deleted scenes

bir süre sessizlik oldu. bu kadar kısa ama bir o kadar uzun gelen zamanın ardından, söylenebilecek en kısa, duyulduğunda en özensiz ve kolaycı gelen birkaç kelime en uygun olmayan, olabilecek en saçma zamanda, en basit ve uygunsuz anda dökülüverdi. söylemesem olmazdı. söylemesem daha iyi olurdu. tüm olasılıkları hesaplayan, her kelimeyi özenle hazırlayan ve en çok da buna güvenen ben takdire şayan bir saçmalamayı başarmıştım. bu konuda bir kitap yazılsa benim yaptığımı yapmadığınız her senaryoda başarı şansınız her zamankinden fazla olurdu.
sonra birkaç kelime daha söyledim ve sonra ben de vazgeçtim. yol kısaydı ve sonuna da gelmiştik. hikayenin akışı içerisinde silinen sahneler.. silinmeyi de hakediyordu. bu sahneler diğer hikayelerde hep güzel olur. ama elbette ki mükemmelliğe en çok ihtiyaç duyulan anlarda ortada olmaması da, belki de hakettiğim bir şeydi. bu sahneyi silmek de en doğrusu. silinen sahnelerin, sayfalarca kelimelere dökülmüş hali kalbimden ve zihnimden akar..
bir süre ben de sessiz durdum. sonra.. sonrası yok.


Bölüm 2 - Bir gün

dışarından bakıldığında söyleyebileceğim birkaç şey var. çok muhtaç, zayıf, umut vermeyen.. ne yapsın ki benimle. halbuki bu konularda tavsiyeler içeren tüm konuşmalarda kadınların güçlü, sığınabilecekleri, ulaşmanın zorlu olduğunu gördüğü erkekleri seçtikleri gibi birçok metaforla kişiye tavsiyelerde bulunulur. kaçan kovalanır gibi direktifler verilir ve kişi evine yollanır. 

ama şimdi kendimize bir bakalım. evet ben de olsam kendimi istemezdim bu halimle. bu kadar. yeni paragraf.

açıklamakta zorlandığım milyonlarca olgunun içerisinde en zayıf olduğum burasıydı. tam bir teslimiyet sunup sonrasında her şeyin kendiliğinden olması ve mutlu sonla bitmesini beklemek.. tam bir kolaycılık. benim hikayemde mucizelere yer yok. bunu çok zaman önce anlamıştım ama kabullenmediğimi hala yaşayarak görüyorum. kabullenmek istemediğim için. biliyorum seninle benim aynı cümlede olumlu olarak geçemeyeceğimizi. dediğim gibi kabullenmek zor geliyor.

arada ufak hayallere daldığım oluyor. bir anda kapının açılıp senin gelebileceğin, ya da hiç olmadık bir saatte arayabileceğin, bir anda dönüp dünyanın en güzel sözlerinin dudaklarından kalbime akmasına izin vereceğin gibi olmayacak hayaller işte. bunlar sadece başka hayatlarda ve rüyalarda olabilecek şeyler. sen asla yapmayacağını kabul etmeye çalışıyorum. (bunu söylerken cidden kalbim kırık hissettiğimi farkettim. teslimiyet kelimesinin bile sınırlarını aşmışım)

bununla ilgili rasyonel sebeplerin vardır. hepsinde de haklısındır. ya da birinin bir başkasını sevmemesi için herhangi bir sebebe de ihtiyacı yok ki. sevmesi için de yok diyerek tüm otoritelere meydan okuyorum. elimi masaya çok nadiren vurduğum anlardan biri. lakin kendi kendime konuştuğum bir monolog içerisinde çok da dramatik durmuyor mu. komik hatta. bazen tüm bu sebepsiz aşkın romantik komedi gibi olduğunu düşünüyorum. ama onlar mutlu sonla bittiğinden hikayemiz reddediliyor.

