Bölüm 1 - Hiç Sebep Yokken

ortada hiçbir sebep yokken bir anda içimde parlayan bir kıvılcımdı. bunu her seferinde söylemek ne kadar saçma değil mi? açıklamasını gerçekten yapamıyorum. bir anda ortaya çıkmış ve sanki hep oradaymış gibi. neden diye sorma o yüzden.

sonra şöyle bir şey oldu. ben kendimi karşı koyamadığım bir duygu selinin akıntısına bıraktım.

öyle ki, seni gördüğüm her an kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. varlığını bilmek, orada olduğunu hissetmek bile kalbimi nasıl heyecanlandırıyor keşke bilseydin. ya da ben anlatabilseydim. küçük bir fotoğrafın bile onlarcasının arasında doğrudan kalbime ulaşıyor. seni karşımda gördüğümde hissettiklerimi düşünsene bi.. ve sesini duyduğumda.. meleklerin şarkı söylemesi gibi.. tüm duyularım doğrudan kalbime akıyor.

tüm bunların birleştiği kalbim ise her anında senin için daha fazla atmak, varlığına doymadan seninle atmak için her an dışarı fırlayacakmış gibi..

öyle ki, aslında seni ne olarak gördüğümü, senin varlığının benim için ne anlama geldiğini anlatmaya çalışayım. sana olan ilk kıvılcım bir anda bir bambaşka bir evren oluşturdu zihnimde ve kalbimde. öyle ki umudun, mutluluğun, hayattaki güzel olan her şeyin sen olduğunu düşünüyorum. sana yakın olduğumda bir anda farklı bir dünyada yaşadığımı, renklerin canlandığını, havanın güzelleştiğini, her şeyin tadının olmaya başladığını, ışığın her yeri aydınlattığını, dünyanın daha güzel bir yer olduğunu anlatmaya çalışıyorum. tüm evrenimin merkezinde sen olsan. ben de sana taparcasına ışığınla aydınlansam. her nefesim olarak içime dolsan. bunun için her şeyi göze almaya razıyım. gökteki tüm yıldızlar senin için yeryüzüne yağsa, hepsinde sadece seni diliyor olurum.

öyle ki, aslında hiçbir şey yapmana gerek yoktu. bir anda çekimine kapıldım. güzelliğin, gücün, ağzından çıkan her kelime ben istesem de istemesem de akıntıya çekiyordu. beni bu akıntının dışına itmeye çalıştığını ve aslında bu akıntıda olmamı hiç istemediğini biliyorum. üzücü ama anlıyorum. kendi hayallerimde oluşturduğum bir sanrı olduğu düşünmen de doğal. beni beğenmemen de. istememen için bir sürü sebep vardır. benim elimde ise salt ve saf aşk var. kazanamayacağımı kabullendim artık. sadece kendi kendime konuşuyorum işte.

sonra ne kadar sevdiğimi nasıl anlatmam gerekiyordu. ne kadar çok seversen ifade etmek o kadar zorlaşıyordu. senin varlığının mükemmelliğini sana anlatabilecek kaç kelime var ki? binlerce dilde, en kadim olanlarında bile, senin bana olan anlamını ifade edebilecek kadar mükemmel kelimeler yok. ancak tanrının kendi ağzından çıkacak kelimeler bu kadar güzel olabilir. belki de tüm olasılıklar içerisinde bir mutlu son olabilir diye düşünüyorum sürekli. ama yenilgiyi kabullendim. dediğim gibi monolog aslında bunların tümü. içimdekinin tümünü dışarı vurursam içimde kalan boşluğun sessizliğiyle yaşamak daha katlanılabilir olabilir.

mutsuz sonla biten bir hikaye yazmak ne kadar zor. oysa ki ben dünyayı gezmek istiyordum seninle. ya da her gece seni ne kadar sevdiğimi anlatmak. her anın en güzel tadının seninle çıkabileceğine inanıyordum. tek bir kişiye bu kadar anlam yüklenilmez saçmalama diyebilirsin. ya da bunu zayıflık olarak da görebilirsin. kendimi dışarıdan dinleyen biri olsaydım kesinlikle saçma ve zayıf bulurdum bu konuda yalan söylemeyeceğim. ama işte seninle ilgili olan herşeyin o kadar saf olduğuna inancım, en çok ihtiyacım olduğu anda tüm yeteneklerimi susturdu. sana herşeyden arınmış saf sevgiden başkasının sunulmasına gönlüm razı olamaz ki. sen istesen bir ejderhanın peşine düşen bir donkişot  gibi sonucunu düşünmeden en öne atılabilirim ama seni inandırmak için en saf şey sunulmalı sana. daha farklısı senin varlığının mükemmelliğine hakaret olur.

ne kadar haksız ve itici geldiğimi düşünüyorum. ne cürret ile bunları söylemeye cesaret etmiştim ki.

ama mutsuz sonla biten bir hikaye işte. hiçbir kelimesi sana söyleyebilmiş olmak istediğim şeyleri karşılamıyor. tatmin etmiyor. söylenmemiş sayabilirsin hepsini.