birileri hep vardır

şimdi hepimiz buluşup biraraya gelelim, sonra da kalkıp bir kahve falı baktırmaya gidelim. ne olacak? fal bakanın ilk sözlerinden biri ne olacak? -biri var.. offf yaa olmaz mı ki o biri.. sen bana bilmediğim birşey söyle. mesela o "biri" kim? hepimizin içindeki o "biri" si kim? ifade ettiği insan belli değil, bazen değişebiliyor da. bazen içimizi acıtan bu değişimi o zamiri kullanandan başkası bilemez. zamirleri seviyorum..
o biri' si de sensin işte. sen kimsin? o, sensin. o kim? üzeri örtülü konuşmayı keser misin eroy! seni anlayamıyorum işte bu yüzden bazen. zamirleri birşeylerin üstünü örtmekte kullandıkça asla onların gizlediği o özel isimleri söyleyemezsin. o biri' si hep var demiştim di mi. yanımızda bir "o" varken de olabilir, ya da hiçbir zamirin hayatımızda bi anlamı olmadığı zamanlarda da. hiçbir isim olmasa bile o zamir hep orda. hiç ayrılamadığımız sevgilimiz. biri' miz. bi an düşün ve şu an hissettiklerini anlamaya çalış, hissettirdiklerin ve hissettirmek istediklerin.
sadece tanrı yoktan bir şeyi var edebilir derler. ama her yaratıcı yarattığı nesneye kendinden birşeyler katar. ve bizim en büyük gücümüz bir başkasında yoktan var edebildiğimiz duygulardır ya da hiçbirşey ortada yokken kafamızda ürettiğimiz düşünceler. siz seçin istediğinizi. çünkü çok az insan tüm hayatı boyunca aynı fikirde sabit kalır. biz insanları düşünelim.doğada var olabilmeyi en iyi şekilde başarabilen varlıklar olmamızın en büyük sebebi değişebilmemizdir. evrim' i incelersek; doğada varolmayı başarabilen canlılar, değişim gösterebilen canlılardır. sadece gerektiğinde herşeyi geride bırakabilecek kadar güçlü olanlar hayatta kalır. gerçek adalet budur. herşeyini feda edebilecek kadar hayatı seviyorsan o zaman yaşamak senin hakkın. adil olmadığını düşündüğümüz hayatı sürdürebilmek için adil bir alışveriş sanki.
kendimizi bir çok parçaya ayırıp inceleyelim. en büyük zayıflığımız nedir? bu soruya verebilceğimiz iki ana başlık altında bir çok cevap var.
mesela insan fiziksel olarak çok kırılgandır. bir yerimiz her an kesilebilir, çok kolay yanabilir ve belki de ruhumuzu taşıyan alt tarafı 5 litre kanın birkaç su bardağı kadarını kaybetsek geride kalan bütünün bir anlamı kalmayacaktır. ormanda bulduğumuz bir odun parçası, icat ettikçe altında sınırsız seçeneği barındıran silahlar. ya da ayağımız biryerlere takılması.. hepsi bizi adaletsiz yaşamımızdan uzaklaştırabilir. düşünsene yontma taş devrinde bulduğun sivriltilmiş bir taş, demiri döverek şekillendirdiğimiz kılıç, cehennemi sonsuza dek acılarla dolu kılacağına inandığımız ateşi alıp onu metalden yaptığımız mermilerle (ya da kılıcın küçük top haline getirilmişi mi demeliyiz..) ölümü kendi elimizle istediğimiz gibi saçabildiğimiz silahlar. füzeler, kimyasal, nükleer, biyolojik silahlar. tek bir insanın ölümü bile ne kadar acı verebilecekken kitleyi bir anda yokedebildiğimiz herşeyi düşünün. ne anlamı var ki? sonucu aynı olacak nasıl olsa. a şehrinden b şehrine giden sonsuz değişik yol çizebiliriz. yolun manzaralı mı yoksa berbat mı olacağına bazen biz bazen de yolu tarif etmesini istediğimiz insanlar karar veriyor. bana adaletten bahsetmeyin çünkü kendi seçimini kendin yapmadıkça gittiğin yol hakkında şikayet edemezsin. hayır dinlemiyorum seni.
duygusal zayıflık mı dediniz? çok bunalıyoruz di mi. herşey sıkıcı, herşey berbat, herşey üstümüze geliyor. içinde bulunduğumuz durumun tam tersi durumda olan hayattan zevk alan insanlar olması bizde nefret mi doğuruyor. yoo kızmıyorum sana. sadece acıyorum. bi de kabul ediyorum ki sen bir insan olduğun için bunları hissetmen doğal. sana kızmamamın tek sebebi değişebileceğine olan inancımdır. evrim geçirmeyi sadece maymundan insana geçmek olarak mı görüyorsun sen yoksa? neyse değişebilirsin, sadece farkına varman gerek.
en büyük zaafımızı duygusal kırılganlık olarak kabul ediyorsanız şunu da bi düşünün. bizi bazen kendi elimizle sona götüren bu duygular bazen de ölümden bizi hayata bağlamıyor mu? bizi hayata getiren de duygu değil mi? insan, erkek ve kadının duygularını maddeye çevirmesi değil mi? doğan çocukları aşkın meyvesi olarak tanımlayan insan, hissettiklerini maddeye çevirme içgüdüsünü asla yenemez. çünkü biz gözümüzle görmeden inanmayız. o yüzden tanrı bize peygamber yollamış sanırım. yoksa çok azımız görmediğimiz tek bir varlığa bu kadar inanabiliriz. zaten kendi tanrımızı kendimiz yaratabiliyoruz biz.
birini düşünmek; onu, herşeyden uzak olduğunuz gecenin en kör zamanında hayal etmek. umut verir. ulaşamazsanız yaşayacağınız hayal kırıklığı ne kadar büyükse, onu düşünürken hissettiğiniz umudun verdiği mutluluk da o kadar büyük. acaba mı diye rüya görmek, gerçekmiş gibi hissettiğiniz rüyanın içinde bir an gerçekten nefes aldığınızı hissettmek ve daha da güzeli onu o an belki de paylaşabileceğiniz hayal etmek.. rüyadayken hayal kurabildiniz mi hiç? bilincinizi duygularla kontrol edebilmek, ama duygularımızın bilinicimizi kaybetmemize sebep olmasına izin vermemek. hayat zor, gerçekten. ilk kez görmek, ne kadar heyecan veriyorsa son kez olmadığını düşünmek de o kadar umut verir. her seferinde, sanki hala ilk sefermiş gibi hissetmek..

