarı, biraz daha mutluluk, biraz daha gözyaşı, hüzün, hayal kırıklığı, konser, eğlence, sarhoş geceler, terkeden-terkedilen sevgililer, sağlam dostlar.. hepsinden biraz daha tatmak...
ooo papatya.. son bir defa bana bak.. seninle kim kalacak ışıklar kapanınca benden çok uzaktaa.. Live 4 it! Haftanın Klibi'nde bu hafta teoman - papatya ile bizlerle birlikte. Bi de şu var ki ben teoman'ı hiç sevmem. Lakin şarkılarının bir kısmını da çok severim. Öyle garip işte.
Güney Amerika'ya yerleşme fantezimi beni yakından tanıyan herkes artık bezmişlik derecesinde biliyorlardır. Küba'ya yerleşmek istiyorum. Panama da olabilir. City of God'ı izledikten sonra Brezilya'dan uzak durmaya karar verdim. Küba ne güzel yerdir. Gider orda küçük bir elektrikçi dükkanı açarım dükkanın önünde tüm gün diğer esnaf arkadaşlarla puro içer, tavla oynar, futbol tartışır, che guavera tarzı muhabbetlerle fani olayları masaya yatırırız. Hayat böyle güzel olur işte. Ne mali risk tabloları, ne değişken kurlar.. hepsinden uzak. Ben bu hayatı istiyorum. Lakin çok uzakta.. Tıpkı buradan çok uzakta derken ki gibi değil mi..
Seninle kim kalacaaak, ışıklar kapanıncaa, benden çok uzaktaaa.. Ne kadar içimi burktuğunu sen bilmiyorsun değil mi.
Son bir defa bana baksan...
Geride kalan günlere bakınca. Herşey ne kadar da değişmiş. Ben bile değişmişim. Üzüntüler, özlemler bile değişiyor, yok oluyor. O günlere dönüp seni düşündüğüm anlar yok artık.. Sen bile sen değilsin artık. O sendin. Sen o değilsin. Ooo Papatya...
Herkese iyi bir hafta diliyorum..
Pazartesi, Mart 24, 2008
Kategoriler: Haftanın Klibi.
Yazan Çizen:
eroy
Hayatta korktuğum 3 şey varsa bunların 2'si böcektir. Korkmaktan ziyade iğrenmek gibi birşey ama ne yalan söyleyeyim ürtücü hayvanlar vesselam(velev ki ürtücü olsunlar ehehe ;p). Yıllar öncesinde oky bana demişti ki ateşböceği düşmana 100 derecede asit tükürebilir. Höylöylöy!.. Sakin olmak gerekir. O zamandan beridir "sen hiç ateşböceği gördün mü?" sorusuna "benden uzak olsun ne ben onu ne de o beni görsün" cevabımla piyasaya sürülen böcek korkumun yeni hali tüm büyük marketlerde ve yetkili satıcılarda.
Geçen yaz değil de bir önceki yaz Davutpaşa kampüsümüzde tenis oynarken, hatta deniz kenarına yayılmış morslar gibi sereserpe oturmazken, bir "ben de Federer gibi olucam lan!" (ki hiç sevmem kendisini. Biz Nadal'cıyız birader) deyu deyu güneşin altında can siperane backhand, forehand, fifteen ov, deuce çalışırken kolumu, hatta tam da açık konuşmak gerekirse ki kapalı konuşmayı sevmem ne öyle birşey saklamak nedir kardeşim ayıptır. Hayatta sevmediğim 3 şeyden 1'i, 2'si de böyle konuşmak ve konuşanlardır. Tam da bileğimi bir böcek ısırmıştı. Yarım dünya şeklinde şişen bileğim beni çok korkutmuştu. Davutpaşa dediğimiz de zor bir coğrafya. Mezopotamya, ortadoğu gibi olmasa da bir Himalaya veya Sahra Çölü tadında. Fangorn Ormanı tadında daha iyi olur. Hala bir izi kaldı bir nebze. Çok bekledim örümcek adam olur muyum diye, çok da merak ettim ne ısırdı diye zira o şartlarda kolumu ısırabiliyorsa yani kolumu sağa sola savurup, koşup, atlarken. O böcek yarın öbür gün olmadı haftaya dünyayı ele geçirebilir. Neyse ben giderim adım kalır dostlar beni hatırlasın der gibi ısırdı ve gitti. Geride izi kaldı. İşte bunlar böyle birikiyo birikiyo anı oluyor. Bir de en çok örümcekten irkilirim. Nefret ettiğim bir şeye dönüşebilirdim. Sanki bugüne kadar hiç yapmadığım iş..
