Live 4 it! haftanın klibi

meraba sevgili Live 4 it! severler. bu haftanın klibi gary jules - mad world. bildğiniz üzere donnie darko' nun soundtrack' i olan bu şarkı gibi hayatı sorgulayan ve onun kötü yönlerini gösteren, onun içinde aşktan başka acıların da olduğunu gösteren şarkılar, günümüzün sorunlu küçük çocuklarına pis bi zevk veriyor di mi. o kadar çok acı çekiyoruz ki bundan zevk alıyoruz. hissettiğimiz tüm kötü duygular içimizi yakıyor, beynimiz düşünmenin sınırlarını zorluyor. ve sonunda içimizdeki acıyı kendimizi yavaş yavaş öldürerek içimizden atmaya çalışıyoruz. ah biz sorunlu küçük çocuklar yok muyuz biz. ölümden bile korkmuyoruz di mi. aslında hepimizi korkutan hiç ölmemek..
yaşadığımız hayat aslında bize bunları hissetmeyi mecbur kılıyor. çünkü ancak düşüncelerimizde bugün içinde bulunduğumuz dünyanın ardını görebilirsek çektiğimizin aslında acı değil uyanış olduğunu anlarız. çünkü biz aslında acı çeken insanlar için üzülüyoruz. ben hayatları kötü giden insanları gördüğümde onlar için üzülürken, hayattan bunun intikamını almanın tek yolunun bize verdiği acıların aslında bizi hiç üzemeyeceğini yaşattığı herşeyin geçici olduğunu ve gücümüzün yanında onunkinin bir hiç olduğunu göstermek.
sorunlu olmak mı yoksa yanlışın farkına varmak mı yaşadığım. bilmiyorum. zaten eski kız arkadaşım beni bu yüzden terketmedi mi :) sorunlusun dedi :) aslında ben diğer insanların yaşadıklarını gördüğümü ona anlatmaya çalışıyordum.
ama ne oluyor biliyor musun blog. ben kendimi görüyorum sanki. sadece önsözü yazılmış bir hikayeye giriş yapabilirmişim gibi geliyor. ya da kendimi kandırıyorum. zihnimin bana oyunlarından biri daha mı bu. hayır olmasın. en azından benim bir parçam bana ihanet etmesin. ama yaşadıklarımı kolayca anlatabilirken, hissettiklerimi burda anlatabilirken, başkalarının hislerini görebilirken bunu yapamıyorsam birine karşı o zaman zihnimin de ötesine geçen birşeyler var olmuş oluyor. düşünceleri gölgeleyen tekşeyin duygu olduğunu umarım biliyorsundur blog.
heyecan hissetmek bu. ne yapacağını bilememek ve o yüzden sadece düşünmek ne yapacağını. uygulayamamak ayrıca. erken demiş miydim blog? yoo sadece önsöz diyerek bunu ima etmiştim. bazen çok dolaylı yoldan örneklerle konuşuyorum ondan sonra hiç kimse aslında ne demek istediğimi anlayamıyor. anlaşılması güç bir insanım, sorunlu biri :)
ama aslında o kadar da kötü değil be blog. yani ben mühendislik okuyorum ama imkanım olsaydı sosyoloji veya psikoloji okurdum ya da ressam olurdum :) evet resime karşı ilgi ve köreldiğini düşündüğüm bir yeteneğim var. resim çizemedikçe, fotoğraf çekmeye başladım aslında photoshop kullanmamın sebebi tamamen bu. resim yapamadığım için orda yaptıklarımla kendimden birşeyleri ekleyip kendimi tatmin etmek. ya ben sizi aslında bu yazıda daha da uzun tutmak istiyorum. zihnim ve ellerim açıldı tekrar. geceleri koşmak yeniden alışkanlığım oldu. ve hiç olmadığı kadar çok fırsatım var bir şekilde hayata karşı güçlü olmak için herşeyin yoldan çıkmasına sebep olan biriydi ama yine tüm bunların tekrar düzene girmesini sağlayan da başka biri aslında. ne biliyim ya normal olmak bence de iyi bişey değil ben sorunluyum belki ama hayattan zevk alıyorum. onun da eksik yönlerini gördüğüm için ben kendimi ondan daha güçlü hissediyorum. ve ben aslında kendim gibi birini uzun zamandır görmek istediğim için hep birşeyler arıyordum.

