bana bir neden ver, hayatım senin olsun
geceleri eve dönüyorsam bu her zaman bana biraz üzüntü verir. neden bilmiyorum metroya veya otobüse bindikten sonra yapmak istediğim ilk iş kafamı cama yaslayıp yolu izlemek. etrafımdan gelip geçen hiç kimseyle tek kelime bile etmeden sadece yolu izlemek. geceleri caddelerde dolaşan insanlara bakmak neden insanı üzer? halbuki ben geceleri o sarı tonlu ışığa boyanmış sokaklarda, etrafı bir sürü renge boyayan cafeler ve barların sokaklarında yürümeye bayılırım. her yerde insanlar olur ve hepsi ayrı bir dünyada devam ederler yürümeye. ama ne zaman ki ben oturup da onlar yürümeye başladığında o zaman düşünmek istiyorum insanların iç dünyasını. görmek ve nasıl bir hayat yaşadıklarını öğrenmek istiyorum. yürürken resmin içindeyim. ama resmin dışına çıkıp da baktığımda herşey sadece düşünceye dönüşüyor.
bunun sebebi sanırım hayatımın hiçbir döneminde herşeyi bir süre de olsa tam yapamamış olmamdan ve her zaman duyduğum pişmanlıktan kaynaklanıyor. tüm gün eğlenceli bile geçse sonunda mutlaka tek kaldığım zamanlarda sebepsiz bir sıkıntıyla başbaşa kalırım geçmişte ne yapmış olabilirim ki bana bu kadar acı versin? hangi hata tüm hayatımı etkilemiş olabilir? hatırlamadığıma göre büyük bir hata değil sadece hayatımdan gelip geçmiş ve bugün görmek isteyip de göremediğim insanların hatıraları olmalı. ya da bi türlü tadını alamadığım hayat mı? hayattan şikayet ettiğim zamanlar kızıyorum kendime. ama yaptığım herşeyi acaba kendim istediğim için mi yoksa başkalarını mutlu etmek için mi yaptım?
hepimizin ortak sorunlarından biri bu aslında. yaşamın amacı sorusunu zaten bi türlü tam olarak içimize sinerek cevaplayamıyoruz orası zaten kesin ama bu yaşamı adadığımız insanlar mı olmalı yoksa bu süreyi kendimize mi ayırmalıyız? binlerce yıllık insan tarihinde benim 50-60 yıllık hayatımı düşünmek, kendimi önemsiz hissettiriyor. ama tarihin akışını tek başına değiştiren insanlar da var. ben geç kaldım herşeye başlamak için. farkında olmak için, dün sabahki ders için, seni seviyorum demek için, hatta blog yazmak için bile,.. yapıcam diyip de yarım bıraktığım işlerden başka bir hayat daha çıkardı. herşeye yetişilmez tabii ki. ama yaşamı düşününce herşeyi yapmak istiyorum. bugün hepimiz bir parça mutlu olacağımız anı bekliyoruz. gerçek mutluluğu arıyoruz. kimileri bunu kitaplarda, sayıların ve hesapların arasında, kimi bir topun peşinde, kimi bir mikrofonun arkasında, kimi başka bir insanda, kimi başka birçok insanda arıyor. ama umutsuzca arıyoruz. ne kadar güçlüyüz desek de içimizde hepimiz ümitsizliği taşıyoruz. tabii ben tamamen yanılıyor da olabilirim ya da kısmen yanılıyorumdur. ama düşünce üretmek ve bunları başkalarına anlatmak, sizin gibi başka insanları aramak bile mutlu olmaya çalışmanın ümitsizce çırpınışı. güzel şeyler ortaya çıkarmanın en iyi yolu kötü anılara sahip olmaktır. ama tüm bunların yanında aslında insanı farklı kılan en güzel şey hayalgücüdür. her zaman bir hayalimiz vardı değil mi bugüne kadar? yarın da olacak o hayaller. hatta şu an bile var. umudumuz zaten hep içimizde. umutsuzluğa kapıldığımız zamanlar. kendimizden kurtulmak isteriz. ölmek istemek ne kadar umutsuzca bir davranıştır. o anı yaşayana haklı gelir. belki de gerçekten haklıdır. ama sadece et ve kandan oluşmuyoruz ki. ne yazık ki istesek de kaçamayacağımız kendimiz ölsek bile peşimizden gelecektir. o yüzden kendimizle yaşamayı öğrenmek gerek sanırım. depremle yaşamayı öğrenmek gibi :)
bugünü yaşıyorsak hep bir dün olacak ama yarın olmayabilir. umut ise hep var. yaşamak güzel şey aslında :) ehehe.. intihara meyilli insanları geri döndürmeye çalışan psikologlar gibi hissettim bir an. herşeyi bir an unutup bir kahve molası verelim ;) yağmurun, karın tadını çıkaralım :) zaten hayatını akışına bırakalım. su zaten hep yatağını bulur ;) bazen durdurulamaz şekilde akar bazen de neredeyse kurur.. yağmurları bekleyelim ve şemsiyelerinizi hiç açmayın. bırakın da ıslanalım biraz :)
Aynı şeyi ben de yapıyorum ama sonra içim acıyor, yüzlerindeki kederi görünce, kimbilir neler yaşadı, kafasından ne geçiyor diye düşününce..