Dünyanın sonunu getirse getirse böcük dediğimiz böcekler getirecektir. Makinelerin bizi ele geçirebileceğine inanmıyorum. Yani gibi... Bir dart makinesi var Beşiktaş'ta çokça oturmaya alıştığımız yerde yeni karşılaştık. Biz konuşurken ilginç zamanlarda ses çıkarıyordu sanki o da bir tepki vermeye çalışıyor "beni de alın aranıza.." diye çırpınıyordu. Sonra kendisine ilgi gösterdik ama bizden para istemesi de ayıptı. Hem aramıza girmek istiyor hem de bunun için para talep ediyordu. İlerde dünyayı ele geçirecekler ya şimdiden ekonomik altyapılarını hazırlıyorlar. Ne yaparsa yapsın parasını atmadın mı, fişini çektin mi zararsız oluyorlar. velev ki zararlı olsunlar :)
Matrix tarzı bir olay yaşanacaksa dünyada bunu insan yapar. Makine o kadar kötü olamaz. Hissiz duygusuz şerefsizler belki ama sonuçta sebep ve sonuçlara dayalı düz mantıkla hareket ediyorlar. Bulanık mantık diye bir konu var bir bilgim yok ama ismi çok çekici. Bir ayça, bir seçil, bir didem, bir avril gibi duyunca kulağa hoş gelen isimler. Zaten bu konular ne zaman apaçık bir mantığa yer verdi ki. velev ki versin :)
Yani bu böcükler şimdiki boylarının 3-4 katı değilde bir 10x zoom hali büyük olsunlar. Nasıl başederiz ey kapitalist düzenin yozlaştırdığı gençlik? (ve seçim meydanlarına iner bir görüntü çizer eroy..) Hiç alakası yok. Böyle sivri cümleler kullanıp okuyanı şaşırtarak güldürme çabasındayım. Mizah dergilerindeki gibi birinden kötü bahsederken sonuna rospu çocuu.. gibi yazmak eda ve nidasıyla. Öyle işte. Biraz keyifsizim o yüzden kendim kendime eğleniyorum.
Bir de böcüklerin sayısı sonsuz gibi birşey. Dünyada hergün nice nadide tür sona ererken, güzelim kaplanlardan bile 3-5 bin tane kalmışken nasıl oluyor da bunlar her zaman her yerde en büyük fener diye toplanan taraftar grupları kalabalığından bile kat be kat fazla sayıda bulunuyorlar. Hele ki o kadar böcek ilaçları varken ve bu kadar insanların nefret ettiği bir varlıkken. Ne bileyim bir balina, bir aslan-kaplan-leopar gibi kedigiller, bir kelaynak gibi hayvanlar sevimli bir görüntü çizerken ve bu kadar sempatikken habire soyları kazınıyor da bu rospu çocukları heryerde. Demek ki esas pislik biziz. Böcük bir işimize yaramadığından, para etmediğinden soyunu kurutmuyoruz. Aksine hepsi bitmesin ki böcek ilaçları yok satsın. Hepimiz çocuğuz olm.. ehehe acı gerçek ;p İnsanoğlu dediğimiz şey güzel olan herbirşeyi bozacak illa ki. Velev ki öbür tarafta büyük dayak var bize. Bence ölüp ölüp diriliyoruz gibi bir his var içimde ama dur bakalım. Diğer türlü haksızlık olur lan.
Dünyanın sonunu getirecek adam da sabah akşam testere soundracklerini dinleyerek olaya motive oluyordu gibi geliyor bana. Bir de çok klasik müzik dinleyen adam da çekineceksin arkadaş.
Sevelim, sevilelim ama sevdiklerimize zarar vermeyelim. Bu haftada bir susam sokkaağının sonuna geldik sevgili okurlar.
Salı, Mart 18, 2008
Kategoriler: Yazan Çizen:
eroy
Böyle kötü zamanlara girdiğini hissedersin. Birisinin gelip seni kurtarmasını istersin. Bu bazen bir ülke olur. Kötü zamanlar yaşar kocaman bir ülke. Hatta bu ülke medeniyetin tam kalbinde olsa bile.