neyse, bazı hayaller güzeldir. hayal kurup, kayan yıldızların peşinden koşup dilek dilemek ve seni düşünmek. seninle ilgili hayal kurmaktan zevk alıyorum. ama artık benim yapabileceğim bir şey kalmadı. önceki hayallerimdeki tüm senaryolar bitti. sadece en umutsuz mucizelere kaldı sahne. hayatını başkalarını ikna etmeye adamış ben için en ulaşılmaz sen varsın. far görmüş bir tavşan gibiyim :) ve bum! mutsuz son.

mutsuz son ile biten hikaye yazmak ne kadar zor ve üzücü demiştim değil mi? kendi kendine oynadığın bir oyunu kaybetmek kadar acıklı. sonunu değiştirme gücü olmayan bir kahramanın hikayesinde, yazar sadece bir zabıt katibi gibi. tek yapabildiği olayları daha da dramatik hale getirmek. 

gecenin en kör zamanlarında, senin içinde olduğun hayaller, sözcüklere ve satırlara dönüşüyor. tüm şarkılar senin için tüm dizeler senin için. senin bir anda kayan bir yıldızla gökten inmen için. şans sadece sen verirsen var hayatımda. bir tanrıça gibi. ama sonra gerçeklik bir anda ortaya çıkıp hepsini ortadan kaldırıyor. keşke buna engel olsan. bunu senden isterdim. belki bir gün.. diyemediğim farkettim. bir anda gelmeni dileyen sikkemi çeşmeye atıp bir günü daha geride bırakıyorum.

Bölüm 1 - Hiç Sebep Yokken

ortada hiçbir sebep yokken bir anda içimde parlayan bir kıvılcımdı. bunu her seferinde söylemek ne kadar saçma değil mi? açıklamasını gerçekten yapamıyorum. bir anda ortaya çıkmış ve sanki hep oradaymış gibi. neden diye sorma o yüzden.

sonra şöyle bir şey oldu. ben kendimi karşı koyamadığım bir duygu selinin akıntısına bıraktım.

öyle ki, seni gördüğüm her an kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. varlığını bilmek, orada olduğunu hissetmek bile kalbimi nasıl heyecanlandırıyor keşke bilseydin. ya da ben anlatabilseydim. küçük bir fotoğrafın bile onlarcasının arasında doğrudan kalbime ulaşıyor. seni karşımda gördüğümde hissettiklerimi düşünsene bi.. ve sesini duyduğumda.. meleklerin şarkı söylemesi gibi.. tüm duyularım doğrudan kalbime akıyor.

tüm bunların birleştiği kalbim ise her anında senin için daha fazla atmak, varlığına doymadan seninle atmak için her an dışarı fırlayacakmış gibi..

öyle ki, aslında seni ne olarak gördüğümü, senin varlığının benim için ne anlama geldiğini anlatmaya çalışayım. sana olan ilk kıvılcım bir anda bir bambaşka bir evren oluşturdu zihnimde ve kalbimde. öyle ki umudun, mutluluğun, hayattaki güzel olan her şeyin sen olduğunu düşünüyorum. sana yakın olduğumda bir anda farklı bir dünyada yaşadığımı, renklerin canlandığını, havanın güzelleştiğini, her şeyin tadının olmaya başladığını, ışığın her yeri aydınlattığını, dünyanın daha güzel bir yer olduğunu anlatmaya çalışıyorum. tüm evrenimin merkezinde sen olsan. ben de sana taparcasına ışığınla aydınlansam. her nefesim olarak içime dolsan. bunun için her şeyi göze almaya razıyım. gökteki tüm yıldızlar senin için yeryüzüne yağsa, hepsinde sadece seni diliyor olurum.