Sondan başlayalım.. yapalım, şöyle olsun, bu en iyisi, zaten ancak böyle başa çıkılır dediğimiz hiç bir şeyi yapmıyoruz... İstiyoruz(m)ki, biri gelsin, sihirli değneği ile dokunsun, ancak o zaman her şeye bakar değil de her şeyi görür olacağız.. işte o zaman istediğimiz şey şekilleniyor olacak.. yok bir sihirli değnek, kafaya kazımalı.. yapmalı dediği şeyleri insan, yapmalı.. şimdiye kadar erteledik, yarım kaldı her şey.. doğumgününde çok ısrar ettikleri halde söylemediğin şarkı bile.. mesela yani.. belki sadece yeni kabuslar yaşamamak için.. off evet molaa..
Eray, bu yazının başlığı öyle güzel ki, iyice sindirerek, konsantre olarak okuyup yorum yazmak istiyorum. Onun için bekliyorum.
Yakında gelecek yorum :)
>misterio
doğum gününde çok ısrar edildiği halde söylemediğin şarkı.. çağrıldığın halde gitmediğin her buluşma.. ya da çağırılmayı boşuna beklemek.. geri çevirdiğin sana uzanmış her el..
hepsi birgün keşke ile başlayıp geri dönebiliyor.
yeni kabuslar yaşamak istemiyoruz. kabus görme korkusundan uyuyamıyoruz. ama ne kadar uyumadan durabiliriz ayakta? uykuda kontrol edebildiğimiz rüyalar görme şansımız var ama. herşeyin hala bir rüya olması mümkün olamaz ama di mi?
>sevda sözleri
bekliyorum yorumunu ;)
"ben geç kaldım herşeye başlamak için"
yazının bu kısmını sevmedim koca bebek.
kaçırılmış fırsat ve yitirilmiş birşey yoktur demişti bir yazar.
ve eklemişti:
sen yaratırsan sonsuz renkler cıkar siyahtan.
gec degil hiçbirşey için.
allah aşkına soy şu depresyon hırkasını üzerinden.
e hadi git kahveni iç te gel madem.
havalar bu kadar soğuk oldukça ben bu hırkamın üstüne birkaç tane de mont giyicem sanırım ;)
ama eskisi gibi değilim kabul et :) herşey değişecek ama biraz zaman alması normal.
üzüntüler uzun bir tatile çıkıcak ama bavullarını topluyorlar şimdi ;) gitmelerine az kaldı sanırım :)
seni çok pis örselerim görürsün o zaman mont giymeyi.
evet eskisi gibi degilsin bu degişim sevindiriyo beni vallahi de billahi de.
üzüntülerin gitcek eger gitmezse kovmasını bilirim.
cadıyım falanım filanım.
biliyosun. :cool
:)) tamam özür dilerim.
çıkarıcam hepsini ;)
ama bu yazdıklarım bunalımdan ziyade hayatın nasıl aktığıyla ilgili. yani sadece fikir yazısı diyelim :) ama herşeye bir parça duygu bulaşıyor işte ;)
Seni belki de en iyi ben anlarım.
Bir neden gerekiyor bazen. Bazen de o nedeni buluyorsun ama o neden öyle vücutlaşıyor ki bir hayatın içine onu alamıyorsun; o, bütün hayatını seninle birlikte içine alıveriyor. Böylece ondan önce var olan ve onunla var olmasını istediğin her şey silinip yerine sadece o oluyor.
Elinden kaçırmanın en kötü yolu bu sanırım.
Geç kaldım bende. Hayata ve birilerine. Üstelik labirentin çıkışından uzalaştığını bile bile dolanmaya devam etmek bazen çok saçma geliyor.
Hayat bir oyun ve biz, biriler zar atınca o zar sayısı kadar ilerliyoruz sadece.
Filler ve çimen misali...