  1. Comment by deniz on 14:55  

    umut etmeden yasanmıyor ki..uzaksa, zorsa, hayalinde birseyler anladırıyosan işte o zaman daha da bi büyüyor içindeki. yanlış olan bu mu yoksa umut etmek mi bilmiyorum ben.(kimin ne düşündügü umrumda değil diyebilen bir insan olmak istesemde diger yanım hiç öyle olmadıgını söyler.)hadi bildigini okudun diyelim.değişime ayak uydurdun diyelim,aslında içinde aynı seylerin var oldugunu, seni sen yapanın yine aynı düşünceler oldugunu farkedersin.değişim vardır da bu değişim nasıl bir değişimdir? kime göre neye göre değişimdir? arada kendimizi arındırmaksa eger, değişim bu olmalıdır derim.

  2. Comment by Yeditepe İstanbul on 21:45  

    Valla zaten yorum yazamıyorum sana da:
    Bu ne lan? :D :)

  3. Comment by Adsız on 02:46  

    fizikselden daha çok ruhsal kırılganiz biz.. bir degil kaç kez ölüyoruz gerçekten ölene kadar..
    öptm erayım
    baş baş
    cns

  4. Comment by eroy on 01:11  

    >deniz
    değişmek isteyip de olmak istediğin kişi olamamak bunu kabullenmek kötü. aslında korkum bu. bunu kabullenmek..

    >sevda sözleri
    özgürcüm kusura bakma esas o soruyu ben sana sormalıyım şu an :)

    >eysean
    zamir bizim kalkanımız :) arkasında olmak güven veriyor bazen ama her şeyi kapatamıyor işte o kalkan.

    >anonymous
    bu güne kadar kaç kez öldüm diye sorabiliyorum o yüzden kendime. ya da başkasına. ama bunu anlamak veya varlığının farkında olmak zor cnm işte.