ve işte yeni eroy!..


berbere gittiğimde adama söz geçiremedim abi kes hepsini diye :) adam gıdım gıdım kesiyodu. en sonunda "abi öyle bi kısa kes ki kestirdiğime pişman olayım" dedim :) adam da o zaman makineyi çıkardı ve hepsini kesti işte. 3 numaraya vurdu. hayatımda ilk kez böyle birşey yaptım. daha önce en son doğduğumda bu kadar kısaydı saçım herhalde :P
herşeye yeniden başladım dedim ya öyle olması için radikal bir değişiklik yapmak istedim :) prison break' ı 3 günde izlediğim için çok etkilendim ve ben de böyle yapıcam dedim. bencil kahraman anakin' den fedakar kahraman scofield' a benzemek istedim :) pek benzemedim ama genelde herkes beğendi. ben saçlarımı çok dökülüyo sanırdım ama aslında çok da kaybetmemişim bişeyler :P genelde herkes beğendi. acaba objektif mi davranıyolar yoksa beni teselli mi ediyolar :) neyse artık dönülmez bir noktadayım. hiç yapamam diyip de yaptığım şeyler listesine bunu da ekleyelim artık. sıradaki ne olacak :)

günaydıınn sevgilim, ne güzel bir gün değil miii?...

günaydıınn sevgiliiimmm... hayır sevgili blog bu bir başkası için değil. senin içindi ;) artık sen de tıpkı konuşma dilleri gibi yaşayan bir organizmasın ben bunu anladım. sana da anlatmaya çalışıyorum bi kulak ver bana :) haftanın ilk günü. need a little time to wake up :)
bu haftayla beraber, bi türlü bitmek bilmeyecek çook uzun bir dönem başlıyor. kendini hazırla buna ;P sabah kalkar kalkmaz kahveme sarıldım. ama yatamadan önce de içmiştim. bi etkisi olmuyo ki artık ben o zaman anlayamıyorum ki kahvenin uyandırıcı etkisi nerde? neyse benim deneyim var birazdan hem de o biter bitmez bi tane daha var. daha sayfa açmadım :) eskisi gibi ehehe.. :P ama yine yaparım ya bişeyler sorun değil. biliyosun potansiyel var bende. savurgan dahi tanımına uyuyorum di mi :P kendi hayatını mahveden, insanlığa bi gıdım yararı olmayan zeki insanlar.. çok gıcık oluyorum onlara :) hediye olan bir şeyi insanlığın iyiliği için kullanmalıyız. doğum gününde hediyen bir blender ise bunu mutfakta kullanmalısın. kendi odana götürüp orda legolarla birlikte onunla oynaman ne kadar doğru? :) aklını başına al diye dedim.
neyse şimdi haftaya başlayalım. zor olan herşeyin üstesinden gelelim ;) zaten kolay olan şeyleri sevmiyorum biliyosun :P beni tekrar hayata döndür blog. insanların benim için yaptıklarının karşılığında onlara biraz iyiliğim dokunsun. sürekli birini düşünerek yaşamaktansa tüm insanları düşünerek yaşayalım. sürekli iyi düşünürsen iyilikler de seni bulurmuş. o öyle dedi. neyse şimdi tam olarak uyandım. umarım yukarda abuk subuk bişeyler yazmadım :P gerçi yazsam ne olacak ki :) ne kadar daha rezil olabilirim blog camiasına :P
tamam hafta başlıyor. ama 29 ekim' i boş geçmedim. fotoğraflar arkadaşımda kaldı onları alayım eve gelince yazıcam ;)
vee tamam artıkm açıklıyorum saçsız ne kadar iğrenç olduğumu bu gece göstericem :) ama lütfen çocukları ekrandan uzak tutun be siz de bakarken lütfen uv filtreli gözlükler kullanın ;P
akşama görüşürüz di mi tekrar blog? hadi ben kaçtım. bugünkü engelleri alt etmeye başlayalım :) ilki yatağımı toplamak (kolaydan başlayalım di mi :P)