eroy ve talihsiz serüvenler dizisi

meraba blog, an be an geçmiş bu anlar saniyeleri oluşturmuş, saniyeler dakikalara, dakikalar, saatlere dönüşmüş bun saatlerin 24 tanesinin toplamı 1 günü meydana getirmiş günler günleri kovalayıp 7 tanesini yakalayınca bir haftayız artık biz demeden ben yazmaya karar verdim :)
üstümde bir lanet mi desem, kötü şans mı yoksa talihsiz serüvenler dizisi mi ama bazen de garip bi güç diyesim geliyor. en iyisi ben yazayım sen karar ver blog.
ilk kez abi bak üstümde bi kötü şans mıdır nedir bööle bi gariplik var dediğimde inanmamıştı arkadaş. ama o gün durup dururken cep telefonunun camı kırıldı ki ondan sonra bana bi bakıp tamam inandım artık sana dedi. ordan toplantıya gittiğimizde yine bak o suyu üstüne dökeceksin benden uzak durun dediğimde inanmayan, gülüp geçen arkadaş üstüne suyu döktüğünde sanırım bazı şeylerle asla dalga geçmemek gerektiğini anlamıştır :)
ehehe ama en güzeli de sevgili cansu' nun başına gelenlerdi :) bunalımlı yazarlar olarak bir cumartesi gecesini dışarıda geçirelim dedik ki son zamanlarda bu kadar içmemiş ve de eğlenmemiştim :) (bak o günden bi türlü bahsedemedim blogcum neyse bi dahaki seferi anlatırım belki daha kalabalık oluruz o zaman ;P) ona bak böyle böyle bi durum var oyy nerelere gidem nerelere kaçam :P diye ağıtlar yakarken o da inanmadı bana başta. hatta güldü geçti. ama taa ki garson vodka, şarap, likör taşıyan tepsiyi yanlışlıkla kafasından aşağı boşaltana kadar :) o da inanmıştır artık. di mi kuzum :))
ya da kötü şansa örnek dersen. babamla dalga geçiyodum :) (hayırsız evlat misali :P yok ama sadece şakalaşıyoduk:) ) o sırada sözümü bitirdiğim anda 2,5 litrelik kolayı yere düşürdüm ve o sallantıyla patlayan şampanya misali tüm salona saatte 250 km hızla kola fışkırdı :) gittim baba beni affet dedim :P sonra kola kapağına baktığımda 1 lt bedava kazandığımı gördüm döktüğüm kadarını kazanmıştım oley :P lakin tekrar ağzımı açıp bişeyler söylediğimde bu kez de tepsideki tabağı düşürüp kırdım. salon kola ve küçük mısır taneleriyle doldu :) ben de babama gidip dizlerine kapandım :P evde her bi seste eray yine neyi kırdın diye seslenmeye başladılar :) allah' ım sana geliyorum sanırım demedim değil :P
günler böyle geçiyordu blog. ben kendimle savaştıkça kötü şans hem bana eziyet ediyor hem de kendine inanmayanları bi şekilde cezalandırıyordu. bak mesela benim yiyeceğim küçük poğçayı adam geldi pat diye aldı. ben daha arkamı döndüğümde dışarı bakarken adam yiyemedi poğçayı ve neredeyse boğuluyordu. cep telefonunun camı kırılan arkadaşımın artık kesinlikle bana inanan ve gülen bakışları vardı artık çünkü daha nasıl kanıtlayayım di mi :P ben de o sırada camdan, uzaklara bakıyodum canım :) olacakları biliyodum ve bununla yaşayabilirim sanırım diyerek :) tamam seni kabul ediyorum dediğim zaman aslında herşeyden kurtulmak için en büyük adımı atıyordum eroy's smirking revenge gibi birşey bu sanırım. sonra bilmiyorum bir anda hiç tanımadığınız biriyle karşılaşıyorsunuz. sanki benim kendimi tekrar iyi hissetmem için onu kabul eder etmez bir anda ekranda belirmesi.
gördüğün gibi blog. sen karar ver buna artık çünkü ben artık gidiyorum. görüşmek üzere..

Live 4 it! haftanın klibi


bu haftanın klibi dj shadow/ mos def - six days (remix). herşeye yeniden başlamak için güzel bir gün.. iyi haftalar diliyorum hepinize.

