sisli dağlar ve dalgalı denizlerden sonra belki de

kahraman zor bir yolculuğa çıktığında dönüşte zafer şarkıları ve güzel müzikler bekler onu. her zaman hatırlanacak zafer hikayeleri daha önceki hikayelerin yerini alır. gözler onun dönüşünü bekler. ne kadar umutsuz da olsa bekleyiş, bekleyenlerin içinde hep bu söz vardır, kahraman her zaman evine geri döner...
şimdilik hoşçakalın..

Live 4 it! Haftanın Klibi



Youtube'un kapatılması sonucu soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan haftanın klibinden merhaba. Naapalım bu hafta da piknik tüpüyle idare edicez. Bu haftanın klibi Mor ve Ötesi - Bir derdim var. Ne kadar da benim ağzımdan çıkmış sözleri özetleyen bir isim gibi değil mi?

Aslında ben burda ne kadar anlatılmayacak şey varsa yazsam da tek bir eksik parça var. Geçmişin karanlık bir parçası. Aslında o günlerden buraya nasıl geldiğime ben de şaşıyorum. Bu kadar acı çekmek, bu dibe vurmuşluk ne ki.. Çok daha fazlasını, çok daha zorunu gördüm. Nasıl bir çukurdan, nasıl bir dipten kendim nasıl çıktım.. Başardım. Ama gerçekten başardım. Bundan sonra düşebileceğim belki de en kötü yerden kurtuldum. Şimdi ne değişti? Büyüdükçe daha da mı güçsüzleştim. Belki de.. Aşk çabuk yaşlandırdı belki de.

Bu şarkı bana hep şeyi hatırlatır.. Neyi.. Hah!.. Üniversite 2. sınıftayken asistan bir kız vardı benim gibi çap yapıyordu ama bir yaş büyük. Ama çok güler yüzlü, kısa saçlarını o kadar güzel dağınık şekil verip bir de arkadan küçük bir kuyruk yapıyordu ki ama çok güzel oluyordu benim gözümden bakmadıkça anlayamazsınız öyle :) nasıl desem ben bir de güçlü, kendi ayakları üstünde duran insanlardan bir çırpıda etkileniyorum. Osiloskopları görünce onunla girdiğim deneyleri hatırladım birden :) Ahaha.. ne kadar da uzak geliyor o günler. Hala da adını bilmiyorum ya da yanlış biliyorum diye hatırlıyorum. Neyse zaten ben ne kadar istesem de bana bakmazdı :) Öyle öyle şimdi darılmaca gücenmece yok :)

Ne kadar sorunlu, böyle dert küpü, bunalımlı, sıkıcıyım biliyorum. Gerçi blog dışında pek de böyle değilim biliyorsunuz. Somurtkan bir iran kedisi gibiyim.

Ne kadar çok dinlerdim ben Mor ve Ötesi'ni. Şimdi hatırladım dinleyince. Geçen yıl 3 konserine gitmiştim. Pardon 4 olacaktı. Ama 4. sü farklıydı biraz. Neyse ben oraya gittim buraya gittim muhabettine girmek istemiyorum.

Baaak buuuu son darbe oyuun yook bundaaan sonraa.. ıııışık yoookk hiçbir şey yok yok yok yok.. Çocuğum olsun adını ışık koymak istiyorum. Onun oğlu da ışığın oğlu Ra gibi olur.. Şaka bir yana Vazgeçtim artık bundan zaten. Biiirr derdimm var artık tutamam içimdee... olmuyor. Burada yazıyorum fazlasıyla zaten. Kafam neden bu kadar karışık? O kadar çok anlam veremediğim, elimden gelmeyen, gelmesini istemediğim şey var ki.. Bilmiyorum.

Sen başka ben başka olsam da sen gel... Lütfen gel.. Ben senin kim olduğunu bilmiyorum ama olsun..

Herkese iyi bir hafta diliyorum...