hepsi ben' im aslında

hiç tanımadığınız bir insan olduğunu düşünün.. gecenin bir yarısında anlattıkları aslında sizin hayat hikayenize o kadar benziyor ki kahramanlar farklı sadece. ağladınızı düşünün uzun bir aradan sonra ama sebebi bu sefer çok farklı kalbiniz acıyor ama bu aşk değil sevgi. onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz insanlara karşı hissettiğiniz sevgi. aile sevgisi. ve geçmişte aynı kaderi paylaşmanın verdiği üzüntü ve garip ama bir mutluluk. ve geleceği paylaşma isteği. hayatınıza daha önce hiç düşünmediğiniz kadar büyük bir etkisi oldu bir anda. nehirleri tersine akıtmadı belki de ama esen soğuk rüzgarları durdurdu veya sisleri dağıttı ve artık ileriye bakabiliyorsunuz gözlerinizi kısmadan. önünüzdeki yolunuzu görebiliyorsunuz hayatta. nereye gitmeye karar vermeniz gerek artık. daha önce de böyleydi ama bir yokluğun ortasında ellerinizle yoklayarak ilerlemeye çalıştığınız bu yollar artık göz alabildiğine önünüzde ve siz bu yola neden çıktığınızı tekrar hatırlıyorsunuz. gerçekten sevmenin ve gerçekten aşık olmanın nasıl birşey olduğunu size anlatıyor ve siz dinliyorsunuz ama birşeyi biliyorsunuz. ancak bu kadar yakın olabilirsiniz ona asla şu andakinden yakın değil. belki de yanlış düşünüyorsunuz. asla, asla dememeniz gerektiğini de bilmelisiniz belki de. ona bakmaktan korkmalı mı yoksa gözlerinin içine bakıp konuşabilcek kadar cesaretli mi olmalı? yine sorularla karşılaşıyorsunuz.
ama şunu biliyorsunuz ki eskiden sevdiğinizi sandığınız ve asla başkasıyla olmaz dediğiniz birini bırakmışsınız az önce. şimdi onun karşısındasınız ve ben size tekrar hatırlatmasaydım onu asla hatırlamayacaktınız.
herşeyin zamanla olduğuna inanmalı ve zamanın yavaş yavaş ilerlediğini bilmelisiniz. ama zamanın akması göreceli bir kavramdır ve yavaş dediğimiz bu zaman aslında bir çırpıda akıp geçer. ama siz bu bir çırpıyı bir an önce yaşamak için yine herşeyinizden feda etmeye hazırsınız ama bu sefer farklı olan en önemli şey karşınızdaki bunların farkında. birazdan güneş doğacak ve gün başlayacak zamanın akışını değiştiremezsiniz ve ölümden kaçamazsınız. ama geride mutlu insanlar bırakabilirsiniz. gurur duyulacak biri olabilirsiniz. sonra da bir gece birbirini tanımayan iki kişi için belki de bir bağ olursunuz. ve siz belki de bu yeni günle birlikte herşeye yeniden uyanmanın keyfiyle ve enerjisiyle bugünde siz bekleyen herşeyi yeneceksiniz. yolunuz tekrar sisli ve karanlık olmadan önce kendinize bir meşale bulmanız gerektiğini biliyorsunuz ya da bir başkasını da almalısınız yanınıza. ama sizinle birlikte bir meleğin yolculuk etmesi için onun saflığının yanında sizin de temiz olmanız gerek. çünkü onu kandıramazsınız. tanrı buna izin vermez. ve o da size inandığında artık uzun bir yolculuğun vakti gelmiştir. ya da tüm gördükleriniz kocaman tatlı bir rüya olur size geride yazdığınız bu hikayeler kalır elf masalları gibi. kahramanlar ve melekler, kadim ormanlar ve sisli yollar.
ve siz şu an ne yapacağınız konusunda kararsız kalabilirsiniz. ilk yapacağınız anne babanızın yanına gidip uyumalarına bakıp rahatlamış bir şekilde yatmak olabilir. herşey olabilir mi gerçekten? ne istediğinizi biliyor musunuz? herşeyi söyleyebiliyor musunuz? ya da o da belki de hissediyor mu? ne yaptığınızın gerçekten farkında mısınız?
ama zaten şu var burda yazan tüm siz' ler aslında ben' im. anlattıklarımın ve sorduklarımın hepsi benim hakkımda şimdi yatın ve aklınızdan neyi geçirmek istiyorsanız onu düşünün. hepinize kocaman tatlı rüyalar diliyorum. ben biraz daha oturucam sanırım.

