Merdivenlerden aşağı



Disiplinden uzak geçen zamanlarımın sonrasında filmlerdeki bir hafta sonunda eyalet şampiyonasını kazanmayı ummuyordum elbette. Olsaydı güzel olurdu ama olmaması da bir eksiklik yaratmadı. İki gündür uyuduğum toplam süre, geçtiğimiz hafta uyuduğumun 2 katına denk geliyordu. Bu sabah da o uykunun ardında sersem bi halde uyandım. Mesajlarıma bakarken ne görmeyi umuyordum? Modern dünyanın mesaj güvercinlerinin getirdiklerinin benim hislerimi nasıl değiştireceği merak konusuydu. Fotoğrafının önünde duran telefonu alıp tekrar yatağıma döndüm. Havada tutmaya çalıştığım telefonun dışında tüm arkaplan tavandı bu da gözümü alıyordu. Bir elimle telefonu tutup, diğer elimle gözlerimi, yuvalarının dibine itercesine açmaya çalışırken, başka bir elim olsa da şu kafamın içindeki ağrıyı da tutabilse keşke diyordum.

Hmmm... Kadim hikayelerden birinde geçen ve çok sevdiğim Theoden'in "Who am I Gamling?" diye kendisinin ne ifade ettiğini sorgulamasını hatırlayıp kendime soralı daha birkaç gün geçmişti. Cevabımın ardından gelecekler de cevabı hiç vermediğim zamandan farklı olmayacaktı. Öncelikler arasında sonların başında olmaya devam edip son haftalara kadar şampiyonluğu kovalamaya devam edecektim. Olan buydu çünkü. Bu sezonun daha 5. haftasında havlu atmış bir takım edasındaydım. Ama suç bende değil, hakemlerdeydi. Daha yatağımdan çıkmadan kardeşimle anlamsız bir tartışmaya girebiliyorsam, bu ligin en değerli oyuncusu olup seneye avrupaya gidebilirim belki.

Ne kahvaltısı? Kendimi aynada görmeye dayanamıyorum. Bişeyler yemek için canım fazla sıkkın. Sigara yok. Nasıl olur ya? Topsuz antrenman mı? Hergün en az 3 kez kaybettiğim, Haftanın ortalama 2,5 günü bu yüzden kapının önünde kaldığım anahtarım her zamanki gibi ortalarda yoktu. Halbuki daha geçen akşam anneme artık anahtarımı unutmamaya başladığı anlatıyordum. Evin önünde karşılaştığımızda kapıyı açmaya yeltendiğinde büyük bir gururla anahtarım var benim dedikten hemen sonra. Evin kapısını açık bıraktım. Bu saatte ne hırsızı yahu? Bizim bulunduğumuz katta bir de demirkapı var onu da kapattım mı bir hızlı koşuda gider gelirdim. Hırsız girse bile kapıdan çıkmadan yakalardım. Hoş yakalasam ne olacak ki? Işın kılıcıyla ikiye bölecek halim yok ya. Neyse kötü düşünme koş. Altkatlarda doktorların muayenehaneleri var. Öyle ilginç bi apartman işte.

Yaşlıca bir teyze merdivenleri çıkamıyor. Acı içindeki inlemeleri merdiven boşluğunda yankılanıyor. Yanlarından geçip giderken içim burkuldu. Benim pek umuruma takılmaz aslında ama yaşlı insanlara karşı defansım çok zayıf. Dönüşte tekrar yanlarından geçmek zorunda kalıcam şimdiden ufak planlara girişmem gerek. Kadını bir sandalyeye oturtup çıkartmak isterlerken ben dönüş yolunda ordan geçen bir yabancı edasıyla aralarından sıyrılıp gidip başka şeylere üzülmek istiyordum. Sandalyenin bir tarafındaki o kişi benim aksime yaşlı olmasalardı kaldırabilirlerdi biliyorum ama tek başıma kaldırabilmem için de fazla ağırdı. Dişçinin önündelerdi ve içeriden çıkan iki bayan da oldukça kalabalık olan bu merdivenlerden nasıl geçeceklerini düşünüyorlardı. Zira hasta kadın ve ona refakat eden 4 kişi daha 1 de doktor ve yardımcısı onların hepsi yetmiyormuş gibi bir de ben. Herkesin arasından geçerken neden diğer olasılıkların aksine gelip benim önümden geçmek istedi ki ve o birbirine yakın geçişteki bakış ve gülümsemeyi biliyorum ben. Kafamı diğer yöne çevirip benim buraya ve bu bakışlara ait olmadığımı anlatmaya çalıştım. O da anlamıştır. Diğerinin geçmesine izin vermeden biran önce gitmek istedim. Hiç de içten olmayan bir pardon demeyle merdivenleri çıkarken arkadan gelen bakışlar hiç de umurumda değildi. Yaşlı kadına yardım da edememiştim. Denedim ama olmadı. O kattaki başka bir doktorun muayenehanesine girmesine karar vermişlerdi bu yüzden içim rahattı.

Eve çıktan ve kahveyi hazır edip masaya koyup Ave Maria'yı açana kadar zaman çabuk geçsin diye uğraştım. Sonrasında.. Hallellujah!.. İlk nefesin keyfi nereden gelir yarab.. Saçma problemlerime gömülmek istiyorum. Ne yapacağım hiçbir fikrim yok. Ben, bir zamanlar..