17.01.2008

Merhaba, bak bugün bir başka 17 ocak, bugün benim doğumgünüm. Mutlu yıllar bana.. Sevdiklerimle birlikte uzun ve mutlu yıllar.. Aslında ne diyeceğimi bilemiyorum. Mutluyum diyebilirim zira çok arkadaşım aradı mutlu yıllar dedi. Hiç beklemediğim isimlerin de içinde olduğu. Mutlu oldum, aranmak güzel şey.. Hatırlanmak.. Özlenmek de isterdim. Ama böyle daha farklı olan bir özlem. Neyse, çok teşekkürler.. Bunu yazdıktan sonra da konuştuklarım olacak o yüzden herkese diyorum.

23 yaşıma ne zaman girdim ben de bilmiyorum.. 22'ye girdiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Ocak ayında doğduğum içindir ki yıl değiştikçe yaş da değişiyor. 23 değil 24'e girdim, gün alıyorum gibi hiç hoşlanmadığım erken büyümek gibi bir hevesim hiç yok. Sema ile ilk tanıştığım güne bile dönmeye razıyım. Geçmişten çok bahseden biriyim değil mi.. O yüzden geleceği mahvediyorum. Şöyle filmlerde hızlı müzikle beraber kahramanın yeniden ayağa kalktığı, toparlanıp eski gücüne kavuştuğu gibi bir sahneye ihtiyacım var. Güçlerini kaybetmiş bir süper kahraman gibi sevdiği kadın için güçlerinden vazgeçmişlik var. Hatırlarım süperman de böyle kendini ikiye ayırıp kavga etmişti. Fight Club misali. Bunları yapamayacağım gibi geliyor. Aslında olabilir. Önümüzdeki birkaç günde belki.

Nasıl desem böyle lanet birgün geçirdikten sonra akşamüstü beraber gülüp, son zamanlarda favori sporum olan bilardo oynayabileceğim (basket olsa daha mutlu olurdum aslında) birkaç dostum sonra hiç aklıma gelmeyecek bir şekilde tanıdığım iyi dostlar, internetten veya ne bileyim bir konserde şans eseri karşılaştığım bir insan bile arıyor. Garip... Hatırlanmak güzel şey demiştim değil mi?..

Lakin ben... daha farklı.. ama istediğim... yani.. aman işte boşlukları boşverin. Gün benim için güzeldi. Teşekkürler...

Live 4 it! Haftanın Klibi


Bazı zamanlarda ki bazen bu bazı zamanların arası o kadar kısa olur ki sonunda lise de fizikte çubuğun ağırlığını ihmal ettiğimiz gibi bu aralıkların büyüklüğünü de ihmal edip hepsini birleştiririz sonunda bir bütün olur bu bazen dediğimiz zor zamanlar mı desem, depresif zamanlar mı, kendimizde olmadığımız zamanlar mı, yoksa bir çıkış aradığımız zamanlar mı? Bir çıkış aradığımız zamanlar... Evet bir çıkış aradığımız zamanlarda aklımızda olması gereken bir cümle.. "there is no easy way out" buradan çıkış yok der gibi değil mi :)

Bu haftanın klibi Rocky IV'ten hatıralamızda yer edinmiş bir şarkı olsun. Hem şimdi final zamanı olduğundan herkes bir zor zaman yaşarken bunların kolay atlatılamayacağını hatırlatan, "biraz daha çalış bak!" diyen bir şarkı.. Robert Tepper - There's no easy way out. Bu haftanın klibi final dönemindeki tüm öğrenciler için..

Dinlerken Rocky onun bu kadar yükselmesinde en büyük pay sahibi olanlardan biri Apollo'yu kaybettikten sonra bunu dinlerken. Kendi içimizde kendimizi buraya kadar getiren bir parçamızın artık olmadığını görünce.. Kendime bakınca bunu görebiliyorum bir parçam öldü sanki artık. Eskisi gibi benimle konuşmuyor. Zor durumlarda bana güç vermiyor, fikirleriyle daha önce açtığı yollar artık onsuz kalınca açılmıyor. Ama hala yaşıyorum.. Keşke sen de yanımda olsaydın da görseydin. Şimdi sensiz ben kendi ayaklarım üstünde durmaya çalışıyorum. Yenilmez bir düşmana karşı elimdeki tek silahım tutkum ama onu da ölen parçamın yanında sanki eski çağlarda ölüm sonrasındaki hayatında gerek olur diye mezarlara konulan takılar, aletler, paralar gibi.. ben de onunla bunu gömdüm. Şimdi orayı kazıp geri almak istiyorum. Adi bir mezar hırsızı ile cesur bir arkeolog arasındaki farkı yaşıyorum...