Live 4 it! hayatın anlamını aramaya kaldığımız yerden devam ediyoruz..

dün mezarlıkları ziyaret ettik. bir bayram geleneğidir. tıpkı ömrüm yeterse benim de annemle babama gideceğim gibi şu an babam da anne ve babasını her bayram ziyaret eder. babamın babası yani büyükbaba diyeyim ki bana çok uzak bi kavram gibi geliyor çünkü hiç beni görememiş. aslında çocukları da onu görememiş fazla. babam 4 yaşındayken kaybetmiş babasını. daha 31 yaşındaymış büyükbabam öldüğünde. büyükannem de ben 1 yaşıma girdikten bikaç gün sonra ölmüş. bunları düşününce anne ve babamın bigün uyandığımda yanımda olmaması fikri içimi boğuyor. ama zamanla herşeye alışıyor insan. ne kadar üzülsek de zaman herşeyi bazen yavaş da olsa unutturuyor. herşeyi geride bırakabilmek çok zor da olsa imkansız değil.
bir uğurböceği buldum orda. yeniden herşey için isteğimin uzaktan bir fotoğrafı gibi mezarlıkta bir uğurböceğiyle karşılaşmak. ne kadar yaşarım bunu zaman gösterir ama hayatta geçirdiğimiz hergün güzel bir hediye. bu hediyeyi de herkesle paylaşmayı seviyorum. o yüzden herşeyi yazmak istiyorum. ilerde tekrar okurum diye belki. belki çocuklarım okur :P
aslında son zamanlarda yaşadıklarımın hiçbirini yaşamamış olmayı çok isterdim ama sanırım insan için önüne geçilemeyecek tek sorun ölüm. şimdi ise aslında bazen bunu da yapmadım demeyeyim hadi dediğim için böyle oldu diyorum. neyse artık bahsetmek istemediklerimden daha bahsetmenin bir anlamı yok :)
hmm şimdi çoğunuz der ki artık ondan nefret ettiğin için öyle konuşuyorsun. öyle olmadığını Live 4 it! 'i düzenli okuyan herkes anlamıştır ;) ee ne yapacaksın şimdi eroy? ne için yazacaksın? diye sorar di mi insan? ehehe bakalım ne için yazıcam :) içinde bir başka sen olan yazılar mı?
zamirlerin en güzel özelliği ifade ettikleri insan değişse de onlar hep aynı kalır. hiç değişmezler.
hep seni seviyorum deriz. ama o "sen" bazen o kadar çok değişir ki o zamir asla isimleşemez. ya da bazen hiç değişmez ve artık o "sen" sensindir başka bir sen' e yer olmaz hayatta.
yere yatıp biraz dinleniyorum ama kocaman bir gökyüzüne bakarak. o kadar çok yıldız var ki kayan bir yıldız görmek ve arkasından dilek dilemek çok da zor değil. melekler de gökyüzünde dolaşır hem. bazen bir tanesi karşınıza çıkar ve yardım eder. ve onu gerçek kılıp yanınızda olmasını istersiniz. ama tanrı meleklerinden bir tanesinin insanların yanına inmesine izin verir mi? ya da o melek insan olmayı kabul eder mi? insan olunca biliyor ki üzülebilir kırılabilir. o zaman benim oraya çıkmam gerek. ama ne kadar iyi olursam olayım benim kanatlarım yok. ölmem mi gerek? ya da onun inmesi için beklemem mi? sanırım yardım etmesinden fazlasını beklemek de insanlara özgü bencilliğin ta kendisi olur. ama city of angels filmini biliyorsanız belki anlarsınız.

atlayamazki! atlayamazki!..

