Hüzünle basılan piyano tuşlarının sesleri arasında kaybolup giden günler, en yükseğe çıkma şansı için beyhude gibi gelen çaba, bir anda ortaya çıkan heyecanlar, sonrasında hayal kırıklıkları, keskin kahvenin içine çektiğin kokusu ve sigara dumanının içinde, alkolden güçsüz düşen beden, yorgun bir zihin, en çoğuyla yetinmek bile zorken en azına kaldığın, aslında aynada gördüğün, düşündüğün, hayaline kapıldığın illüzyon. Sahne sonunda seyirciye selam vermeden çıkmak zorunda kaldığın gösteri gibi, yarıda kalmış, başarısız, umutsuz.. Dünya benim için hala dönüyor bile diyemiyorsun. Herşey durmuş, sabit, yıkılıyor üstüne.. Kaçacak yerin yok bundan.. Tüm bunlar olurken elinde olan tek şey sağlam bir kalp... Atmaya devam ettikçe kendine yeni bir dünya yaratabilirsin. Evet, Olimpos'tan kovulan bir yarıtanrı için daima başka bir zirve bulunabilir. Kendi dağını kendin yaratmak zorunda olsan bile.. Oradan aşağıya baktığında herşey daha basit görünene kadar kısır bir döngü gibi çaresiz, Atlas'ın dünyayı sırtlaması kadar zor..
Cumartesi, Aralık 27, 2008
Kategoriler:
Günlük,
Kişisel,
Psikoloji,
Takıntılar.
Yazan Çizen:
eroy
"Hayatta en sevmediğim şey" dediğim bi milyon tane şey vardır herhalde. Bu beni çok garip hissettiriyor. O kadar garip ki tarifi mümkün değil. Kendimi bir somurtkan şirin, bir o pamuk prenses ve yedi cücelerdeki yüzü asık cüce gibi karakterlerden biri hissetmeme ramak kalıyor. Ben buna karşı çıkmak istiyorum.
Yeni bir kitap almak benim için hayattaki en büyük zevklerden biri. Hani neredeyse Giselle Bündchen'le bir gece geçirmekten bile daha büyük bir zevk sanki. Ama bu çok iddialı oldu sözümü geri alıyorum. Yarın öbür gün Gisele okur gibi bir his var içimde.
Yukarıdaki paragraftaki cümleleri karşımda sarfeden biri olsaydı. İki gün dalga geçerdim, kişiliğini sorgulardım. Allaam neler yapardım yaa. Ama ben dediğim için birşey demiyorum. İskenderiye kütüphanesinden vazgeçerim sanırım.
Spor gazetesi alan bir insan sadece kendi takımının sayfasını okuduktan sonra sırf "verdiğim para boşuna gidiyor gibi hissediyorum diğer sayfaları da okumazsam" mantığıyla diğer sayfaları da mecburiyetten, dünyanın en isteksiz, en bezgin insanı edasıyla okuyorsa, o insan benim için yoldaştır, gardaştır, hemşerimdir, canımdır. Hele ki önce diğer sayfaları hızlıca geçip sona kendi sayfasını bırakıyorsa o eroy'dur. Benim için o bendir.
Bunun diğer insanlarda da olup olmadığını merak ediyorum. Bir deodorant sıktıktan sonra etrafınızda, vücudunuza isabet ettiremediğiniz deodorant moleküllerinden bir buğu perdesi kalıyor ya, ben sanki o bulutun içinde havasızlıktan ölecekmişim gibi geliyor birgün. Allaam o kadar rahatsız oluyorum ki. Bir odada deodorant sıkıp hemen başka bir odaya kaçıyorum. Hatta bu yüzden sevmediğim bir insanın odasında yapayım bunu ona bişiy olsun ooh miss.. en birinci benim diye küçük sinsi planlarım var. Evdeyken salonda yapsam evden hemen çıkmak zorunda hissediyorum. Ben uyurken biri nerdeyse yan odada sıksa ona bile uyanıyorum bazen. Allaam nooluyor bana böyle?
Yukarıda söylediğim şeylerin parfümle hiçbir ilgisi yoktur. Güzel bir parfüm beni benden alan şeylerin başında ilk 5'e girer her hafta.
Ben böyle durup durup bazen biyerlerden düşüyorum. Bu yatak olur, kanepe olur, sandalye tepesi olur, olabilir yani bunları herkesin başına gelebilir bunda gülünecek birşey yok bence.
Perşembe, Aralık 11, 2008
Kategoriler:
Benim Ben.
Yazan Çizen:
eroy
Bayramları da sevdiğim zamanları hatırlıyorum. Bayramlık alışverişi heyecanı vardı. Kardeşlere aynı tip kıyafetlerin farklı bedenlerinin alınması beni eskiden ne kadar gıcık ediyorduysa, şimdi de gıcık ediyor eski ihtişamından birşey kaybetmeden. Kişilikli bir şekilde üzerinde ısrarla durduğum birkaç prensibimden biri. Gerisinde çok kişiliksiz biriyim ben zaten. Ben kendimi sevmiyorken bazen başka birinin de sevmesini beklemek de saçma değil mi..
