part III: eroy vs god
herşeye gücünün yettiğini düşün. yapabileceklerinin sınırı yok. görkemli bir şatoda kocaman camların arkasından yemyeşil ovalara, karanlık ormanlara, derin denizlere, pervasızca gürüldeyen şelalelere, kocaman dağlara.. vs herşeye tepeden bakıyorsun. hepsinin üstünde yadsınamaz etkinle sorgulanamaz kudretinle sen var olduğunu düşünüyorsun. tek başına.. bu gücü paylaşmak hiç aklından geçer miydi? sanmıyorum.
yataktan tekrar sigara içmek için doğruldum. son sigarayı da içmiş olduğumu hatırlamama rağmen umutsuzca tekrar bakma ve yanılmış olma isteğim o kadar içtendi ki. anne baba sevgisi bile bu kadar içten olamazdı herhalde. boş kutu, sevgilinin seni terketmiş olması kadar acı verici ve boşlukta bırakan bir sahneydi. yerimde doğruldum. alkolün verdiği tatlı dengesizlikle loş ışıkta yürürken tünelin ucunda bir ışık olsa çok dramatik bir son gibi görünebilirdi. sağa sola saçılmış eşyaların, kitapların ve birkaç da şişenin arasında bulduğum yepyeni paket sanki isa'nın doğumunu müjdeliyordu. neden? diye düşünürken bulduğum cevapların hiçbiri hoşuma gitmiyordu. çokça kişisel eleştiri, çokça resmin dışına çıkılıp yapılan tespitler, bir sürü yapılması gereken şey... sonu düşünmekle ve yapmakla gelemeyecek gibi. karanlığın içinde o kendine özgü sesiyle parlayan kibritin ışığı sigaranın sesine dönüşmesi için tek nefes yeterliydi. alevini dumanlı nefesimle söndürürken güzel bir görüntü çıkardığıma eminim.
sonra ilk nefes.. yanan tütün ve kağıdın çıtırtısı.. derin nefesi içine çekerken havanın içine dolması hissi.. nefesini dışarı verirken dolduğun ve gösterdiğin nefret.. tekrar tavanı izlemeye koyulduğumda yatarken içmenin verdiği o melankolik ve beyin fırtınasına bürünmüş halim hoşuma gitmiyor değildi. her zaman şekilci olmayı sevmişimdir.
tanrının şizofrenik bir yansıması olarak benim ve hepimizin yaptığı hataların aslında hata olarak görülmemesi sonucuna varmam çok kısa sürdü. kendisini arayan biriydi ve elinden geldiğince empati kurmaya çalışmıştı. bunun için onu suçlamaya niyetim yok. "neden.." ile başlayan tüm olumsuz sahiplik sorularının bir anlamı yok. tanrı bile kendi istediğine sahip olamıyor.
kendi dünyamın yanında onun evrenini düşünürken. bir şekilde ikimiz de kendi yarattığımız sonsuzlukta kaybolmuşuz. ikimizin de insanlara duyduğu aşk platonikleşmiş ve çoğunu nefret kaplamış. ama mücadele ediyoruz birbirimizle. hangimizin kazanacağının önemli olmadığı bir savaştayız. sadece bela arıyoruz. yaralanırsak, acı çekersek ya da kaybolursak sanki kendimizi bulacakmışız gibi. özgür iradelere karşı koyamayacak kadar zayıfladık. biz birbirimizle uğraşırken dışarıda koca bir dünyanın döndüğünü görmezden geldik.
teolojiye tam olarak inandığımızı düşünelim o zaman melek gibi süper bir varlık varken ki kanatları filan var yani nasıl desem öyle böyle değil uçuyo filan. sonra her istediğini de yapıyor. benim gibi kötü alışkanlıkları ya da saplantıları da yok yemez içmez.. bir sürü şey varken. neden benim gibi bir risk alıyorsun ki? biliyorsun benim seni bir yerden sonra çileden çıkaracağımı. sonra üstüme göndereceğin yıldırımları savuşturmaya çalışıp "ben hala buradayım!" diye haykıracağımı. neden bu deneme? neden bu macera? kendini bulmaya çalışmanda benim gönüllü denek olduğumu ben hatırlamıyorum? yaptıklarımı iyi veya kötü olarak nitelendiremezsin. mutlak kuralların olmadığı tek mutlak doğruyken iyi-kötü kavramını biz kendi aramızda sen söylemişsin diye kararlaştırıp birbirimizi yerken neyi görmeye çalışıyorsun? kendi kişiliğine dışarıdan bakmak için gerçekten büyük bir zahmete giriştiğini kabul ediyorum. saygı duyuyorum. her başım sıkıştığında sana koşacağımızı da biliyorsun ki yapmıyor değilim itiraf ediyorum. ama bu insan evriminin bir parçası. insanlar geliştikçe köreleceğine inanıyorum.
tüm bu saçmalığa, anlamsızlığa karşı hala ellerinde asalarla, totemlerle sevginden bahsedip insanları kendi yarattığın manipülasyona mahkum etmeye çalışanların etrafta kol gezmesine izin verirken tatlı bir gülümseme takındığını biliyorum. birbirini yiyen karıncalar gibi oradan oraya birşeyler atıyoruz birbirimize. izlemek zevkli olsa gerek. yalakalar.. sana sadece istediklerini vermeye çalışıyorlar.. ben sana ihtiyacın olanı vermeye çalışıyorum. hala birbirimize tahammül etmemizin sebebi de bu zaten. her sorgulamada kendine dair daha fazlasını görmek seni mutlu ediyordur inanıyorum.
insan vücudunun sınırlı kapasitesinde sıkışıp kalmaktan, sonsuzluğa ulaşmak için birşeyler icat etmeye çalışmaktan sıkılacağımızı ve buna isyan edeceğimizi biliyorsun değil mi. 5 duyuyla ve birkaç duyguyla sınırlı bir dünyada bizden nefretin dışında birşey beklemeyeceğini umuyorum. sen aynı durumda olsan ilk baş kaldıranlardan olurdun. eminim. cennetin o basamaklarını çıkabilmek ve bakirelere ulaşmak için kadın erkek demeden herkes birbirini boğazlamaya hazır. gerçekten göğe yükselmek bu kadar önemli mi? bu ilüzyonu daha ne kadar sürdürmemizi istiyorsun.
ne kadar daha sürer bilmiyorum ama artık farklı dünyalardayız... sen bana inanmayı bıraktın ben sana değil. o yüzden artık farklıyız.
tanrıyı yok saymaya çalışırken kendi benliğini yok etmeye çalıştığını biliyorum. bir anda bu belirsizliği yok ettiğinde kendi kurallarını ilan edeceksin. onun yerini almaya çalışırken umarım başarılı olursun.
LEAVE A COMMENT