yaşamak güzel şey. yaşama sevinci pek bi var içimde şu sıralar (gerçi bu fotoyu çekerken bi düşeydim ben ordan görürdünüz yaşama sevincini :P ) bu foto nostaljik geliyo bana çünkü burdaki sırma saçlarım artık yok! evet saçımı kestirdim! anakin skywalker gibi olması için uzattığım saçlarımı kestirdim. inanılmaz ötesi bi değişiklik. yeni halimi merak ededurun :P (gerçi kim merak edecekse ehehe) allah' ım sana geliyorum diye bağırınca gülmekten düşüyodum tabii ne komik olurdu ya :) (bu arada durduğum yer gerçekten çok yüksek düşeydim cidden bu blog sahipsiz kalırdı lan bi sigorta bi emekli aylığı mı bağlatsam buraya bana bişey olursa ortada kalmasın gariban :P) ben bir melek gördüm sanırım bu gece umarım şu an yazdıklarım rüya değildir. ve o da bi melek değildir insandır ;) hayır melekse ben gidiyorum oraya o zaman :P (yok canım allah göstermesin ya :) çok uçlarda ve sivri espriler yapıyorum yazarken çok gülüyorum ben ya yazmaktan çok keyif alıyorum kendim için yazınca. sana seviyorum eroy ;P) beni sevin ya :P ahahaha bu kadar da megaloman bi istek.. te allaam yaa uçtum yine gece gece. yazıya devam edip etmemek konusunda derin şüphe ve endişeler taşıyorum rüyalarıma giriyor devam etsem mi etmesem mi ne yapsam diye şaşırıyorum bazen. (bu şekilde devam edersem yazı bişeye benzemeyecek zirvedeyken bırak sen ;) )
tamam hadi bitirdim burda. yazıda emeği geçen herkese teşekkürler :P
(fotonun çekildiği yer: büyükada varya hani tepede bi kilise var. hah! işte onun orası. kayalar var orda. gitmesek de çıkmasak da o kaya bizim kayamız olan (lan köy olacaktı o galiba :P) ordaki kayalardan birisi en sağda olanı acayip yüksek olan yarıklar bile en az 5' er metre derin. hele o iki ayağımın arasındaki yarık iki ayrı kayaya basarken bi ayrılsa bu kayalar diye öyle komplo teorileri kurdum ki anlatsam bazılarınız aklını kaçırabilir :P o yüzden sessiz kalma hakkımı bir sonraki turdan önce şimdi kullanıyorum. ve o görüdüğüm gerçekten bir melek ya. insan nasıl olabilir ki? umarım rüya görmedim ;))

neler oluyor hayatta? bir de şu Live 4 it! gerçek olsa, olsaağğ

ey sevgili blog ve sevgili Live 4 it! kitlesi,
bugün neler yaptım ben? sorusunu soruyorum kendime şu an. dünyada bilimin gelişmesine ve insalığın ilerlemesine bi gıdım katkım olmadı yine bugün. dünyayı ele geçirme hayallerime bir adım daha yaklaşamadım bugün (hatta biraz geri doğru gittim sanki ya da bi saniye ya bi daha düşününce aslında ilerledim ben bugün evet bir adım daha yaklaştım! :P)
bugün staj defterinin tesliminin son günüydü ya hani gece sabah kadar oturacaktım. saat 4' e kadar hatta 4:30 de sen ona oturdum ve bişeyler yazdım. lakin sonra bir anda yatasım geldi. uykum olmadığı halde yatasım geldi! lan nasıl olur rahatsız mısın olm sen? diyenler çıkabilir. hatta benden yaşça büyükler de evladım neyin var senin? akıl sağlığın mı bozuk der :P ( bu son cümleyi söylecek kimse olacağını sanmıyorum zira saçma oldu sanki, cümle de düşük gibi, şurda iki yazı yazıyorum onda da iki cümle devirmeden bitiremiyorum :P) neyse, yatasım gelmiştide kalmıştık. sahur için kalkan annemin babam ve kardeşim için yaptığı tostlardan da bi güzel yedim yatarayak. gerçi oruç tutamıyorum ben okul olduğu günler çünkü olmadık yerlerde uyuya kalıyorum kahve olmadan kafamdaki dişliler çalışmıyo sanki :P buna da neyse diyip devam edelim :P
okulda yazmaya karar verdim staj defterini. çünkü biliyorum ki herşeyi son anda halletme konusunda hatırı sayılır bir şansa ve yeteneğe sahibim ;P ama bu kararım yüzünden bugün neredeyse kollarımla olan bağlarımı kaybediyordum :P ya bu kadar mı ağır olur iki şey ya? bi dosya bir de katalog! kollarım koptu resmen hala bile biraz titriyo ve acıyo sanki. bi de bu yarı kramplı yarı felçli gibi haliyle bowling de oynadım 10 atışın 3 ünde top labutlara bile değmedi. ama parasını verdik ya mecbur oynayacaz mantığıyla yaşayan insanlar olarak biz başladık mı bitirmeyi kendimize görevimiz tehlike ediniriz. oyunun sonunda kollarımla buraya kadarmış dedim :P (bowlingle olan hikayenin bu kısmının dün müydü ondan önceki gün müydü neydi o zaman geçen bi bölümü var onu da anlatacam sonra :P ) bowling oynamadan önce 200 promil alkolle nasıl araba kullandığımı gördüm :)
okulda alkollü araçlarla iligi bir seminer vardı orda alkol seviyesine göre gözlükler var onu takınca dünyaya bir sarhoşun gözünden bakıyoruz :) çizgi üstünde yürüdüm, topa ayakla vurmaya çalıştım basket atmaya çalıştım ve araba simülasyonu var tabii ki. ehehehe işin komik tarafı gözlükleri takmadan önce yani ayık kafayla bile 8 takla attım :P 200 promil alkolle daha çok yol gittim :) nasıl oldu anlamadım :P
staj defterini bugün de vermedim sağolsun sekreter müthiş insandı yardımcı oldu onu da hallettim ve karma kazandı. artık tatil bitene kadar vaktim var ve okulda 100 kişilik sıraya girmektense aşağı yürüyüp paso parasını bi gıdım sıra beklemeden yatırdım (ciddi keskin bi zeka var bende ;P) kimsenin aklına gelmemiş mi nedir ya :) ve karma yine kazandı dedim. fotoğraf kulübündeyim bi de ben onun da toplantısına girip geldim. bu arada deney yaptık çarpılmadan, sağsalim bitirdim. bi de dersin yoklamasına imza atıp çıktım diğer derslere girmedim zaten geç girmiştim. şimdi de çok iyi hissediyorum kendimi uzun zaman sonra üstüste bu kadar uzun süre kafam rahat olmamıştı. ve şimdi eroy için kocaman bir alkış! karma da yanımdayken bir de yalnızlığa son versem :) işte o zaman nirvanaya da ermiş olucam. ama çok şey istiyorum gibi hissediyorum :) ama bu sefer bazı hislerimi dinlemeyeyim :) kocaman bi alkış istemiştim di mi ;P
(bugün ile ilgi fotoğrafları koyucam yarın, sonra da bu parantez içindekiler ve parantez kendi kendini yok edecek)