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil." diye bir sözü var Fuzuli'nin ki çok hoşuma gider. İlişkilerde yaşadıklarımı gösteriyor bana. Bunu her zaman kullanmadığım arşivlerde pek bir açık ama bunu kabullenmek, sonu kabullenmekle eşdeğer benim için. (aklımı uçuracak bir dejavu'dan sonra) Baba, beraber sigara içelim mi.. Söylesene beni biraz tanırsın, ben nerede hata yapıyorum?.. Hayatında yeraldığım sevdiğim insanlara neler yaptığımı görüyorsun. Sevgili ile ilgili konuları da bir kenara bırak, görüyorsun. Geçtiğimiz 2 yılda birçok insanın hayatını ne kadar değiştirdim. Sonuncusuyla artık ben de kendime inananmadım. Bilmiyorum ki.. Artık bırakıp gidebilir miyim? İzin veriyor musun?.. Çok uzağa ama.. Bunun için beni affetmeye hazır mısın? Bir sigaranı daha alıyorum.. Gerisini sonra konuşuruz..
Şimdi biraz yalnız kalmak istiyorum izninle.. Telefonum çalarsa ben arka balkondayım..
Çarşamba, Aralık 10, 2008
Kategoriler:
Yazan Çizen:
eroy
Live 4 it! Haftanın Klibi'nde bu hafta Bob Sinclair - World Hold on bizlerle birlikte. Sıkı dur dünya. Evet. Bahsettiğin dünya tüm dünya ise iddialı bir söz. Kendi dünyan için sıradan bir gün.
Hepimizin ne kadar çok sorunu var. Ne kadar dert içinde yaşadığımızı kendimiz bile bilmiyoruz. Bazen şans eseri öğreniyoruz o sorunumuzu. Biri sormasa öyle bir sorunumuz yoktu aslında. Ama niye aklıma getirdin ki? Birbirimizle, sevdiğimiz insanla, sevmediğimiz insanlarla, okul, iş, yol, su, elektrik... vs. Aslında sorunun hayatla da sen farkında değilsin belki. Bizim neslimiz kendi içinde kendini bitirip bu krizle yaşamayı seviyor. Bu bunalımın sonrasında gelen mutluluk diğerlerinden daha tatlı oluyor öyle değil mi? İçerisine tıkılıp kaldığımız başarısız karanlık dünyamızda kendi yarattığımız bir sorunu çözünce mutlu oluyoruz. Sorunumuz olmasa bile çözmek için yenilerini yaratmakta gecikmiyoruz. Arayışımız hiç bitmeyecek..
Eureka! Sonunda kendini bulucaksın. Ben inanıyorum.
Hergün yeni kararlar alıp, hayatımı düzene sokacağım palavralarına kendimiz bile inanıyor muyuz? Yeme beni. Bunu başaranlar vardır elbet. Daha fazlası ise bu şekilde kendini kandırmaya devam ediyor. Ben de öyle. Arada bunun farkına varınca farklı oluyorum. Yoksa burada kızdığım herşeyi ben de en az bir kez yapmadığım değil.
Birbirimizle sorunlarımız var gibi ama esas sorun kendimizle. Bugünün dünyasında mükemmel olmak zorunda olmanın verdiği o zorunluluk hissinden kurtulamıyoruz. Zor bir dünya çünkü hergün değişiyor, dünden daha güçlü değilsen yarın yoksun gibi iddialı. Eşyalarını topla ve çık...
Başkalarına daha güçlü görünmek için bir sürü uğraş veriyorsun olamadığın gibi olmak için kendini aşan bir çaba sarfediyorsun. Seni aldatan görüntü de sahte aslında. Ama sen bunu düşünme alacağın sahte kararlar daha tatlı geliyor. Başaramayınca, uygulayamacağın yeni kararlar alırken görmek istiyorum seni aslında. Birgün kendine hesap vermek zorunda kalacaksın ama.
Aslında sürekli değişen bu zor dünyanın yarattığı bir şey bu. Bizim bir suçumuz yok da denebilir. Öyle olmak zorunda olduğu için. Biz nasıl bir hayat yaşıyoruz? Bizi bu hale sokan şeyler aslında birgün bize hesap vermeli. Biz eskiye oranla altın bir nesiliz. Bizden sonrakiler için de demode. Sonra ama eskiden herşey ne kadar kolaydı, eskiden insanlar ne... diye demezsek de olmaz.
Ama aklında güzel hayalleri barındırmazsan esas kötülük odur. Tüm bu olumsuzlukların yanında güzel hayaller kurup, sana anlatmak beni ne kadar mutlu ediyor. İlk olumsuzlukta bile vazgeçebilenlerin aksine sonuncusuna kadar ayakta kalıp, düşünce baloncuklarının gerçeğe dönüşmesini görmek güzel değil mi..
Bugün güzel birgün şarkı dinleyip çimenlere uzanıp yatmak için. Dışarı çıkıp piknik yapmak için, güzel bir manzarada yemek için, sinemaya gitmek için, içip dans etmek için. Öpüşüp sevişmek için. Ilık rüzgarın saçlarını savurması için. Evet dünya.. sıkı dur. Bizi nasıl yetiştirdiğinin farkında değilsin sanırım.
Pazartesi, Aralık 01, 2008
Kategoriler:
Yazan Çizen:
eroy