Youtube'u kapatmak kadar saçma bir kararı aklım almıyor. Hayır sadece biz göremiyoruz. Bunun farkındalar mı? İnsanların gözünde nasıl göründüğümüzün. Onu bir kenara bırakalım zaten hiç sevmem elalem ne der? edebiyatını. Ne geliyorsa başımıza bu şekilcilikten geliyor. Bizim olayımız aslında nasıl bir örnekle anlatmaya çalışayım.. Trafik kazaları oluyor diye araba kullanmayı yasaklamak. Tam olarak buna benzer birşey. Laiklik elden gidiyor, din elden gidiyor, İran mı oluyoruz yoksa Arjantin'den beter mi? Ülkemizin tarihi eserleri elden gidiyor, ülke elden gidiyor.. Bunların hepsi elden gidiyor tamam da.. Önemli olan biz kendimizde miyiz? Biz elden gidiyoruz aslında haberimiz yok. Alsınlar türbanı ister başına sarıp siyasi simge yapsınlar, isterseler halay mendili yapıp dalga geçsinler. Uçlar birbirini çeker. Her iki uç da bizi kötüye götürüyor ama sorsan memleketi kurtarıyoruz derler..
Ne desem bilemiyorum. Aslında hiç de ilgilendirmiyor. Canımı sıkıyor bu konular. Birşeyler yapmaya çalış sen de o zaman!.. gibi söylemlere de karnım tok. Herkes kendi işini yapsa zaten böyle bir durumda olmayız. Geleceğimiz kötü demiyorum. İyi de demiyorum. Gelecek bilinemez ki sadece öngörülerin aydınlatmaya çalıştığı kocaman bir mağarada yolumuzu bulmaya çalışmak bu. Öngörüleyemen sonuçlar her zaman vardır. Siyasetçilerin yalan ışığına aldanıp da nicelerinin içinde kaybolduğu bir mağara burası.
Uyan.. Bu yolculuk sırasında uyuyup da olanları kaçırma. Sıkıcı işte. Ama şimdi kahvemi alıp burdan kalktıktan ne ben, ne de bunu okuduktan sonra ülkemiz değişir. Aslında herşey değişir. İlgisiz kalmaya devam edip, görmezden gelmenin dayanılmaz rahatlığı varken.. velev ki olmasın.. Herkese iyi bir hafta diliyorum. Bu hafta penguen çok eğlenceli olacak orası kesin.
Pazartesi, Mart 17, 2008
Kategoriler: Haftanın Klibi.
Yazan Çizen:
eroy
eee evet. bugünkü maç gerçekten büyük çekişmeye sahne oldu ama cns'nin tüm maç boyunca forması üzerinde her an oyuna girecekmiş gibi hazır olması gözlerden kaçmadı..
yok yavrum girerdim ama ben tek gölgemin oldugu maçlara alişik degilim.. 4 yanimda ben olmali..
türkçeyi sonradan öğrenmiş olan zimbabwe asıllı türk oyuncu cns mizin ı'ları i'diye okuması bir sempati yaratmıyor değil tabi :) devre arasında sizi eroy'la top sektirme yarışı yaparken gördük. sonuç ne oldu?
şarap size yaramamış kuzum. maçtan sonra ikinizi şarap içerken görüntülemişler?..
kaderimizden içtik be eroyum.. hayatımda hiç bukadar madara olmamiştim.. formamdaki kafve lekesi zikonun gözüne takildi sanirsam
bu konuda konuşmak istemiyorum. bikini giyerim yine de konuşmam..
neyse eroyum benden önce yaşadiklarında degilim.. :P
geleceğe dönüş gibi oldu sanki. ben de sana seviyorum kuz :)
en çok sevgi çok seviyorum leynn
vay anam vay mı diyeyim. hayır ben daha çok seviyorum diye birbirini kıran insanlar olmuşdur daha önce :)
kesinlikle roy beycim.. kalemi kıran bir yerine sokan bile olmuştuır.. ama allah korusun acanmmmm
korusun tabii bir mukabele. ama sanki diyorum. ne diyorum lan ben :) haa ne diycektim çikolata için de teşekkürler beni sigaraya daha bir bağladınız eliniz dert görmesin bal peteğim :)
eeeee.. eee.... canım zehranin çiko fabrikasi varmiş.. fatih meydanina eroy ve cansu dökümü yapcakmiş çikodan..