ehehe yine eskisi gibi olacak sandınız di mi :P

gitmedim yine. burdayım hala. öncekiler gibi sahte bir son ve bir başlangıç değil bu sefer. ama yarına yetiştirmem gereken bir staj defterim var. bugünü pas geçelim (ohanness zaten saat geceyarısını geçmiş ben neden yazıyorum ki şu an di mi :) )
hmm çok işim var ben yine onlara döneyim hemen. bu bayram tatili ilaç gibi gelecek bana. ama tatil de olsa gece koşmaya devam :) birşeylerden kaçıyorsanız önce hızlı koşabilmek gerek. gerçi düşüncelerden koşarak nasıl kaçılır?
ben buna ilk örneği verip nobel alacam :P (nobel ödülü alan ilk türk ben olmak istiyodum ama neyse artık başka birşeyi ilk kez yapmam gerekecek düşünelim bu konuda Live 4 it! camiası olarak ;P )
lan yeter bi bırak da staj defterini bitir bi de yarına deney var. hala kahvemi koymadıysam artık çok geç. ( ama koydum ehehe.. artık yine kendimden bi adım öndeyim. yenecem seni erooyy bittin senn :P (iç savaş mıdır nedir bu :P (parantez içinde parantez yaptım ama hangisi hangisini kapatıyodu şimdi karıştı)))
bu yazıyı şu an okuyamayan herkese iyi geceler. tatlı rüyalar ;)

everything that has a beginning has an end.


herşeye yeniden başlıyoruz. bu son sadece kötü giden herşey içindi. kaybedilen herşey için bir sondu ve kazanılacak çok şey için bir başlangıç. tıpkı bir yüzyılın sonu ve öteki yüzyılın başı der gibi son ve başlangıç aynı cümlede çokça kesişiyor. hadi canım sende bu kaçıncı diyeceksiniz biliyorum ama ben de bu sonuncu diyorum ;)
bugünlük sadece başlangıç. ilk bölümün fragmanı gibi farzedin bunu :) kaybettiğim herşey için geri geliyorum ;) yeap! çok heyecan verici di mi :) (bana öyle :P)

cast no shadow - eroy koşar adı kalır blog onu hatırlasın


her gece çıkıp dışarda koşuyorum. sonunda böyle bi futbolcu olamam ama en azından kendimi iyi hissetmemi sağlıyor.

