Rüzgar bizi götürecek..

Kumlarla değil de küçük taşlarla kaplı sahiller olur, dalgalardan, rüzgarlardan ufalanmamış, herşeye dayanıp kendilerini koruyabilmiş taşlarla kaplı. Kimse sevmez belki o sahilleri ama onların kendilerini koruyabilmiş olmalarını gözardı etmişlerdir, görememişlerdir bu yüzdendir sevmemeleri belki de. Kendileri koruyabilmeleri rahatsız eder, istediğin gibi üstüne basıp geçememek rahatsız eder insanı..

O sahilde yürüyorduk. üstümüzdeki ince giysilerin içinden geçip, vücudumuzu saran tatlı, ılık rüzgar eşliğinde, birbirine sıkıca bağlı ellerimiz arasına giremiyordu, ellerimizi dışarıdan okşayarak bize saygı gösteriyordu rüzgar da. sahip olduğumuz duygu onu da etkilemişti belki de. Dalga sesleri bize eşlik ediyordu, bizim için hoş bir melodi yapmak için taşları okşuyorlardı.

Bir an için elimi bıraktın ve durdun. Bir an bile olsa, bu anı yaşarken bile olsa korktum. seni bir an için bile benden ayırabilecek birşeye tahammül edemem ki. Eğildin, rüzgarda dalgalanan çiçeklerle kaplı tepelerden bile daha güzel savrulan saçlarını tutmaya doyamadığım ellerinle, içinde kendimi gördüğüm gözlerinin önünden sıyırdın. yerden birşey aldın. avuçlarının içinde tutarken bana bakarken, gözlerin içimi aşkla ve huzurla dolduruyordu. sadece sana bakıp seni izlemek beni herşeyden daha çok mutlu ediyordu. yerden doğruldun. avucunun içindekini gösterdin. parmaklarınla çevresini okşuyordun. hiçbirşey söylemiyordun. yaptığın her hareketin birşeyler anlatıyordu. sen birşey söylemiyordum ama seni duyuyordum. zihnimde sözlerin oluşuyordu, kalbimde duygular canlanıyor, birbiriyle sevişir gibi içiçe, heyecanla bedenimi sarıyordu.

avucunun içine sığabilecek kadar küçüktü. mükemmel bir daire şeklinde, simsiyahtı. içinde ışıltılar saçan parlak beyaz noktalar, turkuaz, bordo küçük noktalar vardı. ancak yakından görebilirdin diğer renkleri. ayna gibi parıldıyordu. güneşe tutup baksan, içinde ayrı bir evreni göreceksin hissi veriyordu. diğer taşlardan, çevresindeki herşeyden farklı olduğu belliydi. bu dünyadan bile değildi belki de. elf diyarlarından buraya gelmişti sanki. kadim bir büyücünün gizemli taşıydı belki de masallardan gelmişti bize.

iki elinin avuçlarını birleştirip bana uzattın. bu dünyada en çok değer verdiğim varlık, bana bu dünyaya ait olmayan birşeyi sunuyordu. kendisini sunuyordu, duygularını, benliğini. Karşımdaki insan bu dünyadan değildi benim için. Apayrı bir yerde, tüm kötülüklerden, korkulardan, acılardan arınmış. cennet sularıyla yıkanmış bir yerde yaşıyordu. gözlerinin içinde kaybolup giderken ellerimde verdiği hediyeyle herşey farklı bir boyuttaydı o an. bir an gözlerimi kapadım. içimde hissettim herşeyi..

gözlerimi açtığımda karşımızdaki küçük adacıklara, onların altına el dokuması halı gibi serilmiş denize bakıyorduk. yelkenli büyük bir teknede bu halıyla beraber uçuyor gibi yol alıyorduk. göğsüme yaslanmış önümüzdeki manzarayı izliyordun. uçuşan saçlarımız, tatlı rüzgar, herşey bizim için güzel birşeyler yaratmak için uğraşıyordu. dalgaların sesine de bir şarkı eşlik ediyordu. hayat bundan daha güzel olabilir miydi?.. seninle beraberken bu bir rüya bir serap bile olsa bunu yaşamanın verdiği huzur ve mutluluk içimi dolduruyor, tenimi okşuyordu. seni seviyordum evet ama bu anda seni yaşıyordum.. hiç bitmeyecek, ölümsüz bir yaşamdı..

bu dünyaya ait değildik. kendi dünyamızda birbirimize aittik..

Live 4 it! o şarkıyla geri dönüyor. Rüzgarın bizi götürdüğü yerden başlıyor.


  1. Comment by eysean on 08:58  

    -annea, eray yaşıyormuş!
    -hadi canım sen de!

  2. Comment by Emir Bey on 22:24  

    ne güzel yazmışsınız beyim,
    bu şarkıyla ilgili benim de
    yazacaklarım var ilham verdiniz
    özledik sizi

  3. Comment by eroy on 21:50  

    >eysean
    evet.. hala.. ;p

    >emir bey
    rica ederim beyim. çok sevindim. yazınızı da okudum. ben de özledim hoş sohbetinizi. şu güzel zamanları içerde tıkılarak geçiriyorum ya bu beni üzüyor :)