kişisel ileti

birkaç satır birşeyler yazabilmek için kaç gündür beklediğimi tahmin bile edemezsiniz. içimde birşeylerin öldüğünü hissedebiliyorum. kendimle ilgili birçok şeyin üstüne kalın örtüler örttüm. şimdi o örtünün altındakiler onun altında çıkamıyorlar. yaptıkları tekşey denemek. hiç bitmeyen bir umutla gün ışına ulaşmaya çalışıyorlar. çünkü içerde artık hava kalmadı yaşamak için son çabaları tüm güçleriyle tekrar o yaşam dolu nefesi tadabilmek. bense sadece izliyorum. zaten ben hep izledim ya da kenardan fikir verdim.
taksimde dün gece önümden biri geçti elindekine dikkat etmedim. meşale gibi birşeydi sanırım tek bildiğim tam da kafamın yanından geçti nerdeyse saçımı yakıyodu. birkaç adım sonra o adamı alevler içinde gördüğümde biraz önceki alevin molotof kokteyli olduğunun farkına vardığımda adam bağırıp çağırıyor kendini söndürmek için yerde yuvarlanıyordu. elindeki bomba da olabilrdi ya da ben birkaç adım daha yavaş da atabilirdim ve bunalıma sürüklediğim bu hayatım sona da erebilirdi. son nefesimi verdiğim anı düşünmek garip birşey. ölümden korkmuyorum ben. kendi yokoluşumun benim üzerimdeki değil, geride bıraktıklarımın üstündeki etkisi içimde bir şeyleri düğümlüyor bazen. hep hayal kırıklığı yaratmak beni kendimle çatışır hale getirdi.
ne zaman içimde birşeyler uyansa heryer kararıyor. bunca karanlık bazen çok fazla geliyor. umutsuzluk karanlıkla birleşiyor ve uyanan herşeyi kendi içinde yokediyor. tecrübe denen şey yaşanmadan olmuyor. sobanın sıcak olduğunu elimi değdirmeden anlayamıyorum. şimdi yanık bir elle, onun acısına ağlıyorum. aklımdan geçirdiğim tüm düşüncelerin veya yazdığım tüm hayata karşı durabilmekle ilgili yazılara ihanet ediyorum. kendi kendime ihanetim bu. ben bu acıların hepsini kendim yarattım. biliyorum ki kendim bitirebilirim ama geceleri dışarı bakarken karanlıkta tek otururken neden bu karanlık diyorum. dışarının karanlığını değiştiremem ama içimdeki ışığı da kendim söndürüyorum. inanın bazen zor nefes alıyorum. hasta olduğum için değil. yaşam içimden çekildiği için. ne oluyor böyle desem de ne olduğunu biliyorum. elimdeki herşeyi kaybediyorum. kaybettiğimi düşünmek daha kolay geliyor. hepsi bitiyor. kalıp savaşmak zor geliyor di mi? umutsuzluğun içinde kalıp öylece hiçbirşey yapamamak benim için çok zor herşey şu an. ama biran baktığımda herşeyin düzelebileceğini görüyorum. birkaç deneme daha ve sonra o kalın örtü kalkacak ve temiz havayı tekrar tadıcam. son bir deneme için burdaki pis havayı olabildiğince içime çekmeliyim bu kirli havadan alabildiğim tüm nefesi bana vereceği güç için kullanmalıyım, bundan göreceğim zarar kazandığım zaferin bir bedeli olacak. ve biten de bu karanlık olacak. yaşam hariç hiçbirşey sonsuza kadar sürmez.

Live 4 it! haftanın klibi


bu haftanın klibi linkinpark - numb. hissettiklerimi tam olarak anlatan sınırlı sayıda şarkıdan biri. yalnız kalmaktan daha kötüsü bunu kabullenmek. nefretini diğer insanlara değil de kendine karşı duymak.. hissedememek ya da ne hissettiğini bilememek, ne düşündüğünü bilmeden düşünmek. sadece kötü hissetmek neden olduğunu bile bilmeden hissetmek. ya da daha da kötüsü belki de bildiğin halde bunu değiştirememek.. okul başlıyor bugün. şimdi gidip herşeye yeniden başlamak gerek. herşeye bir kahveyle başlayalım. herkese iyi bir hafta diliyorum..