optio'yu ne kadar sevdiğimizi söylemedik ama çok seviyoruz biz onu ;)
içi dişindan güzel akişkan kremali
:)) hayat bize dokununca herşey nasıl da değişti olur sanki? ama sanki birşey eksik mi? yoksa değişti mi?
ihtiyaç duymadan eksikligini farrketmeyiz zaten kuzum..
kuzum benim.. sanki ihtiyaç belki de düşündüğümüzden fazla ağır bir kelime bunun için. mutluluk için daha azı yeter gibi.
yetmez dedigim anda mutsuzluk başlar zaten canım bnm
çok sağlam girdin ama şimdi bak. ne desem bilemniyorum değil. şimdi burda real time yazmak zor gibi :) ama şu var ne kadar uğraşırsan uğraş hep eksik birşeyler olmaz mı. ben herşeyi olan mutsuz bir insanım sözü ne güne denmiş de mi ;) olsun biz böyle de sanki az biraz iyiyiz ;)
herşeyi olan ama mutsuz olan insna göttür.. o nneyin eksik oldugunu farketmeyecek kadar MAYDONOZ dur
(cansu bunu yazarken kolunu ısırıp onu durdurmaya çalışsa da eroy cansuyu durdurmaz. zira zayıf bişey bu kız direk kemik geldi ağzıma :P) nihoahaha nasıl da çıldırdıı... alamaya çalışıyor klavyeyi :) benim klavyem bana ne hıh!..
bir dahakine evden getircem .. :((((
oyoyooyoyooyoyooyoyooy özür dilerim canımcım benim. dur gitme :) dur dur bee. yazıyorum. tamam bir çok özür diliyorum :)))
ulen eroy sne ne hödödö ne zöküriyeli adamsin.. ben burda ayip olmasin diye içtigim şarabi bile işemiyorum senin dedigine bak
ahaha teşekkür ederim. nezaketin de doruklarında dolaşıyorsunuz ama.. ben kitlendim şimdi :D ben de sizin evde gitmem tealete hıh!.
bizim evde yok ki zatennn.. (dıııııtttt... censored) yok çok igrenç olcak sustum..
velev ki blog kapanmasın. de mi. daha mutlu olamaaaammm :)
bir de sigarayı bıraksan kimse tutamaz seni artık kuzum bnm
hiii.. derin darbe oldu bana bu ;) olsun. ama çok bişey yapğamıyorum. pufff. pisss cansuu ;P
eroy vitesli puf yapiyor burdan duyrulur..
grrrrrr :p en derin sırlarımı internete verdin şimdi okuyan herkesi ortadan kaldırmak zorunda kalıcam. ilk sen :D
okadar çok şey var ki birer birer söylesem bile çok agar kaçar.. eroy benim tüm it lerimi biliyor livedigim
şimdi gönlümü aldın ama sen kötü birşey yazamam. birşey söylemem imkansız. eğlenmek lazım... bazen doğru bazen yanlış kuzum.... ama biz hep birbirimizin şerefine kadeh kaldırıyoruz... ;)
eee.. ee.. tatli sarhoşluk var ya hani.. takmazsin mutlu olduguna bakarsin bazen de çok efkarlanirisn.. öyle işte.. :)
hımmm.. o zaman biz birbirimiz tatlı sarhoşluğu olalım.. hep ;)
he canım.. ben gidorum şimdi ama.. arkamdan içmee :P
sensiz içmem ;) biliyosun.. beraberken çok daha güzel... gülelim kendimize ;)
bak ne kadar güzeliz :D
güle güle kuzummmm...
baş baş annemmmmm :D
Live 4 us!..
11
Pazar, Mart 16, 2008
Kategoriler: Günlük,
Kişisel.