12 saatten fazladır yatak içinde debeleniyorum. Arada kalkıyorum, amaçsızca bilgisayarın başına geçiyorum, sonra tekrar yatıyorum. "Low Battery" yazıyor sanki üstümde. Okula gitmek için uyandım. Yatmadan önce o kadar vazgeçmişlik var ki pijama yerine üstüme dışarda giydiğim kapişonlumu giyip yattım. -sen severdin değil mi o zaman yakışıklı da oluyordum. eskiden...- elimde kahve bardağı, ağzımda albeni ile dağılmış ben yeni birgüne başlarken nerdeyim ben? Welcome to my world bitch!..

Herkese finallerinde başarılar diliyorum.. İyi bir hafta geçirmeniz dileğini de yanına ekliyorum. Haftaya görüşmek üzere..

Ben çocukken.. No.1

Uyurken sırtım yukarı gelmeden uyuyamam ve bunun sırtüstü mü yoksa yüzükoyun yatmak mı olduğu konusunda kendi kendimi yer dururum. Yani sırtüstü desek tamam işte sırt üstte kalıyor o zaman bu ama sırt üstü derken yani sırtımızın üstüne mi yatmak oluyor. Diğer taraftan yüzükoyun yatmak olmuyor mu hani yüzü koyuyorsun sırt üstte kalıyor ama bu o zaman sırtüstü olmaz mı? başım ağrıdı tamam yahu.. Yat uyu işte ne bu kadar sorguluyosun. Beyin aktivitesi yüksek olduğu zaman yönlendirecek birşey bulamazsan işte böyle yüzdü koyundu sıyırırsın kafayı :)

Yatarken kolumu yastığın altına koymazsam uyuyamamak gibi bir hastalığım var. Diğer türlü nasıl yatarsam yatayım olmuyor. Bütün gece tavanı izleyebilirim uyumadan. Bunun temelinde de çocukluğa dönmek gerek (aynen filmlerdeki gibi! iniyoruz çocukluğuma bakalım neler çıkacak:) ahaha ben çocukken çok acayip şeyler yapmıştım hatırladıkça gülerim :)) Neyse ayrı bir paragrafa geçelim burası doldu.

Bunun sebebi benim bundan uzun yıllar önce 3. dereceden güneş yanığı olmama dayanıyor. Yani 3. derece yanık demek yangın sırasındaki yaralanmalara denk geliyor. Bilmeyen vardır diye dedim. Bir süre üstüme hiçbirşey giyemedim sadece gazlı bezden yapılan böyle çok hafif (üstüme hafif bişeyler giyip geliyorum gibi) bir kıyafet ile Anakin Skywalker modunda dolaştım. Sırtımın üstüne de yatamadığım için sırtım yukarıda kalacak şekilde uyumaya alıştım diğer türlü yattığımda sırtımın acıması bende davranışlarda şartlandırılmaya sebep oldu. Hani flütle (flüt değil miydi yoksa? neydi tam şimdi aklıma gelmedi) dans eden horozları eğitmeleri gibi. Nasıl mı? Bir metal tepsi üstüne horoz altına da ateşi koyarsınız müzikle beraber tepsi ısınacağında hayvanda şubidi bappabap tadında sıçramaya başlayacak ve bundan sonra her aynı seste tepsi ısınacak çarşı karışacak.. hissine kapılıp zıplamaya başlar. Yani bir açıdan da Pavlov'un köpeği.