öyle ki, aslında hiçbir şey yapmana gerek yoktu. bir anda çekimine kapıldım. güzelliğin, gücün, ağzından çıkan her kelime ben istesem de istemesem de akıntıya çekiyordu. beni bu akıntının dışına itmeye çalıştığını ve aslında bu akıntıda olmamı hiç istemediğini biliyorum. üzücü ama anlıyorum. kendi hayallerimde oluşturduğum bir sanrı olduğu düşünmen de doğal. beni beğenmemen de. istememen için bir sürü sebep vardır. benim elimde ise salt ve saf aşk var. kazanamayacağımı kabullendim artık. sadece kendi kendime konuşuyorum işte.

sonra ne kadar sevdiğimi nasıl anlatmam gerekiyordu. ne kadar çok seversen ifade etmek o kadar zorlaşıyordu. senin varlığının mükemmelliğini sana anlatabilecek kaç kelime var ki? binlerce dilde, en kadim olanlarında bile, senin bana olan anlamını ifade edebilecek kadar mükemmel kelimeler yok. ancak tanrının kendi ağzından çıkacak kelimeler bu kadar güzel olabilir. belki de tüm olasılıklar içerisinde bir mutlu son olabilir diye düşünüyorum sürekli. ama yenilgiyi kabullendim. dediğim gibi monolog aslında bunların tümü. içimdekinin tümünü dışarı vurursam içimde kalan boşluğun sessizliğiyle yaşamak daha katlanılabilir olabilir.

mutsuz sonla biten bir hikaye yazmak ne kadar zor. oysa ki ben dünyayı gezmek istiyordum seninle. ya da her gece seni ne kadar sevdiğimi anlatmak. her anın en güzel tadının seninle çıkabileceğine inanıyordum. tek bir kişiye bu kadar anlam yüklenilmez saçmalama diyebilirsin. ya da bunu zayıflık olarak da görebilirsin. kendimi dışarıdan dinleyen biri olsaydım kesinlikle saçma ve zayıf bulurdum bu konuda yalan söylemeyeceğim. ama işte seninle ilgili olan herşeyin o kadar saf olduğuna inancım, en çok ihtiyacım olduğu anda tüm yeteneklerimi susturdu. sana herşeyden arınmış saf sevgiden başkasının sunulmasına gönlüm razı olamaz ki. sen istesen bir ejderhanın peşine düşen bir donkişot  gibi sonucunu düşünmeden en öne atılabilirim ama seni inandırmak için en saf şey sunulmalı sana. daha farklısı senin varlığının mükemmelliğine hakaret olur.

ne kadar haksız ve itici geldiğimi düşünüyorum. ne cürret ile bunları söylemeye cesaret etmiştim ki.

ama mutsuz sonla biten bir hikaye işte. hiçbir kelimesi sana söyleyebilmiş olmak istediğim şeyleri karşılamıyor. tatmin etmiyor. söylenmemiş sayabilirsin hepsini.

After Credits

sonunda herşeyi tüketmeyi başardım. ya da birileri bendeki herşeyi tüketti. belki de birden fazla insan ve büyük bir organizasyonun eseri. bence öyle. tüm bunların içerisinde kendimi sütten çıkmış ak kaşık olarak gören iç anadolu esnafı bakış açım olmasa da çok da paslı bir terzi makası da değilim diye düşünüyorum. (ikinci aforizma tam olmadı farkındayım.)

neyse diyeceğim şu ki, çok sevmek dışında elinde herhangi bir duygu olmayan biriyim. bu da şunu getiriyor. ne kadar sevdiğimi anlatmaya çalıştığımda tam bir gerizekalı gibi görünüyorum. sevgi duyduğumda (ki şu anki aşık halimi düşünürsek herşey ziyadesiyle daha fazla oluyor.) onun saflığı beni üzerimdeki tüm duygusal ve mental referanslardan, temellerden uzaklaştırıyor. bunca yılın ardından hala kutsal havuzdan çıkmış bir saflıkla tanrıçamın önünde diz çöküyorum. o kadar saf ve transparan ki ardında hiçbir şey saklı olmadığını görsün istiyorum. belki de bu saflık onu daha kırılgan ve daha sorgulanabilir yapıyor. bu aşka kendini adamak sandığım kadar büyük bir erdem değil sanırım. 

birinden vazgeçmeye çalışmak daha büyük bir girdabın içinde kaybediyor insanı. ama eğer benim kadar çok seviyorsan, sanırım göze alamayacağın hiçbir şey kalmıyor. bu, ona olan hislerini yok etmek ve kalbini kurşun bir külçe ile kaplamak zorunda kalmak olsa bile..