Yazan Çizen:
eroy
uyan eroy uyaaaann!.. cep telefonun alarm sesi de cabası. bu alarm yüzünden bir gün akli dengemi yitirmiş bir şekilde uyanıcam ama değiştirmeye de üşeniyorum. kalsın o zaman. yine birgün başlıyor. sabah erkenden kalkıyorum. çünkü büyük adam olmak için, diğerlerinin önüne geçmek için herkesten önce uyanmak, onlar uyurken ilerlemek, uyandıklarında sana hayran olmaları adettendir. karga kahvaltısını neyle yapar bilmiyorum ama ben de o sırada kafein ve nikotinle kahvaltı ederken ne zaman eskiden olduğu gibi dinç uyanacağım onu merak ediyorum. yaşlanmak böyle birşey olsa gerek.
ne kendi can sıkıntıma üzülebilecek ne sağlığım için endişelenecek ne de kötü giden şeylere üzülecek zamanım yok. ama biraz eğlenmek için var. şimdi biraz alkol iyidir. mutlu eder, hoş sohbet yaratır. bir de güzel uyursun o gece. kariyer dediğimiz mecburiyet bir yakamdan tuttu. onu bir kenara bıraktım hadi. eroy'dan eray bey'e geçiş süreci biraz garip.
kocaman esnerken aslında biraz daha yatsam iyi olur diye kendimi kandırma mücadelem sürüyor. la resistance!.. ama olmuyor. hem bak şimdi biraz daha uyursan uyanınca yine kahve içebilirsin. hehe.. kandırdın beni sanki. ne yazdığımı unutuyordum az kalsın öyle sabit kaldım gibi hissettim desmond gibi beyin erimesi yaşamamak için biraz daha uyku, söz sonra lunapark'a gidicez (işte kırılma noktası, zamanda bükülme, sözün bittiği yer, sıfır noktası ya da aklın kaçtığı yer.. hepsi olur). hepsini bir kenara bırakıp pervasız bir uyku.. mu? bana da bu yakışır. yarım saatlik yarım yamalak uyku için 1 saattir kendimi yiyorum. bir gecelik 1-2 saat aşk için tüm akşamını, gecesini harcayan gençlik gibi. uyandığımda kahvem hazır olsun. (evde kimse yok ki kendi kendine konuştuğunun farkında mı acaba:) ) değişmeeeeem bundan sonra ;)
Çarşamba, Mart 12, 2008
Kategoriler: Kişisel.
Yazan Çizen:
eroy
sema dizine yatmaya geldi. nerden saçmaladım. şebnem ben geldim biraz dizinde yatmak istiyorum. altımda ağ olmadan yine yerden yükseldiğim için düşüşüm yine canımı acıttı. ne bekliyordum yani. ama nasıl desem bu seferki çok daha kötüydü. daha da kötüleşiyor her seferinde. tamamen kendimi kaptırıp kandım. düştüm evet ben.. tekrar edip edip durma..
henüz tanışmadığım bir sevgilim vardı ve şimdi o da beni terketti. her seferinde birşeylerin rayından çıkmasını doğal karşılayıp murphy kanunlarına tapıyorum. ama garip bir his şimdi. ne?.. diyip kendime bakıyorum. ne diyebileceğimi bilmiyorum.
çakıl taşlarım yok ama benim şimdi. toplama gereği duymamıştım. kaybolacağımı hiç düşünmemiştim. kahretsin demekten başka birşey yapamıyorum. beş dakika önce ders çalışırken şimdi finest scotch whisky'nin tadını çıkarıyorum. ahaha tanrım sana içiyorum... ve tanışmadığım sevgilime... ama benim umudum yok. yani artık yok. tüm hayatım boyunca sevdiğim insan için romantik komedi filmi gibi bir hayat hazırlamaya çalıştım. hep çabaladım. ama olmadı. olmuyor şu an. olmayacak demiyorum çünkü olasılık biliminin en sevdiğim yanı olmama olasılığının olmaması. biraz karmaşık gibi ama sonra açıklarım.
boşversene sen.. ben değiştim. öyle birşey ki nasıl anlatsam bilemiyorum artık. boşvermeye çalıştıkça yakamı bırakmıyor bu olaylar. hehe.. son duvarım da yıkıldı tam olarak özgürüm. birden duruldum ben şebnem. birden yere de düştüm. ne dediysen hepsi oldu neden hala bana yakarıyorsun.
ben hikayemin sonunu şimdi yazıyorum işte. yola çıkalım beraber. mesafelerin bir anlamının olmadığını gösterelim. içimde herşeyin anlamını anlatacak biri var. tüm yol boyunca konuşalım gel. evet düştüm ben.. gözlüğünle içime baksana içimde hepsini göreceksin.
Pazartesi, Mart 10, 2008
Kategoriler: Haftanın Klibi.