eroy' la birgün. aslında hergün gibi

günaydın blog. naber? ben de eh işte diyeyim. feci yoruluyorum ben ya. hergün sabah 7-8 gibi kalkıyorum hidromobil atölyesine gidiyorum. perpa bize sponsor oldu hidromobil 07 yarışı için (onunla ilgili anlatacaklarım var bi zamanım olsa da anlatsam keşke) bize atölye verdiler orada hergün oranın boyanması, elektrik tesisatı, bakım - onarım,.. gibi bi sürü yorucu işi için oraya gidiyorum. oradaki ustalara ne yapması gerektiğini filan anlatıyorum. sabahtan akşama kadar ayaktayım ve eve geldiğimde parmağımı bile kıpırdatacak halim olmuyor.
evdekiler hala sevgilimden ayrıldığım için moralim bozuk sanıyor ve o yüzden böyle durgun ve halsiz olduğumu sanıyorlar ki haklılar aslında ama yorgun olan kaslarım değil, beynim. düşünmeden duramıyorum neden böyle olduğunu. üzülmekten başka birşey yapamıyorum.
aslında yapabiliyorum ya. swan yapabiliyorum :) swan nedir? nasıl yapılır diye merak ediyorsanız ben size anlatayım. swan "kuğu" demek. kağıttan kuğu nasıl yapılır? iyi biliyorum :) prison break günlerimden kalma bi yetenek. yani bir nevi hapisane günlerimden :P eğer elindeki kuğuya bakıp beni düşünüyorsan burdan bana ulaşabilirsin tekrar buradan ;)
aslında hepimiz birbirimize o kadar yakınız ama istediğimizde bir o kadar da uzak kılabiliyoruz birbirimizi. ama tekrar görüşürüz umarım dediğimde ben çok ciddiydim.
yorgunum ve yapacak bir sürü işim var. bugün son bir gayretle herşeyi toparlaycağımı düşünüyorum. haydi ben.. yapacak çok işim var.. kahve koyayım kendime şimdi sonra da güzel müziklerle yapayım herşeyi. milla jojovich - mezinka çok seviyorum bu şarkıyı bana sebepsiz bi mutluluk veriyor. aşık olmak gibi bişey bu şarkı dinlemek :) ben her akşam aşağıdaki kedicik gibi düşünüyorum. bir sürü şey düşünüyorum. bazen ne düşündüğümü bile anlayamıyorum ama düşünüyorum işte.


Live 4 it! haftanın klibi




bu haftanın klibi şebnem ferah - perdeler. içindeki tüm şarkıları sevdiğim ilk ve tek albümünden geliyor. umut hep olmalı. ve benim kalın perdelerim şu an ardına kadar kapalı. sabah uyandığımda o kalın perdelerimi açıcam ve artık o perdeler hiç kapanmayacak. ya da ben şu an kendimi kandırıyorumdur. bilmiyorum ya o kadar sert bi darbe vurdun ki bana, bu beni o kadar küçük parçalara ayırıp dağıttı ki ben hepsini toplayamıyorum. birini birleştirmeye çalışırken öbürü tekrar yerinden kayıyor. ben bunu tek başıma yapamıycam sanırım.
yüzüklerin efendisi II - iki kule' de miğfer dibine sığınan theoden her yanı karanlık sardığında umutsuzluğu anlatan bi şiiri vardı. ve sonu how did it come to this? (nasıl bu hale geldi?) diyordu. ben de kendime bunu soruyorum. bilmiyorum ya her yer karanlık şu an umarım bu perdelerimin ardında güneş vardır. beni kurtarmaya gelecek gandalf yok. ben hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. bi insana yapılacak en büyük kötülük onun umudunu elinden almak olsa gerek.

kendi yolunu kendin açmak


bilmiyorum diye başlayayım. nasıl günlerin geçtiğini anlayamıyorum. kafamı biraz olsun toparlayamıyorum çok yorgunum, zihnim inanılmaz yorgun. kendimi bitmiş hissediyorum. ve artık hayata tutunacak gücüm yok. taa ki senin nefret dolu satırlarını okuyana kadar. ama bilmiyorsun ki ben kimseye senin bu şekilde hissettiğin nefreti hissedemem.
kendimle olan savaşıma sen bana nefretini göstererek son verdin. bana duyduğun bu nefret kendimi sevmemi sağladı. uyandığımda zihnim tekrar bomboştu. kalktım kendime bi kahve koydum. hayat devam ediyordu ve ben bunu yeni anlıyordum. ben o kadar büyüdüm ki son birkaç günde inanamadım kendime aynaya bakıp bu ben miyim dedim tekrar. şimdi ise yeni doğan hergün aynaya korkmadan bakıp hayatın anlamına gerçekten inanmaya başladım. tüm güçsüzlüğüm giderek dağılıyor. yakında herşeyi atlatmış olucağımı biliyorum. yeniden sevilmeyi hissetmek.. sanırım bu duygu beni topladı ve dağılmış olan benim parçalarımı tek tek yapıştırdı. bu sevgi arkadaşlarımın sevgisiydi ve ben gerçek sevginin sadece aşk olmadığını da öğrendim. yeniden bana aşık olacak biriyle karşılaşıcam ama bunu zaman göstericek ve ben zamanı akışına nasıl bırakıcağımı da öğrendim ama şu an yazdıklarımı daha iyi nasıl anlatacağımı hatırlayamıyorum. biraz daha kendime gelmem gerek. umutsuzca bir çıkmaza bakıyordum.
yukarıdaki yol gibi şu an herşey. üstü örtülü. ben kendi yolumu kendim açmalıyım. rüzgarın kendiliğinden kumları kaldıracağı yok çünkü.
şimdi derin bir nefes al ve kumlara üfle, önünde açılan yolda yürümeye başla..