keşke!'ler, ama!'lar, veya'ların havada uçuştuğu yeni ve en derin aşk hikayesi bu. tüm duygulardan arınmış olarak kötü karakterin kazandığı bir filmin ardından en son sahnenin olduğu ama sadece kısa bir anı olan, çok daha kısa bir cümle. ama sonsuz sayfada anlatamayacağım kadar derin..




ama güzel zamanlardı.

geçerken uğramak

eski benim yattığım odanın önünden geçerken, içeride ne değişmiş diye baktım kapıdan şu anda.. geçen onca zamanın ardından hep daha kötüye gittiğimi görmek içimi burktu lan.. bi sigara içeyim bari. sonra yatarım.

Final Sezonu

bişey olursa ben seni uyandırırım..

şimdi uyu biraz dinlenirsin. hem de yarın erken kalkarsın.

zaten yatıyosun şimdi kahve içme uykun kaçar.

daha vaktin var yaparsın. yaparsın bişey olmaz.

sonra konuşalım mı. şimdi hiç halim yok.. sonra konuşalım dedim.

haftaya gelicem o zamana kadar biraz kendimizi dinleyelim. sakin kafayla konuşalım.

sen gir.. ben geliyorum şimdi sigaram bitsin.

neyse.. bunları hiç konuşmayalım artık. artık konuşmanın da bir anlamı yok.

güzel bir gün için herşeyimi verirdim.. eskiden.

son bitane daha içip kalkıcam. sanırım.

veda

karanlıkta cehennemin başlangıç kıvılcımı edasıyla parladı çakmağı alevi.. zifiri karanlığın içinde tüm nefretiyle yanıyordu. ışığın içinde boğulduğu bu karanlık dünyada gölgeler, bitmiş suratımda dans ediyordu. kararlı bi şekilde tütüne kustu alevini. derin bir nefes bu ateşe körükle gitti. her nefes içimde ruhumla sevişiyor sonra da dumanla beraber dışarıya nefret ve şevkimi kusuyordu.
neden ve nasıl oldu, oluyor, olmakta gibi çok sıkıcı ama bütün hikayenin içtenliğini, boşluğunu, azmini, şevkini.. neyse pek de önemsiz artık çünkü karanlıkta çakamayan bir çakmak gibi bir anda kıvılcımlar saçıp sönüyor ya da söndü hayat enerjim. kaynağı hiç umursamadı akmaya çalışan ve bir şelaleden çağlar gibi akmak isteyen ufak su birikintisini. -çok düşük hatta en düşük seviye seviyesiz boş muhabbet olarak görülecek kadar çocukça konuşuyorum.- ama varlığından emin olmadığım tanrı biliyor ya en saf haliydi suyun.
kendim için tasarladığım mükemmel hapishanemin tüm kapıları açıldı bir anda. çıkışta beklediğini sandığım sevgilim yoktu. kurak bir çöle açıldı kapı. saçma bir oyun olan hayatta attığım zar en düşük geldi. diğer yandan ben artık özgürüm. tüm nefretimi harlayıp, patlayacak kadar kızgın bir kazanın cehennem alevine veriyorum. bir adım ötesi kapkaranlık bir dünya. bilinmezliğe her seferinde adım atmaktan hiç kaçmadım. bu sefer gözümü bile kırpmadan giriyorum.
geride eski kendimi bıraktım. en üzgün şeyleri bıraktım. arkama dahi bakmıyorum. nefretimin alevi yolumu aydınlatıyor. ben, kendimi bırakıyorum. en aydınlık yolu gitmek için ruhumu bile vereceğim eşimi tam arkamda, beni en uzakta tuttuğu yerinden, arkamı dönüp gidiyorum.
yalnızlıkla beraber gidiyorum. ve ben artık bittim. hayatımın 10 yılını doldurdum orada. başka bir zamanda biyerlerde belki.. sona geldim.
bitti.