Yazan Çizen:
eroy
Mor ve Ötesi, ice tea şeftali, Marlboro Special Edition Box bunlara eşlik eden tanıdık duygular... Bir yerlerden dejavu kafamı kemiriyor ama neyse. Bazen güçlü duruyor insan bazen de küt diye düşüveriyor işte..
Pazar, Mart 09, 2008
Kategoriler: Kişisel.
Yazan Çizen:
eroy
Tartışmada haksız olduğunu bile bile kendini savunmaya çalışmaktan nefret ediyordu. Hiç yapmazdı belki de şimdiki gibi zorunda olmadıkça. Birşeyim yok derken anne baba olmanın verdiği şefkat, merhamet, çocuğuna verilen değer gibi duygulardan bihaber olmasının sonucuydu bu. Kendisinden başka herkesi sever gibi bir hali de yok değildi. Öksürüğe boğulmasa daha da tartışacaktı ama devam edemedi işte. Zaten tartışmanın odağında kendisi vardı. Kendisine bakmamaktan çıkıyordu tartışma o zaman da çok hırçınlaşıyordu bu konuda. Dizlerinin üstüne çöktü, derin bir nefes almaya çalıştı tekrar tekrar. Havada aşk kokusu var.. hayır bu bir şarkı değil ne yazık ki havada kan kokusu var.. Tuzlu tadı koklayabilirken ayaklarının üstüne kalkıyordu. Ağzının içi dolduğundan konuşamayacaktı ve karşısındakinin bunu görmesini istemiyordu. Yamuk yumuk bi şekilde ben kahve içicem isterseniz size de yapayım demeye çalıştı. Kaçmak için bir bahaneden başkası değildi. Sonrası geçmişe lanet okumakla geçti. Sen aptalın biriydin.. Aynadaki görüntünün üstüne söylenebilecek başka birşey yoktu. Lavaboya akan sular herşeyi temizlemeye çalışıyordu. Mide bulantısından ne kadar nefret ettiğini bir kez daha hatırladı o an.
Elini yüzünü yıkadıktan sonra tekrar iyi hissediyor gibiydi. Yere oturdu iki duvar arasında ayaklarını uzattı. Kibritle yakmayı çok seviyordu şu mereti çatırtısı ona garip bir duygu hissettiryordu. Belki alışman lazım... ehehe pis bir gülümseme vardı yüzünde dudaklarında kalan vişne tadı birden dünyanın en güzel tadı gibi gelmişti ve kendi saçma esprisi de bir şekilde çok komikti gülerken.. Belki alışması lazım.. Belki katlanması lazım...dı.
Kalk.. kalk.. daha çok işi vardı. Öyle ya büyük adam olmalıydı. Sorumluluk hissetti sanki. Hadi sonra düşünürsün kendini. Telefona gidip baktı. Gerçek dünyadan kaçış yolu meşguldü...
Pazar, Mart 09, 2008
Kategoriler: Kişisel.
Yazan Çizen:
eroy
Bir önceki yazı yazıldığı günü o kadar güzel anlatmış ki daha üzerine yazı yazamadım. Bilerek yarım bırakmadığımı söyleyip, güzel fikir bulmuş aferin diyen sevgili okurlara bunun tamamen ters giden olayların sonucunda ortaya çıkan bir fenomen olduğunu belirtip aldığım övgüleri şans eseri ortaya çıkan olaylar sonucunda olduğunu belirteyim Böyle de dürüst bir insanım ben işte :) Zaten seni etkileyen herşeyin tamamen doğal olmasını istiyorum. Yapmadığım birşeyi yaptım diye gösterip seni etkileyecekse varsın olmasın diyim..
Öyle birgün işte. Ben yazının yayınlandığını bile anlamadım. Kendi kendine yayınlamış. Neyse olayları baştan anlatırsam daha az kafa karıştırıcı olacak. Zaten Lost yeterince kafamızı karıştıracak bugün ben de üstünüze gelmeyeyim.