Bu yüzden kolumu yastığın altına koymadan uyuyamam. Bu sanki benim güvende olduğumu bana söyleyen birşey. Otobüs ve metroda uyuya kaldığımda bile kolumu başımın altına koyacağım neredeyse. O kadar da arsızım işte. Bir de Jennifer Lopez gibi kalça olunca çok da komik oluyor uyurkenki görüntüm. Ben Amerikan hapishanesine düşseymişim mutlaka birinin karısı olurmuşum. Bunu bana çok sevdiğim bir arkadaşım demişti. Yuh diyorum artık ayıbın da bir sınırı var :) Ben oradan Prison Break 3. sezon 9. bölüme kadar gelmiş biri olarak yarım saat kırkbeş dakikaya kaçarım gibi külliyen yalan bir sallamam olabilir. Gerçi öyle bir durumda yapacağım ilk iş ilk köşeye sığınıp ağlamak olur zaten :)

Neyse en azından sorunu ve kaynağını biliyorum. Ama artık değiştiremem gibi geliyor. Tek çaresi denize gidip sadece vücudumun ön tarafını yakmak o zaman diğer türlü uyumak zorunda kalırım. Niye böyle birşey yapayım ki manyak mıyım ben :) Neyse "Ben çocukken.." bölümü eroy'un geçmişte kalmış gizemli noktalarına ışık tutmaya devam edecek..

Live 4 it! Haftanın Klibi



Değişime karşı değilim. Aksine statik, yerinde sayan şeyleri de pek bi hoşnutsuzlukla karşılarım. Ama kendimin bu değişmezliğine birşey yapamıyorum. Tüm amerikan filmlerinde dedikleri gibi ironik birşey değil mi? Bu haftaki şarkı tamamen kişisel.

Gülmeyen bir surat olmadığımı biliyoruz. Zira yüzyüze karşılaştığımız dostlarımız pek bir nerde blogtaki eroy nerde karşımdaki diyor bazen ama zaten ben biraz da tuhafım biliyorsunuz. Yarım kalmış bir fıkra gibi sonumu bekliyorum.. Sonunda çok da gülebiliriz berbat birşeymiş de diyebiliriz değil mi.

Değişmem bundan sonraaa beeeeenn ee ennn... Bunu isteyip istemediğimden de emin değilim. Ama ben içimde bir başkayım. Gerçekten öyle.. Ömür boyu yastayım.. Kim için mi? Sanıyor musunuz ki kaybedilen bir aşktan ötürüdür bu yas. Hayır bu kaybolan kendime olan yasım.. Tüm bu boşluk, tüm bu saçma sapanlık elimi tutmaktan vazgeçen yüzünü göremediğim biri için değil.. Aynaya baktığımda göremediğim kendim için. Değişmeeemm ben demiştim değil mi? Ama değişmişim ki eski ve yeni ayrımı yapıyorum.. Bir yanlışlık var sanırım. Evet... Ben kusursuz bir hatayım...

Yıpranmış bir inanç gibi duyguların değişmesi, aşkın nefrete, sevincin nefrete, sarhoşluğun ayyaşlığa dönüşmesi gibi.. Bundan sonra değişmem mi ben? Herşey değişebilir..

Ben kendime bir cezayım aslında.. Kesinlikle öyle. Değişmeeemm bundan sonra beeenn... Kendimi de sevmiyor değilim. Kusursuz bir hata... Bunu seviyorum ben :)

Herkese iyi bir hafta diliyorum...



Live 4 it! haftanın klibinde bu hafta üçnoktabir'i konuk ediyoruz. Üçnoktabir - Değişmem bu haftanın klibi. Üçnoktabir'i arasam desem ki bana bir şarkı yazar mısınız? Bunu yazıp yollarlardı herhalde.

İyi geceler...

Neyse ya.. Bir an saçmaladım işte kendi içimde. Ne umuyordum ki? Tekrar yatsam zaman daha hızlı geçse.. Sonra.. Sonrası olmayacak gibi.

Deleted Scenes

havada öylesine amaçsızca uçuşuyordu kar taneleri bu sabah. sayıları çok azdı. neden üzüyordu bu beni anlamadım. güzelliğiydi beni üzen aslında. hala hava karanlık ve soğuktu. içim dışıma çıkmış dünyayı kaplamış gibi.. havadaki beyaz taneler kadar az umut vardı içimde de..