bişey demeye çalışmakla aynı şey

belli bir yerde, gitmekte olduğunuz yolda bir an için kenara çekip yakındaki bir elektrik direğine ya da herhangi bir direğe belki de yakındaki bir yükseltiye hiç birşey bulamazsanız parmaklarınızın ucuna çıkıp geri baktığınızı düşünün... kişisel gelişim zırvalıklarından bahsetmiyorum. düşünün ya da düşün (tekil şahsa seslenmek her zaman daha kolaydır yalnıza hoşlandığınız ya da daha fazlası içinizi fena halde yakan biri olmadıkça yüzyüze mülakatları tercih ederim.)
şimdi ben düşünüyorum. belki de hayatımda ilk defa ciddi düşünüyorum. ciddi deyişimi her yöne çekebilirsin çünkü hepsini barındırıyor. normal bi zaman olsa birkaç kelime oyunu ve engelin etrafından dolaşmayla geçebilmeyi denerken şimdi bunları denemek aklımdan bile geçmiyor.
birbirinden alabildiğine bağımsız ve saçma cümleler topluluğuna ben düşüncelerim diyorum. tamamen rasyonel düşünce saplantısı olan zihnim ve buna tamamen zıt kutupta yaşayan bir kalbim aynı kanepede oturup birbirlerine hiç birşey söyleyemiyorlar.
kendi içerisinde oldukça coşkuyla -belki de olmaması gerekecek kadar coşkuyla- sağa sola koşturan duygu parçacıkları ile boğuşmaktan... pek sıkıldığımı söyleyemem ama oldukça yorucu oluyor.. gibi belki de.. ya da her birkaç kelimeden birkaçı mutlu-kötü-çarpıcı bir son senaryosu üzerinden çalışan zihnimin ve kalbimin yazarlarının bana bir sunduğu bir oyun. bir çok farklı belki de kendi içerisinde güzel oyun bir araya geldiğinde ortaya çıkan kaos yeni bir evren oluşturacak kadar yoğun ve enerji dolu.
neden bilmiyorum ama tüm bu karmaşa ile tanrısal bir bağ kuruyorum bazen kafamda ki varlığı ile yokluğu üzerinde şüphelerimden midir yoksa kendi boşluğum içerisinde patlayan kuantum parçacıklarının küçük zihnimdeki yansımaları ama bilmiyorum.
bilmemek beli öldürüyor sanırım. bir sigara daha içip yatmaya çalışmak en iyi seçenek. ki bugüne kadar gece beklediğim mucizelerin hiçbiri olmadı. son bi sigara içip yattım. ama işte anlatamadığım herhangi birşey değil istediğim. ki, anlatamamaya da devam edicem.
iyi geceler. iyi şanslar.

deleted scene

hızlı adımlarla arka sokaklarda belamı arıyorum. nerde olduğunu da bulamıyorum. karanlık. ıslak. zaten uzağı da göremem ben. şimdi daha da uzağı göremez haldeyim. eskiden olsa uzun saçlarımdan yüzüme az yağmur damlası düşerdi. artık dökülmüş kısa saçlarımın bi faydası yok. telefonu tekrar arıyorum. cevap yok. cevap yok. cevap yok.. içip içip eski sevgilisini arayan umutsuz insan gibi her bir arama cevapsız olarak yankılanıyor evrende. ki benim alışık olduğum bir durum. hayal kırıklıkları benim için sanki bir atasporu sanki bir genetik hastalık kadar içimde bir varlık. kadın olsam, bebeğim olsa bu kadar yakın olamazdık herhalde. metaforlar.. stop.