Bazı günler olur ya böyle hiç yataktan kalkmış olmamayı dilediğiniz. Bunu değişik bir şekilde yorumlayıp. Bazı günler olur ya keşke anne babanızın "Biz böyle bir dünyaya çocuk getirmeyi istemiyoruz" demesini dilediğiniz ve hiç doğmamış olmayı dilediğiniz. (Bak bu daha güzel oldu bence hem ben buldum o yüzden daha güzel :) ) Çarşamba günüm baştan sona talihsiz serüvenler dizisi tadında akarken bari ben blog yazayım biraz rahatlayayım derken laptopun klavyesi de bozulunca bilgisayar sapıttı ve kaşla göz arasında yazıyı da yayınladı. Daha fazla söz etmek istemiyorum o günden hatta bugüne kadar geçen zamandan. "yeter, acaba sıradaki ne olacak,.." gibi cümlelerden pek bir sıkıldım. Ama içim pek bir karışık o yüzden saçmalıyorum yer yer. "Olmaz hayatım bugün başım ağrıyor.." tarzı bir bahanenin arkasına sığınıp tekrar kıvrılayım bir köşeye.
"Ben tanrıya inanıyorum ama o bana inanmıyor." diyip uyursam en azından bugünü geride bırakmış olurum.
Carmina Burana'ya gitmek isterken hiç yer olmadığını da öğrenince bu serinin bir süre devam edeceğini anladım. Naapalım artık başa gelen çekilir diyelim.
Yine de herşeyi bir kenara bırakalım. Haftasonu geldi. Bir Vodka-Martini "shaken not stirred.." James Bond'u ezelden beridir sevmişimdir zaten. Bir de aşağıdaki reklamı ve müziğini ilk görüşten beridir severim. Lakin binboa'ya ilk günden beri kanım ısınmadı. (Özel ismini bile küçük harfle yazdım o kadar sevmiyorum görün :) ) Yüzdelik dilime dikkat etmek gerek :)
Live 4 it! Haftanın Klibi'nde bu hafta Ben Moody ft. Anastacia - Everything Burns. Hayatımızı bir film gibi görüp bunun da bir soundtrack albünü çıkarmaya devam ediyoruz.
Kendi köşesinde öylece oturur, daha önce verilen sözlerin, içi tutku bağlaçları ile bağlanmış cümleler aklına gelir bazen, kaybetmenin korkusuna sarılmış kocaman bir gül destesinin bir anda kuruyuşuna tanık olmasaydı keşke. Sayfalarca yazısının olduğu burada bazen kimsenin onu görmediğini bilerek gözyaşlarını saklamaz. Akıtacak bir damla kalmayana kadar. Kendi hayatı yanmaktadır dumanların arasında. Herşey yanıyor gözlerinin önünde.. Ama hala yazmaya devam ediyor.
Herkes sessiz, mutlu taa ki bir anda bu ateş kendilerine biraz olsun yaklaşana kadar, Aslında nasıl bir aldatmaca yaşadıklarını yüzlerindeki maske yanıp düşünce farkediyorlar. Sonra da çığlıkları yankılanıyor heryerde, ama diğerleri kendi çığlığından başkasını duyamaz ki...
Aşkımız nefrete dönüştüğünden beridir birbirimize bakarken taktığın sahte gülümseme maskesinin altında neler olduğunu bilmek kötü. Taa ki o nefretimiz bitene kadar içimizdeki nefret ateşine dönüşen aşk ateşimiz sönene kadar, hiçbirşey kalmaya kadar, içimizi kül edene kadar sürecek, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yangın... Yakıp kül edecek hiçbirşey kalmayana kadar cehennemin kapısı açık kalacak.. Sonrasında melekler gelip o külleri temizlerken bir tanesi bu küllerin arasında kalıp seni kurtarmak isteyecek. Belki de melek maskesi takan bir başka şeytan.. Ama yine de sonunda herşey yanacak. Yalanlarla dolu kandırmaca bir zaman yine gelecek. Nefret yine sönene kadar.
Bazen hissederiz ya kimsenin bizi farketmediğini, bizi hatırlamadığını veya düşünmediğini yaşadığımız zamanlar için güzel bir şarkı. Herşey yanıp kül olacak, sonra küller uçup kaybolacak. Sonra hayallere dalacağız yine, uyandığımızda aşk ateşimiz tekrar yanıyor olacak.. Ne kadar daha böyle bir döngü olacak.. Şu an o ateşin yanında oturup ısınmaktan başka bir düşünce yok..
Herkese iyi bir hafta diliyorum...
Pazartesi, Mart 03, 2008
Kategoriler: Haftanın Klibi.
Yazan Çizen:
eroy