kasabian - club foot


One...take control of me?
You're messing with the enemy
Said its 2, it's another trick
Messin with my mind, I wake up
Chase down an empty street
Blindly snap the broken beats
Said it's gone with the dirty trick
It's taken all these days to find ya

I tell you I want you
I tell you I need you

Friends, take control of me
Stalking cross' the gallery
All these pills got to operate
The colour quits and all invade us
There it goes again
Take me to the edge again
All I got is a dirty trick
I'm chasin down all walls to save ya

I tell you I want you
I tell you I need you
I...the blood on my face
I just wanted you near me

I tell you I want you
I tell you I need you
I...the blood on my hands
I just wanted you near me

özür dilerim alışkanlık oldu bu sanırım ama bu sondan 2. defa olucak söz :)

geç kaldım yine. biliyorum. özür dilerim. kafamı topliyim bi hemen dönücem.

nereden başlamalı?

herşeye yeniden başlamak istiyorum demek hayatının gidişatından sıkılan herkesin nefes almaktan sonra yaptığı 2. ortak iş. nereden başlamalı peki?
yeniden başlamayı istemenin en güzel yönü bunu yaptığını hayal etmenin mükemmel bir duygu olması. ama tıpkı uyuşturucularda olduğu gibi bu tatlı duygu bir süre sonra sizi esir alır. artık o duyguyu hissetmekten zevk almazsın. bu artık yapmak zorunda olduğunuz bir görevi yaptıktan sonra hissettiğiniz tatminkarlıktır. bana biraz zaman verin demek ise giderek dozu arttırmaktır.
bana biraz zaman verin? işte çölün ortasında vaha istemek gibi. sadece serap görürüz. ama bazen mucizevi birşey olur ve koca bir vaha çıkar karşımıza. bu bizim savaşımızın, zaferimizin ganimetidir. kendi ellerimizle kazandığımız bu zaferin tadını çıkarmak hakkımız. ama bazen de çölde kaybolmuş birini, o çölde gezen bir başkası bulur. işte hayatımızın seyrini değiştiren insanlarla zor durumlarda böyle karşılarız. onlar bizim için gönderilen bir mucizedir sanki. bir insanın doğaüstü bir varlık gibi karşımıza çıkması onu boşuna övmek gibi mi? olabilir. çoğu insan kendi potasniyelinin farkında olmadığı için veya farkına varmak istemediği için diğer insanları kendinden yukarda ilahi bir ışığın içindeymiş gibi görünür. herneyse zaten hepimizin inanmak istediği bir tanrısı var. bu insanın doğası. kendinden üstün bir varlığa inanmak. utanmayın :) ben de insanım ve ben de tanrı olduğuna inanıyorum.
nerde kalmıştık? hmm bu soruyu şimdi kendime sorduğumda nerden başlamakla ilgili bişeylerden bahsediyordum yanıtını verdim. sanki beynimin içinde 4-5 kişi konuşuyor ve biri diğerine konuşmasında kaldığı yeri hatırlatıyor. düşüncelerin zihinde nasıl canlandığının farkında olmaya ve bir süre sonra sanki ona bir başka bir kimlik verirmiş gibi iletişim kurmaya çalışmayalım şimdi. kötü bişey bu. evde denemeyin :P
yeniden başlangıç çok sancılıdır bunu kabul ediyorum başlayamayanları veya tekrar tekrar başlayanları anlayabiliyorum. bundan da utanmayın :) ben de yapıyorum aynısı belki de hergün ;) her yeni güne yeni bir heyecan ve ivmeyle başlıyorum ama sonunda nedense gol attıktan sonra o coşkuyla çimlerde hızla kayan futbolcular gibi çok geçmeden kendimi o sevincin ve coşkunun bedeli olan sevinmek isteyen diğerlerini taşımaya çalışırken buluyorum. eziliyorum altta hep. ama manşetlere çıkmam istiyorsan gol atmalısın ;)
herşeyin farkında olmak hergün yaptığın hataları gördüğünde yanında beliren ve seni sürekli azarlayan ve asla kaçamadığın bir insan gibi. seni sürekli azarlar ve emirler yağdırır. ama sen de onun aslında seni hiç anlamadığını düşünürsün ama o herşeyin farkında olmak değil mi? nasıl olur da hata yapabilir? birkez hata yapan 2. yi de mutlaka yapar, 2. hatadan sonra 3. sü kaçınılmazdır ve hatalar hep birbirini kovalayan küçük köpek yavruları gibi hiç durmadan koşarlar. ilk kez hata yaptıktan sonra ya köpekleri yok etmelisin ya da koşuşturmalarını izlemelisin. ve küçük köpeklerin yanında hep büyük köpekler de olur. inanın ki olurlar. tek bir ıslıkla hepsi başınıza üşüşür. (köpekleri sevmem ama nefret de etmem sadece örnek olsun diye söylüyorum ;) )
problemi anlamak problemi çözmenin yüzde çok büyük bi sayı olabilir ama şu da var ki aynı oran problemi asla çözememeye giden yola girmekle aynı değerde. çünkü gevşemek için en ufak bir anı bile iple çeken çok fazla kas var insan vücudunda. bir kez mola vermek, küçük köpek yavrularını davet etmek gibi. neyse anladım bunu, gerisini sonra çözerim diye bırakılan sorular yüzünden bir çok sınav kaybedilir.
hmm.. nerden başlamalı sorusunun yakınından bile geçmedik değil mi? ama böyle zor bir soruyu bir nefeste cevaplayabilseydim blog bugün bu kadar karanlık olmazdı. bu soru üzerinde hergün düşünürsek sanırım bir cevap bulabiliriz.
o zaman yarın yine aynı saat içim ayarlıyorum randevumuzu sevgili eroy bey. yarın görüşmek üzere.