bir sonraki sokağı deneyeceğim. tarifine göre burası değilse orasıdır. köşeyi döndüğüm anda yüzyüze geliyoruz zaten. yüzü bir sürreal tablo gibi olmuştu. herşey birbirine girmiş. rimeller, saçlar, gözyaşları hepsi birbirine girmiş. salya sümük ağlamaya devam ederken, ben de ağlarken kendi halimi düşünüyordum. ne olursa olsun ben ağlamaktan hiç çekinmemiştim. insanları ağlatmaktansa kendim ağlarım daha iyi. konudan uzaklaştım. aslında yakın olsam ne olur ki. anlamsızca yaşadığım bir hayatım var benim. umrumda da değil artık. ne kaybedebilirim ki. en azından ben kaybetmiş olurum. başkalarının kayıplarını toplamaktan benim kadar sıkılan biri var mıdır acaba. bence hayatın en güzel kısmı öldüğümüz kısmı. alice harikalar diyarında!.. sonunda.

içkiden bazen nefret ediyorum. dindar değilim. olmam da. bence din de yalan. bunu yazarak eğer varsa diğer taraftaki şansımı kaybediyorum sanırım. başka hayatlarımız olacaksa orda da kaybederim ben. varlığımın bi anlamı var mı acaba diyorum. neyse ergenliğin lüzumu yok şu an. içip kendinden geçtiğinde en azından ben gelebildim. aslında böyle şanslı olmayı istiyorum. kendimi kaybettiğimde tutabilecek biri olsa. benim üstüme gazete serip öldü demelerinden korkuyorum. öldüğüm anı hatırlamazsam iyi mi kötü mü bilemedim şimdi.

yatağına kadar götürdüm. üstünü kuruladım. pijamalarını giydirdim. iyi geceler öpücüğü vermeden çıktım evden. ama çıkmadan mutfakta bi sigara içtim. muhtemelen iki günlük bi kadehi de bitirdim. her an sanki film karesi gibi.. zihnim o kadar garipsiyordu ki. yazmak istedim. söylemek istedim. ama her iki yeteneğim de hayli köreldi. kendi evime dönüp birşeyler izlemeye yetecek kadar gece vardı hala. sabah beni hatırlamaması en güzeliydi.

o kadar garip ki. hayatımın nasıl değiştiğini görmek. sokakta ıslanan pis paçoz kedileri gördüğümde ne kadar gözüm doluyor bilemezsin. kendimle karşılaşıyorum sokakta sanki. hepsini alıp eve götürmek istiyorum. her yazdığımı okudukça kendimden daha fazla nefret ediyorum.

çıkış koridoru

bazen o kadar çok bırakmak istiyorum ki.. bir kez denedim. ruhum o kadar sıkı tutundu ki bedenime, bırakmadı beni. karanlık bir tünelde ciğerleri patlarcasına koşup ışığa varmaya çalıştı.. ben aslında ne demek istediğimden de emin değilim şu an. gerisini yazamıyorum. bitti.

gerçek

vücudum hala sıcak, kalp atışlarım yavaşlıyor, bir dakika bile yeni geçmiş zihnimin ve bedenimin boşalmasının üzerinden, hala içimdeki o yanma, şehvet devam ediyor. sonra burun buruna geliyorum nefes alışverişlerimiz birbirine giriyor. o an duygularımız birbiriyle sevişiyor hala. birşeyler, kelimeler sessizlikte fısıldaşıyor hala. sonra hayattaki en huzur verici andır sevişme sonrası göğüsüne yaslanılması, sana bakan gözler, süzülen saçlar, terden ıslanmış vücutlar birbirine dokunur, irkilirsin. sonra bi an gelir. sigaranın çıtırtısı duyulur sadece. nefes alışverişlerin arasında, en sessiz anda hala ateşin yandığının sesidir. kalkıp duş aldığın temizlenip gittiğin bir fahişe odası değildir. herşey olduğu gibi kalır. sabah uyandığında herşeyin olduğu yerde olması bana gerçeklik hissi veriyordu. kahvaltıda geceden kalan tekiladan aldığın bir kaç yudum yeter. sonra da kahve. tek başına mutfakta kahve ve sigara içerken kapıdan sevgilinin girmesi kadar güzel ve içten bir kavuşma olamaz ki zaten. gerçeklik yok olabilir ama.. başka birinin karşısında aynı gerçeklik için yalanlar vardır bazen.. hiçbir zaman gerçekten aşkı bulamayacağını bilirsin. gerçekler bazen de acıtır.