kestir artık şu saçını

can sıkıntısı, herşeyden kaçmak istemek, herşeyden sıkılmak, sinirlenmek, önemli şeyler yapmaya başlamayı istemek, ellerinle yüzünü ovuşturmak, duşta kafanı duvara yaslayıp suyun suratından yere akmasını istemek, herşeyi düzeltebilirim demek, artık başlıyorum demek... bu ve bunun gibi şeyler işte demek, bir insan olsaydı saçları mutlaka kısa olurdu.

cleaning out my closet

dün gece odamı topladım ben de. arada herşeyi çöpe atmak yerlerine yenileri almak gerekiyor. ama bazılarını hiç atamıyorsun. ne kadar eski olsa da hatıraları oluyor bazılarının. insan gibi oluyorlar. evet insan gibiler.
dolabı açtığında biri sürü farklı insan. hepsi birbirinden farklı. bazıları güzelce askıya asılmış, ütülenmiş. bazıları ise buruşturulmuş ve bi çekmeceye tıkılmış. bazen biri gelir herşeyi yıkar, ütüler. o zaman düşünürsün ki herşey artık böyle olacak. sevinirsin bu düzene. sonra dolabın kapağı açılır ve biri gelip sırayla giymeye başlar hepsini bazen giymeye bile tenezzül etmeden sadece nasıl bişey olduğuna bakmak için o ütülü temiz halini bozar. sadece tek bir sefer için. sonra da bi çekmeceye öylesine tıkıştırır.
zaman geçtikçe bazıları eskir. eskise bile zamana meydan okur bazıları. modası hiç geçmez.
bazı kıyafetler giderek küçülür. nefes aldıramayacak kadar küçük gelir bize artık. o zaman onları atmak veya bi sandığa kaldırıp ilerde eski günleri anmak için saklamak arasında bi seçim yapmamız gerekir.
bazıları çok çabuk kirlenir ama bazıları da kiri hiç göstermez. bazıları bizi soğuktan yağmurdan korur. ama bazıları da diğer insanları üstümüze çeker. eski olanları atmak daha bi zor mu oluyor bazen? çünkü saçma gibi görünse de hatıraları oluyor bazılarının.
yazlıklar var kışlıklar var. zamana göre değişiyor hepsi. bazen dolabın kapıları kapanıyor yeni birşey istemiyor insan. eski bir kazak giyip bir köşede oturmak istiyor.
süslü veya sade, elle örülmüş ya da son teknolojiyle üretilmiş, bazen hediye gelmiş bize hiç beklemediğimiz bir anda.
sonunda bitirdim toplamayı. hayat ile gardrop arasındaki en büyük benzerlik arada ikisinin de büyük bir temizliğe ihtiyaç duyması.